Kaddafi’nin linç görüntüleri ve insanlar
O, zengin bir ülkenin fiili ve zorunlu lideriydi. Kitle katliamcısıydı. Zalimdi, acımasızdı ve diktatördü. Milletinin kaderine 43 yıl el koymuştu. Kendisini, ülkenin sahibi sanıyordu. Kendisini büyük gördüğü kadar içinden çıktığı halkı da o oranda küçük görüyordu. Libya halkını kendi eseri sanıyordu. Bedeviydi. İlkel ve doğaldı. Tepelerde yaşadı, ayaklar altında öldü.
Soğuk savaş şartlarının adamıydı. İslam ve sosyalizmi kendisine göre birleştirerek Yeşil Kitap adıyla yayınlamıştı. Doğrudan demokrasi uyguladığını düşünüyordu. ABD tarafından hedef alındı. Terörist ilan edildi. Hedef olmaktan çıkmak için ülkesinin doğal kaynaklarını Batılı petrol şirketlerine sonuna kadar açtı. Batı da onu bir anda terörist olmaktan çıkarttı.
Sarkozy Fransa’sı Paris’te çadır kurmasına izin verdi. Berlusconi özelinde İtalya Roma’sı onun elini hem öptü, hem de özür diledi. Necmettin Erbakan’a çadır içinde ağır sözler etti. Türkiye’nin hali hazırdaki başbakanı Tayyip Erdoğan’a ödül verdi.
Sonunda gün döndü. Gözden düştü. Yeniden hedef oldu. Libya onun yüzünden vuruldu. NATO saldırganlığı devreye girdi. Kaddafi rejimi çöktü. Bir zamanlar elini öpenlerin, kendisini sarayların kapısında kırmızı halılarla karşılayanların, elinden ödül alanların, hedefi oldu. Sonunda yalnız itibarını değil hayatını da kaybetti.
Kaddafi linç edildi. Onun linç görüntülerini bütün ajanslar ve medya kuruluşları iştahla servis ettiler. Tepedeki adam, yüzü gözü kan revan içinde yalvarıyordu: “Evlâtlarım, ben sizin babanızım. Bana yaptıklarınız haramdır” . Bir zamanlar Romanya’nın zalim diktatörü Çavuşesku’nun eşi de kendisini kurşuna dizen askerlere “Ben sizin ananızım. Bana bunu yapamazsınız” demişti. Askerler de onu “Siz nasıl anasınız” diyerek kurşuna dizmişti.
İşin ilgi çekici yanı da tepelerine bir biçimde geçen liderlere onlar güçlüyken tapanların, güçten düşünce de onları tepmekte birbiriyle yarışmalarıdır.
Yerde sürüklenen gücü tekmelemek ve linç etmek en çok da onun gölgesinde var olanların başvurduğu bir yöntemdir. Suçun ortakları böylece vicdanlarını temizlediğini sanırlar. Övmekte sınır tanımayanlar yermekte de sınır tanımazlar.
Kitlelerin tapma veya tekmeleme görüntülerinin ardında, onların bu zaafları saklıdır. Esasta tapınılan şey, lider değil onun sahip olduğu güçtür. Tapan ve kutsayan mihraklar, tabu zaaf gösterip güçten düşünce onu teper ve linç ederler. Sokakta kan revan içinde tekmelenerek linç edilen Kaddafi görüntülerinin anlattığı şey de budur. Linç edenlerin linç edilenden ahlâken hiç bir farkı yoktur.
Yerde sürüklenen Kaddafi’ye savrulan tekmeler onu savuranların günahlarını temizlemeye yetmemektedir. Kaddafi’yi Kaddafi yapan o tekme sahiplerinin geçmişte gösterdikleri kayıtsız şartsız teslimiyettir.
Toplumun tepesindekileri büyütüp küçültenler, kutsayıp lânetleyenler ya da tersi tavır içinde olanlar özde aynı şeyi yapmaktadır: Güçlüyken önünde eğilmek, zayıfken ezmek! Baştayken baş tacı ederek baş eğmek, baş aşağı olduğunda ise cesedini çiğnemek! Bu ahlaki de insani de değildir.
Kaddafi’nin 43 yıldır halka yaptıkları ne kadar aşağılık, vahşi ve iğrenç ise onun yaralı ve yerde sürüklenen vücuduna savrulan tekmeler de en az o kadar iğrençtir. Kaddafi’ye yapılanlar mazlumun bir anda nasıl zalim haline geldiğinin ya da gelebileceğinin de göstergesidir. Asıl olan, bir yerde zulmün olup olmadığıdır. Zulmün kime yapıldığı o kadar da önemli değildir.