Kabir Zebanileri...
Mersin'den değerli ağabeyim Ahmet Demiray aradı. Dünyanın en sakin, soğukkanlı adamı diyebileceğim Demiray'ın ahizenin öte yanından burnundan soluduğunu hissettim. Adana-Tufanbeyli'nin ilk ülkücülerinden olan Ahmet Abi, makine mühendisi olarak yıllarca Karayolları'nda yurdun çeşitli yerlerinde görev yaparken elinden düşürmediği ülkücü bayrağını hep yükseklerde tutmuştur. Komutanım, can abim, kardeşi Seyfi Demiray'ı kaybettikten sonra da O'nun yerine beni koydu. Ben de Seyfi Abimin yerine O'nu koydum. Her daim beni sakinliğe davet eden Demiray, öfke ile yakın dostuna yapılan haksızlığı anlatırken, sorumlularının da hatırını sordu elbette. Olayı dinlerken benim de tüylerim diken diken oldu. Ve okuyucularımla paylaşmaya karar verdim.
***
1980 öncesinde Sivas olaylarını yeni nesiller bilmez. Sivas'ta tezgahlanmak istenen Alevi-Sünni çatışmasını engellemek için ülkücülerin nasıl çaba sarf ettiği mahkeme kayıtları ile beraber, siyasi tarihimize de geçmiştir. Bunlardan birisi de Mahmut Yaraş'tır. Üstelik Yaraş, eşi ile beraber neredeyse 15-20 yıl kaçak hayatı yaşamış, başka isimlerle hayatını sürdürürken de cezaevlerindeki arkadaşları için didinmiş gönül eridir. Memleketi Sivas'ı terk edip İsmet Gül adıyla yıllarca benim memleketim Kayseri'de yaşadı. Başta Mustafa Öztürk Hoca olmak üzere bölgenin ülkücü önderleri ile ülkücüleri bir araya getirmenin gayretiyle gecesini gündüzüne kattı. Önce dergi temsilciliği daha sonra Muhafazakar Parti ve MÇP'nin kuruluşlarında rol aldı. Aranıyordu ama yılmıyordu. Çoluk-çocuğuna hasret, ailesinden uzak, itlerin kimsesizliğimize güldüğü dönemlerde görevden kaçmadı. Firarda aranan bir şahsın bir taraftan kaçarken diğer taraftan ekmek parasını çıkarması mucize ile eşit sayılır. Gitti Afyon-Denizli tarafında mermer ocağı işletti. Adı "Mermerci İsmet" oldu. Muhterem eşi ile beraber hapis bile yatan Mahmut Yaraş çocuklarından uzak yaşamasına rağmen oğlu ve kızını okuttu. Oğlu üniversitede okurken Aksaray Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı ve şimdi Antalya'da Doçent... Kızı da Niğde'de akademisyen. Torun-torba sahibi ak sakallı bir dede... Türkiye'nin neresinde ülkücülerin faaliyeti olsa üşenmeden gidiyor. Kap ameliyatı geçirdi. Geçtiğimiz ay Alanya'da düzenlenen "Taş Medreseliler" toplantısına gelip, gönüldaşları ile hasret giderdi. Eşi ve çocuklarının sağlık uyarılarına rağmen 15 Mayıs'ta polis zoru ile engellenen MHP'nin tüzük kurultayı için Ankara'ya gidip orada bulundu. İnandığı, ömrünün en güzel günlerini vakfettiği davanın geleceği için "değişim"in şart olduğuna inananların safında yer almanın dayanılmaz hazzını yaşadı. Başkente gelmiş iken Beştepe'ye Bağbuğ Alparslan Türkeş'in kabrine gidip hatim duasını yaparak, liderinin huzurunda O'nunla, geride bıraktığı hareketin durumunu anlatarak dertleşmek istedi. Türkeş'in huzuruna çıkmak üzere kabre doğru yürürken, siyah takım elbiseli gençler karşıladı. "Ziyaret bu gün yasak" dediler. Torunu yaşındaki gençlere önce "Ne münasebet, kabir ziyaretinin yasağı mı olur?" diye sordu. Polat Alemdar özentili gençler, kurultay için Ankara'ya gelen delegelere ziyaret yasağının konduğunu belirtince, Mahmut Yaraş isyan etti. "Ülkü Ocaklarının görevi okumaktır. Siz bu işlere karışmayın çocuklar" deyince bitirim tipliler "Amca sen de mi delegesin?" diye sordular. Nam-ı diğer Mermerci İsmet, "Çocuklar siz önümden çekilin, size bu emri verenler gelsin" deyince tartışma çıkmış. Torunu yaşındaki gençler "uzatma dayı hadi işine" deyince kızmış haklı olarak. Yürümüş Türkeş'in kabrine doğru. Önce itmişler. Sonra tekmelemişler. Bir kaçı ayırmaya çalışıp, "yapmayın" dese de dizleri morarmış. Fazla uzatmadan geri dönüp, taksiye binerek terminale gidip binmiş otobüse. Üzüntüden kısmi felç geçirmiş Mahmut Yaraş. Bir süre hastanede yatmış. Şimdi evde istirahat ediyor. Telefon ile aradım. O gençler adına özür diledim. "Cahillik etmişler, onlar ülkücü ise ben değilim. Olsa olsa kabir zebanileridir" dediysem de gönlü kırılmış Mahmut Yaraş'ı teskin edemedim. O, başına gelen bu haksızlığı bir kenara bırakıp 19 Haziran'ı soruyordu. Adayların hepsinin birbirinden değerli olduğunu ve bir araya gelmelerinin şart olduğunu vurguluyordu. Eşinin öteki odada namaz kıldığı için duymadığını ifade ederek "Çocuklar da üzgün... Yengen hasta olduğum için gitmemi istemiyor. Ama 19 Haziran'da mutlaka Ankara'ya geleceğim" deyince iliklerime kadar ürperdim. "Mahmut Abi, Türkiyem Televizyonu'nun canlı yayın aracının yanında buluşalım" diyebildim. O'nu canlı yayına çıkaracağım. Ama, yaşadığı haksızlığı değil duyduğu değişim heyecanını anlatacağından eminim...