Kabine değişti, aslında ne değişti?

Doğrusu konu seçiminde zorlanır olduk.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, gündem bir günde üç defa değişiyor gibi görünüyor amma, aslında, Türkiye’de, neredeyse altmış yıldır, gündem hiç değişmiyor!
1 Mayıs’ı mı yazsak? Bugün Türkçülük Bayramı, ondan mı bahsetsek? Yoksa, gidenleri, kalanları ve yenileri ile hükümet değişikliğinin sebep ve muhtemel sonuçlarından mı bahsetsek?
İranlı Şii lider Sadr’ın Ankara’ya davet edilişi ve devletin zirveleri ile görüşmesini mi, yoksa, Başbuğ’un basını bilgilendirme toplantısında söylediklerini, meselâ toprak altında bulunan silahlar bizim değil, aynısından polislerde de var deyişini, polisin kontra, bizim de değil açıklamasının kodlarını mı çözmeye çalışsak? Nasıl bir günde on şehit veriyoruz sorusuna cevap mı arasak?
MOSSAD hükümet ve bürokrasi çevrelerini öyle kıskaca almış ki, MİT, bürokratları bilgilendirme toplantıları yapmaya başladı, ondan mı bahsetsek?
Telefonda dostlarına, “Hükümet canımıza tak etti, 12 Eylül cuntası bile bundan iyiydi” gibi densizce lafları ağzından kaçıranların gece yarıları evlerinden toplandığı bir ülkede, Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğü üzerine yemin etmiş bir milletvekilinin, “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik!” diye meydan okuyarak itibar görmeye ve devlet hazinesinden 50 işsiz aileyi bir ay geçindirecek maaş almaya devam etmesine gözyaşı mı döksek!
PKK, büyük şehirlere üç canlı bomba göndermiş, devletin ajansı da bunu Türkiye ve bütün dünyaya duyurmuş, yani aleme “Türkiye’de kimsenin can güvenliği yok” propagandası yapılmış, biz de tutup, “Dünyanın hangi ülkesinde devletin resmi ajansı kendi eliyle ülkesini güvensiz ilân eder ve vatandaşının yüreğini ağzına getirir?” diye mi sorsak?
Domuz gribinden mi bahsetsek, deli danamız ve kuş gribimiz vardı, bütün bunlar kıyamet alameti mi diye, Mehdi beklentisi içine mi girsek?
Gençler sevgililerini boğmaya ve kesmeye başladı, işsizlik intiharları arttı, sosyal muhtevalı cinnet nutukları mı atsak?
Genelkurmay eski Başkanlarından Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanı Başbuğ’la görüştü, Ergenekon’u mu konuştular, bunu mu tahlil etsek?
Adalet Bakanlığı’nın, “Tercüme ettiriyoruz” dediği Deniz Feneri Dosyası’nın Almanya’nın tercüme edilmiş olarak gönderdiği ortaya çıktı, bâzılarının çevresindeki çember daralıyor, bu konuyu mu işlesek?
Yahut, bütün bunları her gün konuşuyoruz, Hükümet iyi bir şey yaptı, doğal gazda yüzde 25 indirim var, ey millet, dişinizden tırnağınızdan artırın, şu yaz günlerinde kışlık ihtiyacınızı temin edin, yoksa önümüzdeki kış perişan olursunuz, maaş ve ücretlerde artış olmayacak, dolar fiyatı da fırlayacak, diye, kendi yapamadığımız şeyi millete mi önersek? Yoksa, işçisi olmayan Türkiye’de 1 Mayıs’ı işçi bayramı ilan eden hükümete, bırak bu popülist özenti işleri, Pazar Hıristiyanların, Cumartesi de Yahudilerin tatili, siz yiğitseniz Cuma gününü resmi tatil ilan edin, bu milletin yüzde 90’küsuru Müslüman diye, radikal bir çıkış mı yapsak?
Veya daha mikro bir konu mu seçsek? Meselâ, Cumhurbaşkanı sayın Gül’ün, “Ermeni tehciri için başlatılan özür kampanyası Ermenistan’da ne gibi bir etki yapmış?” mealindeki bir soruya verdiği, “Beklediğimiz etkiyi yapmadı” cevabının üzerine gidip, “Beklediğimiz!” ne demek, bu işler organize işler mi, desek?
Konu çok ama değişen bir şey yok. Kabinedeki değişikliğin öyle pek de fazla derin bir anlamı yok. Bırakınız bakanların değişmesini, iktidarlar değişse bile değişen bir şey olmayacak. Liberalizm ve Batı’ya biat üniversite, siyaset, iş dünyası ve bürokrasinin amentüsü olmuş; kimse öz’ün farkında değil. Raylarını müstevlilerin döşediği tren gibiyiz, bizi kurtaracak olan, Akdeniz’de Barbaros, Karadeniz’de Mustafa Kemal ruhlu bir gemi olabilmek ve dümeni kararlı, dünya ve kendi tarihini bilen millî ve âdil ellere tutturabilmektir.

Yazarın Diğer Yazıları