Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Kadehleri değil kafaları tokuşturmak!

Birkaç gün önce Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök ile Başbakan arasında bir “kadeh tokuşturma” polemiği yaşandı. Özkök, içki içmeyen Başbakan’a içki içilen bir masada içmese dahi hiç olmazsa bir kadeh tokuşturması için öneride bulunmuştu. Başbakan’ın böyle bir jesti sonuçta Özkök’e göre içki içenlere yönelik, “mahalle baskısı”nı ortadan kaldırmaya katkı sağlayacakmış!
Aydın Doğan ile Başbakan Erdoğan arasında yaşanan son polemikler üzerine bu konuyu Başbakan gündeme alarak şunları söylemiştir: “Türkiye’de asıl mahalle baskısı ‘içki içmiyorum’ diyenlere yapılmaktadır. Ben diyorum ki, ‘Ya kardeşim sen iç, bırak da ben içmeyeyim. ‘Yok. Sen de bir kadeh tokuştur’ diyor. Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya...” Kestirmeden söyleyelim, Başbakan bu konuda haklıdır.


Tokuşturmak üzerine birkaç soru?
Bu anlamsız polemikle ilgili olarak birkaç soru da biz soralım? Sigara içmeyen birisinin, içenin sigarasını yakması, içki içmeyen birisinin içenlerle kadeh tokuşturması neyi halleder? “İçmiyoruz ama içenlerle kadeh tokuşturalım da adamlar ağız tadıyla şöyle bir çakır keyif olsunlar” demenin mesajı nedir? Kaldı ki, boş ya da suyla dolu bir kadehi, tiryakilerle birlikte kaldırmanın görgüsüzlük olarak nitelenmeyeceği ne malum? Birilerinin de çıkıp “Boş kadehi tokuşturduk, sıra dolu kadehi tokuşturmaya geldi” demeyeceğinin garantisi var mı? Sonra niçin içmeyenlerin içenlere bu tür bir jest yapma zorunluluğu olsun ki? Eğer birilerinin birilerine bir jest yapmaları gerekiyorsa, içenlerin -yani bir süre sonra sarhoş olacakları, belki de kusacakları dikkate alındığında- Başbakan’a bir jest yaparak kafa çekme keyfiyetini başka bir zamana ve mekâna taşıması daha doğru olmaz mı?
Bu içi boş tartışmayla birileri temelde sözüm ona hoşgörü, tahammül ve tolerans dayatmaktadır. Dayatılanlar güzel ve arzulanan değerler olsa bile dayatıldığından dolayı tahammül edilemez hale gelirler. Hâlbuki hoşgörü ve tahammül dayatma sorunu değil, bir kültür sorunudur. Dengeye, karşılıklı birbirini anlamaya ve saygıya dayalıdır. Gerçekte ise Anadolu topraklarında bu kültür vardır. Son zamanlarda biraz üstü küllenmiştir. Hepsi o kadar. Ancak Türkiye’de her tartışmaya fildişi kulesinden, daha doğrusu yanlış yerden başlamak gelenektir. Dini, türban temelinde ele almak ne kadar yanlışsa, laikliği ya da demokrasiyi kadeh tokuşturmak temelinde ele almak da bir o kadar yanlıştır. Hoşgörünün, tahammülün ya da toleransın da bu bağlamda düşünülmesi olguya ne denli yüzeysel yaklaşıldığının kanıtıdır.


Kadehler değil kafalar tokuşturulmalıdır!
İşin ilginç diğer bir yanı da Türkiye’deki demokrasi, laiklik, dindarlık, irtica tartışmalarının gelip kadeh tartışması gibi uçuk bir olguya dayanmış olmasıdır. Hâlbuki Türkiye’nin sorunu kadehle ilgili değil daha çok kafayla (zihniyetle) ilgilidir. Onun için eğer bir şeyler birbirine tokuşturulacaksa kafalar (fikirler) tokuşturulmalıdır.
Türkçede kafa çekmek, kafa bulmak, kafayı yemek, kafa karıştırmak ve kafa kafaya gelmek gibi yüzlerce deyim vardır. Bu kavramların hepsi de olumsuz anlamlarla yüklüdür. Bir sözde “insanlar da koçlar gibi kafa kafaya tokuşurlar” der. Burada kafa kafaya tokuşmaktan farklı fikirlerin karşı karşıya gelmesi anlatır. Kafası olanlar, yani düşünce sahipleri düşüncelerini karşılaştırırlar; olmayanlar ise saf anlamıyla kafalarını birbirleriyle tokuştururlar. Çarpışan her iki kafa da bundan zarar görür. Bizden tavsiye, eğer kafaları tokuşturmak zorunda kalırsanız da bunu ülkücülerin yaptığı gibi yapınız, bu sizi kendinize getirir. Ancak hemen söyleyelim kafaları (fikirleri) tokuşturmaktansa buluşturmak daha iyidir.


Demokrasi dayatma kaldırmaz!
“Benim gibi ol, yaptığımı yap, içtiğimi iç, içmiyorsan da içiyor gibi yap ki rahatlayalım” yaklaşımı temelde bir yaşam biçiminin dayatması anlamına gelir. Önemli olan dayatılan yaşam biçiminin iyi ya da kötü olması değildir, dayatma biçiminde ortaya konulup konulmamasıdır. Demokrasi dayatma kaldırmaz! Elbette kimse 4. Murat nevinden uygulamalarla bütün içenlerin içmiyormuş ya da Özkök’ün teklif ettiği şekilde içmeyenlerin de içiyor gibi yapar hale gelmesini beklememelidir.
Ezcümle dogmatizmin, fanatizmin ve basmakalıp yargıların bilince yaptığı baskı, insanları özgür düşünme imkânından yoksun kılar. Tahammül ve hoşgörünün kadehle ölçülmesi de bu neviden bir durumdur. Hatırlatalım, bu tür tartışmaları mübarek Ramazan ayında açmak da ayıptır!

Yazarın Diğer Yazıları