Kadının bedeni kime ait?
Dün bu köşede yer alan, “Erdoğan’ın kürtajı” başlıklı yazımıza olumlu-olumsuz epeyi tepki
aldık. Bu tepkileri pek çok yönüyle ihata eden değerli bir okuyucumuzun satırlarını sizlerle paylaşarak meseleyi kapatmak istiyoruz:
“Sayın Hasan Demir,
Yazınız için teşekkürler, elinize sağlık. Ama konuyu bir bakımdan eksik ele aldığınız inancındayım.
Benim köyümde yaşayan bir ailenin tam dört tane zekâ özürlü çocuğu var. Günümüz teknolojisiyle çocuk doğmadan bu durum tespit edilebiliyor. Şimdi, böyle bir durumda kürtaj yapılmasın da dünyaya hem kendisi, hem ailesi, hem toplumu için acı ve üzüntü kaynağı olan bir birey mi gelsin? Buna benzer olarak, çocuk doğmadan tespit edilen gen bozukluklarında kürtaj bir zorunluluktur.
Her şeyi İslam’a bağlıyorsunuz, iyi hoş ama çocuğu özürlü YARATMAK da insanların suçu değil herhalde.
İslam dini ’her önüne gelenin rastgele yorumlamasıyla bir MANTIK dini olmaktan maalesef çıkmıştır’. Ben kürtaj konusundaki açıklamaları da bu yönde değerlendiriyorum.”
Saygıdeğer okuyucumuza diyoruz ki, “Her şeyi İslam’a bağlamak” bir Müslüman için mecburiyettir. Çünkü inancımıza göre Allah(c.c.) her şeyi insan için, insanı da kendine kulluk etsinler diye yaratmıştır. Kulluğun nasıl yapılacağını Kur’an ve Hz. Muhammed(s.a.v) aracılığı ile bizlere öğreten de Allah(c.c.)’tır.
O zaman diyeceksiniz ki, “Her şeyi İslam’a bağlıyorsunuz, iyi hoş ama çocuğu özürlü YARATMAK da insanların suçu değil herhalde” sorumuza nasıl cevap vereceksiniz?
Cevabımız gayet kolay ve basit.
Çocuğun özürlü yaratılması “suç” değil “imtihan”dır. 26 yıldır özürlü bir yeğeni olan bir kardeşiniz olarak bu imtihanı çok iyi gözlemleyebiliyorum. Ayrıca, rızık endişesi ile değil de, inançlarıma ve içinde yaşadığım topluma uygun bir evlat yetiştiremem endişesi ile meşru korunma yolları varken, daha zor, daha masraflı ve günah olan, beden ve ruhlara ağır sadmeler vuran bir sürece gelmek akılla bağdaşır mı?
Yine diyorsunuz ki, “İslâm dini ’her önüne gelenin rastgele yorumlamasıyla bin MANTIK dini olmaktan çıkmıştır”.
Bazıları farklı şeyler söyleseler de, İslâm “MANTIK dini” değil, aklı ve mantığı olanlar için “NAKİL DİNİ”dir. Mantık, çürümüş kemiklerin canlanacağına inanmaz. Nitekim kâfirler akıl ve mantıklarının dürtüsü ile, Yasin suresinde, çürümüş kemikleri ellerinin arasında ufalayarak, Allah(c.c.) bunu mu diriltecek diye soruyorlardı, ölümden sonra dirileceklerini söyleyen Hz. Muhammet(s.a.v)’e? Daha düne kadar dünyanın yuvarlak değil, düz olduğunu iddia edenler zamanın akıllı ve mantıklı kimseleri idi. Güneş ve ayın döndüğünü, ama dünyanın dönmediğini kabul de zamanın AKIL ve MANTIĞI idi. Akıl ve mantıkla melekler kabul edilebilir mi? Cennet-cehennem akıl ve mantıkla nasıl kavranır? İlle “NAKİL” ille “NAKİL”...
Ayrıca...
Bazı okurlar da “Kadının bedeni kendisine ait, ne yapacağına o karar verir” diyor.
Yine İslâm’a göre konuşacak olursak, her şey Allah’a ait, o bedenin hesabını Allah(c.c.) soracak. Böyle bir sorguya inanmayanlar da bilsinler ki, her beden yalnızca kendine ait değil, bir yönüyle topluma da aittir. Öyle olmasaydı kendini yakan insanlara su sıkmaz, intihar için gökdelenlerden atlayanların altına brandalar germezdik.
Her kürtaj ve her sezaryenin topluma bir maliyeti vardır. Sezaryen ve kürtajın sebep olduğu gayrimeşru yaşantıların da topluma bir maliyeti vardır. Bu maliyetler az buz değil, ağır maliyetlerdir. Aklın gereği ve toplumsal mesuliyet, korunma yolunu seçmektir.
Sakat çocukları cerrahi aletlerle atmacanın civcivi parçalaması gibi rahimlerinden aldıranlar, “Ben cenin olsam kendime bu acıları reva görür müydüm?” diye kendilerine tekrar sormalıdır.
Ve onlar sakat çocuğun mu, sağlıklı çocuğun mu insanlık ve kendileri için daha hayırlı olacağını İngiliz fizikçi ve evrim bilimci Stephan Hawking’in annesine bir soruversinler lütfen? Hitler sağlıklı doğdu da ne oldu? Biz bilemeyiz, Allah(c.c.) bilir.