Kaderin cilvesine bak
Bir kabus gerçek oldu(!) İngiliz-Amerikan muhipleri döndü dolaştı Enver Paşa’nın gazabına çarptı. Milletin dinini, imanını sömürenlerin süngüsünü eski müttefik Almanya düşürdü
“Deniz Feneri” skandalına “herşey Almanya’nın başının altından çıktı” diyerek yaklaşan “biat medyası” son vuruşu yapamadan dava sonuçlandı.
Herşeyin Almanya’nın değil müslümanların cebinden çıktığı, İslam tacirlerinin cebine girdiği anlaşıldı.
Fehmi Koru bile dönüp dolaşıp “Alman komplosu” demiş ama “tam bir çıkış” bulamamışken Yiğit Bulut ne güzel bir yol göstermişti biat edenlere... Kıymetini bilemediler.
Yenişafak’ta Aydoğan Vatandaş’ın kitap ilanını görünce yine bu konu geldi aklıma.
Bulut, Vatandaş’ın kitabından şu satırları ipucu vermişti indiragandicilere:
“...Baron, hem Türk hem de Alman vatandaşıydı. Osmanlı son zamanlarda Alman nüfuzu altındaydı ve bunun oluşmasında gizli bir örgütün çok büyük etkisi oldu. O dönemde özgürlükçü fikirleri destekleyen Bektaşi tarikatının da içine sızdılar. 1826’dan beri gizliliğe itildiği için masonlarla da oldukça yakındılar. Baron, hem Bektaşi, hem masondu. Son dönemde hem Osmanlı hem de Alman aristokrasisini esir alan gizli bir örgütün varlığı kesindir. Almanya’da Thule olarak bilinen bu örgütün Türkiye’deki adı Ergenekon’du. ”
Bununla da yetinmemiş, “Ergenekon, okuduğunuz gibi Alman kökenli bir oluşum. Bu oluşuma da en büyük saldırı ”bu iktidar“ zamanında geldi. Şimdi bilin bakalım ” Deniz Feneri “ skandalı neden Almanya’dan patladı ve Alman Devleti bu konuda bu kadar ısrarlı!
Durum çok net Alman ”derin devleti“ Ergenekon operasyonundan ötürü ”intikam almak“ istiyor ve ”Deniz Feneri“ gibi ”düzmece“ saldırılar düzenliyor!” diye yandaşların köşelerine paket servisi bile yapmıştı.
Kafalarını gömdükleri arkası yarın repliklerinden kurtulup sağlarına sollarına bakabilselerdi çok şenlenecekti köşeler çok!
Ne diyorsunuz?
Yakışmazmıydı ama...
İngiliz muhiplerinin genişletilmiş hali AB muhiplerina karşı Enver Paşa’nın müttefiki Almanya...
Hele bir de “sevinilecek hiçbir yanı olmayan” bu karardan sonra, Alman Savcı’nın köklerini Falkenhayn’a, Yalçınkaya’nınkileri de Enver Paşa’ya dayandırmaları an meselesiydi...
Dedim ya, yazık oldu...
Kaçırdılar güzelim komplonun ucunu!
+++++++
Beraber yürüttük biz bu yollarda
2002, Lehman Brothers:
“Türk ekonomisi istikrarlı.”
“Türkiye iyi yolda.”
2003, Lehman Brothers:
“Doğru adımlar atılıyor.”
“Türkiye övgüyü hak ediyor.”
2004, Lehman Brothers:
“Performansınız etkileyici.”
“Türkiye’nin enerjisi büyüleyici.”
2005, Lehman Brothers:
“En hızlı gelişen ülke, Türkiye.”
“Reformlar çok başarılı.”
2006, Lehman Brothers:
“Türk piyasası kaya gibi sağlam.”
“Türkiye dalgalanmaya dayanıklı.”
2007, Lehman Brothers:
“Türkiye krizden etkilenmez.”
“Cari açık sorun göstergesi değil.”
2008, Lehman Brothers:
“YTL güçlü kalacak.”
“Faizde düşüşler yaşanacak.”
“Türkiye’de döviz kuru artmaz.”
“Türkiye büyümeye devam eder.”
“Türkiye’de siyasi risk azaldı.”
“Yaz sonu ciddi rahatlama olur.”
*
Dün, Lehman Brothers:
“Battık!”
*
Bu, bozacıydı.
Sıra şıracıda.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++++
Türkiye’nin de Palin’i var
Sabah’tan Ömer Taşpınar, ABD seçimleri ve Sarah Palin’in rolünü anlatırken, belki istemeden 22 Temmuz vak’asına döndürmüş bizi?
“New York Times ve Washington Post gibi prestijli gazeteler, televizyon yorumcuları, araştırma enstitüleri hep aynı soruyu soruyor: NEDEN? Neden böylesine tecrübesiz, sıradan, hatta cahil bir aday, bir anda seçimlerin kaderini değiştirecek öneme sahip oldu?” diyor.
Sebep demokratların özeleştirisinde gizli: “Acaba fazla mı elitist olduk?”
ABD’de yapılan bir seçim anketi, Amerikalılar’ın dindarlık ve muhafazakârlık içgüdülerine göre oy verdiğini gösteriyormuş. Böyle olunca “Sarah Palin gibi dindar ve popülist bir isim (hayatında duruşuna tezat gelişmeler yaşansa da) sıradan Amerikalı ile Obama’nın asla kuramayacağı türden bir ilişki kuruyor .”
ABD’nin seçim haritası şöyle: Demokratlar, Kaliforniya ve New York gibi kentli ve zengin kıyı eyaletlerinde rahat kazanırken, Cumhuriyetçiler ise kırsal, okyanuslara uzak, nispeten daha fakir iç bölgelere hâkim.
Türkiye’nin seçim haritası nasıldı:
Kıyı şeridi CHP ve MHP arasında paylaşılmış, eğitim düzeyi yüksek olan bölgelerde yine oy dağılımında bu iki parti iddialı.. Ya varoşlar, köyler, kasabalar, küçük şehirler, büyükşehirlerin seçmeni çok, ciddiye alınırlığı yok mahalleleri: silme AKP!
Ya Erdoğan?
Üzerine ‘din’ giyinerek sıradan insanlarla ilişki kurma biçimi ve yukarıda Palin’e yakıştırılan sıfatlar Erdoğan’a uymuyor mu?
+++++++
Asrın seçimi
Weiss , Euro 7, Atlas Medya Marketing, Aktif Barter A.Ş, Yurt Haber Ajansı, MEPA Medya Pazarlama, Beyaz Holding A.Ş, Beyaz İletişim, Reklam Medya İletişim, Atlas Pazarlama... Nedir bunlar? Halen RTÜK Başkanı olan Zahid Akman’ın yönetim kurullarında görev aldığı şirketler... Çoğunun adı Deniz Feneri dolandırıcılığına şu veya bu ölçüde karışmış... Alman Savcı Lötz, “Asıl failler Türkiye’de” derken üç isimden biri olarak Zahid Akman’ı gösteriyor. Ve Zahid Bey hâlâ RTÜK Başkanlığı koltuğunda oturuyor.
Ne isabetli ve temiz seçim yapılmış
RTÜK için!
* Melih Aşık /Milliyet
+++++++
Ergun’un Sabah’ında ekonomi sayfası yok!
Ergun Babahan kendi çalıp kendi söylüyor. Genel Yayın Yönetmeni olduğu gazeteyi, dolayısıyla kendisini yere göğe sığdıramamamış.
“Pazar günü SABAH gerek ana gazetesi, gerek Pazar ilavesi, gerekse Günaydın’ı ile dört dörtlüktü.
Gazetenin yazarları birbirinden zengin içerik ve lezzetteki yazılarıyla gazeteye ayrı bir lezzet katmıştı.
Pazar ilavesinde ise gerek Bensiyon Pinto röportajı, gerek Dali sergisi haberi mükemmeldi. Hilmi Yavuz’un İslam ve estetik üzerine yaptığı değerlendirme müthişti.
Günaydın ise her zamanki gibi rakip tanımaz bir çizgideydi.
Spor sayfaları sezon başında yaptıkları yeniliklerle kendini zaten apayrı bir yere konumlandırdı açıkçası.
Emeği geçen tüm arkadaşlarımın eline sağlık diyorum.”
Yazı aynen böyle. İnsan merak ediyor, acaba Sabah’ın ekonomi servisi yok mu?
Bu dört dörtlük gazete sayfaları arasında neden ekonominin adı anılmıyor, Sabah Ergun Babahan’ın, Sabah Ekonomi Ahmet Tezcan’ın gazetesi mi yoksa?
+++++++
Teori pekiyi Pratik zayıf
“Haberin ’kutsal’ yorumun ’hür’ olduğu gazeteciliğin temel kuralıdır. Bu kuralın ilk yarısını teşkil eden ’haber’ hiç de iç açıcı bir durumda değil ülkemizde; kutsallığına el değdirildi ve birileri tarafından çoktandır her an tecavüz edilebilen bir sıradanlığa dönüştürüldü. Kuralın ikinci yarısı olan ’yorum’ ise daha perişan bir durumda. ’Hür olmak’, pek çok yorumcu tarafından, patronların istediği istikamette olaylara yaklaşmak biçiminde anlaşılıyor çünkü. Patronun ve sırf onun çıkarlarını gözettikleri için patronun ellerine kalem verdiği kişilerin egemenliğinde olmayan bir basın, demokrasiyi zenginleştirecektir.”
Ne kadar anlamlı satırlar değil mi?
Kime ait olduğunu söylediğimde inanın daha da anlam kazanacak. Bu satırları haftada 11 yazı Yeni Şafak’a, iki İngilizce yazı Today’s Zaman’a yazan, haftada bir atv’ye (Beyin Fırtınası), iki haftada bir de 24 kanalına (Acaba) program yapan, hafta içi her akşam Kanal-7 ’Haber Saati’ içerisinde yorumlarla izleyici karşısına çıkan... bütün varlığıyla iktidardaki eski dostların itibar bekçiliğini yapan Taha Kıvanç amcam yazıyor.
Kersen kafalı yazarın teorisi iyi (komplo kurmacadan antremanlı) ama pratiği kötü
işte...
Ele veriyor talkımı, kendi yutuyor salkımı!..
+++++++
GÜNÜN SORUSU
Soru: RTÜK’ün “K” si nedir?
Yanıt: Alman polis müdürü Bohm’e göre “Kurye”...
* Haldun Ertem
+++++++
MİNİ YORUM
Güle güle oturun
Gemi su alıyor diye paraladık kendimizi. Onlara kalsa batmadık büyüyoruz. Küresel ekonomik krizi de laf ebeliği ile karşılıyorlar.
“Başbakan sandalla Kasımpaşa sahilini dolaşıyormuş, tekne birden hışırt diye karaya oturmuş, silahşörler telaşlanmış: ” Aman ne oldu?
Başbakan gülmüş: “Ne olacak oturduk?”
Silahşörler hep birlikte ayağa kalkmışlar:
“Güle güle oturun, güle güle oturun!”
Durum aynen budur. Fıkrayı aktaran Hasan Pulur’un ellerine sağlık...
* Selcan TAŞÇI