Kabile devleti gibi!.. (15 Aralık 2011)
Tercihlerimizin hiçbir önemi yok, hepimiz
iktidardakilerin keyfinin kahyasına emanetiz
Kabile devleti gibi!..
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan 23 Kasım 2011 tarihinde sordu:
“Türk Hava Yolları’nın dış hat uçuşlarında yolculara ikram olarak sunduğu gazeteler hangileridir?
Bu gazetelerin seçiminde hangi kriterlere göre hareket edilmektedir?
Düzenli olarak hangi gazetelerden, hangi miktarda alım ve dağıtım yapılmaktadır?
Zaman, Star ve Sabah gibi gazetelerin bu ikram kapsamında en sık rastlanan gazeteler olması, tesadüften öte bir anlam taşımakta mıdır?
İdeolojik tavırla hareket edildiği, örneğin Yeniçağ ve Ortadoğu gibi gazetelerin dışlandığına ilişkin yorumlarda haklılık payı var mıdır?
Yeniçağ ve Ortadoğu gazetelerinin de yolculara sağlanan bu hizmet kapsamına alınması düşünülmekte midir?”
Yeniçağ okurları
uzaylı olabilir mi
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın sözlü olarak yanıtlaması istemiyle verilen soru önergesine cevap yazılı olarak ve Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’dan geldi.
Topçu, Yeniçağ ile ilgili olarak diyor ki:
“2010 yılında yapılan değerlendirmede gerek 2009 gerekse de 2010 yılındaki tercih oranı düşük olması münasebeti ile 06.03.2010 tarihi itibarı ile satın alınmamaktadır...”
Hemen her gün telefon, faks, internet yoluyla yahut dost sohbetlerinde dinlemek durumunda kaldığımız bu şikayetler gaipten geliyor demek ki bize:
- THY’de Yeniçağ okuyamıyoruz!
- Yeniçağ istiyoruz, vermiyorlar!
- Yandaş gazeteler var ama Yeniçağ yok!
Veya...
Her gün, gazetelerine ulaşmak için neredeyse engelli koşu atleti performansı gösteren on binlerce Yeniçağ okuru “uzaylı” demek ki!
Demek ki bizim her gün, bütün basım, dağıtım güçlüklerine karşın bayi yoluyla ulaştığımızı sandığımız 50-55 bin okur aslında yok. Aslında Yeniçağ’ı tercih etmiyorlar. Aslında onlar Mars’lı. Bir tek bize görünüp sonra kayboluyorlar!
Keza, her gün bu gazeteyi internet üzerinden, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla, e-posta grupları ile takip eden milyonlarca insan da Satürn ahalisidir mutlaka!
Efendim?
Duyamıyorum, biraz daha güçlü çıkarın sesinizi!
“Var” mısınız?
Ha, siz, şu 12 Eylül 2010 referandumunda “yüzde 42” , 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde “yüzde 50” diye sembolize edilen kesime mi mensupsunuz!
Ve buna hâlâ “varlık” mı diyorsunuz!
Şimdi anlaşıldı, neden yok hükmünde sayıldığınız!
Hem muhalif, hem kabul bekliyor!
Hem suçlu hem güçlü!
Muhafelet ediyorsan
varlığın yok hükmünde
Şaka bir yana Topçu’nun cevabını okur okumaz “ben bunu bir yerden hatırlıyorum” dedim kendi kendime...
Zorla hafızanı, zorla...
Tabii ya, TBMM’nin bir önceki döneminde de, o gün Bursa Milletvekili olan Hamit Homriş sormuştu benzer bir soruyu:
“Türk Hava Yolları ile yaptığım yurt dışı seyahatlerde uçaklarda dağıtılan gazeteler arasında bütün gazeteler olmasına rağmen, Yeniçağ gazetesini bulamıyorum. Çünkü görevliler bu gazetenin Türk Hava Yolları tarafından alınmadığını beyan ettiler. Tespitime göre, yolcular tarafından talep edilmeyen bir kısım gazetelerin de tomarla servis arabasının üzerinde kaldığını gördüm. Ama bu gazeteler yine de alınmaya devam edilmektedir. THY, yurt dışı seyahatlerde dağıttığı gazeteleri hangi kıstaslara göre almaktadır? THY, yurt dışı seyahatlerde dağıttığı gazetelerden günlük kaçar adet almaktadır?”
O zaman da Ulaştırma Bakanı Yıldırım yerine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten gelmişti Homriş’in sorularının cevabı.
Cevap da cevaptı!
Şimşek de Topçu gibi gazeteleri “standlarda oluşan yolcu tercih istatistiklerine göre” seçtiklerini söylemişti!
Buna göre “satın alınmaktaymış” servis edilen gazeteler!
Çarpıtmanın daniskası!
Sanırsın Cemil İpekçi’ye kostüm tasarımı yaptırmaya, Messi’yle, Victor Valdez’le, Kobe Bryant’la, Kevin Costner’la reklam filmi çekmeye yeten “bütçe”leri yetmiyor, bunun için de gazeteler arasında bir “tercih” yapmak zorundalar!
Topçu’nun akıllara ziyan cevabi yazısını görünce Yeniçağ ile giriş yaptık ama mesele başka...
Bir yurt dışı gezisi dönüşü Melih Aşık’a da Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri verilmemişti mesela!
Bugün alın bu üç gazeteyi, koyun bakalım yan yana.
Yayın politikalarına bakın...
Gazetecilik tarzlarına...
Yazarlarına...
Başlıklarına...
Patronlarına...
İdeolojik duruşlarına...
Birlikte “ötekileştirilmelerine” sebep olabilecek nasıl bir benzerlik var aralarında!
Bu üç gazetenin “paralel” giden bir tek özelliği var:
Muhafeletleri!
Havada THY karada TRT
Lafa gelince “tirajı yok, marjinal, kağıt tomarı” diye atıp tutmak kolay da, bu “tercih edilmeyen” gazeteler artık nasıl gözlerini korkuttuysa, iktidardakiler çareyi “uçağa saklanmakta” buldular!
Eee, ya karaya indiğinizde?
Benimki de soru işte:
Karada da kapı gibi TRT var aynı işlevi yürütmek üzere.
“Eş ambargo başkanlığı!”
Eskiden manşetimizi kameradan özenle saklasalar da, hani bir “maydanozun faydaları” haberi olur, hani “havalar ısınıyor” haberi olur, suya sabuna dokunmayan hiçbir şey bulamazlarsa Emin Usta’dan yemek tarifleri olur, görev savmak kavlinden iki cümle okur geçerlerdi.
Hanidir o da yok;
Yassah!
İbrahim Şahin Genel Yayın Yönetmenimizi arayıp bizzat bildirmişti:
“İncitici muhalefetinizden dolayı, sokmuyorum artık TRT’ye Yeniçağ’ı!”
Sanırsın TRT özerk bir kamu kurumu değil de, İbrahim Şahin’in çiftliği!
Burası zaten “demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti” değil de misal, mesela, velev ki Afrika’nın gün yüzü görmemiş bölgelerinde henüz “Cilalı Taş Devri” ni yaşayan “Dediğim dedik, çaldığım düdük kabilesi”;
Yasa yok...
Kural yok..
Hesap soran yok...
Soran olsa ne olacak, hesap veren yok...
“Şef’in mönüsü”nü yedin yedin, yemezsen, ama bunun içinde sinek var midemi bulandırıyor diye eleştirirsen, sorgularsan;
Sorgulamaya kalkışanı sorgularlar hem de “guguk” ilkelerine göre!
Ne farkı var “kabile kafa” sından; “ortak ata” dan değil de “ortak menfaat” ten türüyor işte bu modeller de! Çomak sokmaya kalkışan da “ortak düşman” ları oluyor haliyle...
Öyle olunca da...
Bir bakmışsınız Türk Hava Yolları “koltukların dik ve perdelerin açık” olması gereken “kalkış” anında, milleti “ayakta uyutmaya” kalkışmış...
Bir bakmışsınız Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, millet duymasın, görmesin, hissetmesin diye didinirken “üç maymun üretim laboratuvarı”na dönüştü dönüşecek...
Şöyle bir düşünüyorum da, helal olsun bu gazetenin okuyucusuna;
Her gün, yılmadan, neredeyse “off-road” parkuruna dönüştürülen engebeli, virajlı, bataklı, tuzaklı yolları savrulmadan aşıyorlar da, bir bayinin en alt rafına özenle saklanmış olsa da Yeniçağ’a ulaşmayı başarıyorlar ya...
Alkış bu çabaya!
Ve kamu kurumları da alet edilerek uygulanan bütün gayrinizami harp yöntemlerine, psikolojik operasyonla yeniden tasarlanan toplumsal algılara rağmen, bu ülkenin hiç de azımsanmayacak sayıdaki insanının gerçeğe ulaşma azmini yok sayanlara karşı, buyrun atabilecek bir adım önerisi daha:
Sesinizi tutanaklara geçirin...
Hem THY’yi, hem TRT’yi arayıp “tercihinizi” bildirin!
Yine olmazsa mı!
Anladıkları dilden konuşur, apronda adak kurbanı keseriz, muhalefetin sesinin kesilmediği günlere...
Şikayet ve taleplerinizi
iletebileceğiniz telefon numaraları
THY için : 0 212 468 48 48
TRT için: 0 312 463 23 30
"Tahrik ve tertip" uyarısını yaparken bir bildiği mi vardı!
Türk siyasetini yakından takip edenlerin özellikle son birkaç yıldır en çok başvurdukları izah kavramı “tanzim”. Deniz Baykal’ın “tasfiyesi” dolayısıyla CHP’de... “İki partili sistem”e geçiş denemeleri sırasında komploların odağı olması dolayısıyla MHP’de... Hatta son birkaç hafta içinde yaşananlar ışığında AKP’de gündeme geldi “tanzim” kavramı...
“Yeni Türkiye”, “yenilenen siyaset” eliyle kurulacaksa eğer, partilerin “içine dönük, içini hedef alan” gelişmeler de değerli ipuçları olacak önümüzdeki günlerde.
Örneğin çokça cilanan “değişim/dönüşüm”ler, doğal sürecin meyvesi mi, dayatma eliyle mi, yönlendirme eseri mi?
Dün bir anda patlak veren “Devlet Bahçeli’ye suikast yapmaya hazırlanırken yakalandılar” haberini izlerken aklımdan bunlar geçti.
Hatırlasanıza bundan sadece 10 gün önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli teşkilatlara dönük genelgesinde ne demişti:
“Partimizin bu dönemde de komplo ve tuzaklarla karşılaşması, kışkırtmalara maruz kalması, iftiralarla yolundan caydırılmaya çalışılması ve dayatmalara muhatap olması güçlü bir ihtimaldir...
Milletimizin sinir uçlarıyla oynayan AKP Hükümeti başta olmak üzere, bölücü çevreler ve onlara yardım eden zihniyetler kardeş kavgasının vasat bulması için tahrik ve tertiplerini hızlandırmakta ve artırmaktadır...”
Ne deniyordu böyle durumlarda, dakika 1, gol 1 değil mi...
Bu “garip” suikast senaryosu, Bahçeli’nin o genelgedeki “uyarıları” durduk yere yapmadığının, kaygılarındaki haklılığının sağlaması gibi...
ABD’nin AKP’ye bakışı nasıl değişti?
Umut Oran, Amerikan başkentinde Türkiye ve bölgeye bakışta ne tür bir değişim olduğuna ilişkin dikkat çekici gözlemler aktardı dünkü görüşmemizde:
“Mart ayında geldiğimizde şikâyet dinliyorduk AKP hükümetiyle ilgili. Özellikle de İran ve İsrail konularında izlediği politikalar yüzünden AKP’ye çok büyük tepki vardı burada. Şimdi o hava yerini, ‘yüzeysel’ de olsa pozitif bir AKP algısına bırakmış. Otoriter yönelişin farkındalar ama ön plana çıkarmıyorlar.”
***
Füze kalkanı değiştirdi
***
Oran’ın Amerikalı yetkililerden edindiği izlenime göre bu radikal değişimde hükümetin iki temel dış politika kararı etkili olmuş:
1. İran’ı takip edecek radarın Malatya’ya kurulması için ABD ile ikili anlaşma imzalanması.
2. Suriye ile ilişkilerin kesilerek ABD’nin de beklentisi doğrultusunda “Esad gitsin” politikasının benimsenmesi.
ABD’de asıl gündemin 2012 başkanlık seçimleri olduğunu ve Türkiye’nin kararlarının ABD iç politikasına etkisi olduğunu belirten Oran, “AKP’nin İran ve Suriye politikalarında kısa süre içinde yaşanan bu değişim, Washington’da Başkan Obama’nın artı hanesine yazılmış durumda” sözleriyle ABD yönetiminin AKP’ye sempatisinin gerçek nedenine ışık tutuyor.
***
Musevi lobisi de memnun
***
AKP’nin bu kararları ABD’deki sürpriz bir grubu da yakından etkilemiş: Musevi lobisini.
Musevi lobisi ile yapılan görüşmeye ilişkin heyetin izlenimlerini Oran, “Geçen sefer AKP’ye gösterilen tepki bu sefer yok. Sanıldığı gibi Türk-İsrail ilişkilerini değil, Suriye’ye ne olacağını konuştuk” şeklinde aktardı.
Utku Çakırözer / Cumhuriyet
Davutoğlu ile başımıza neyin geleceği belli
Son olarak Irak Başbakanı El Maliki Türkiye’ye Washington’dan ateş püskürüyor. Maliki, “Türkiye’nin Irak’ın iç işlerine müdahale ettiğini” ileri sürüyor.
Ondan bir gün önce İran Meclis Başkan Yardımcısı Malatya’da konuşlandırılan füzelerle ilgili “gerekirse, Türkiye’ye ateş açarız” diyor.
Suriye ile zaten malum, ipler çoktan kopmuş durumda.
Çok değil, beş-altı ay önce bu üç ülke ile içtiğimiz su ayrı gitmiyor. Üstelik, bu birlikteliği sağlayan AKP iktidarı. Ama, şimdi “komşularla sıfır sorun” politikası, komşuların teker teker bize cephe almasına uzanıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu kutlamak gerek. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, yerine en şanslı adaylardan biri olarak Davutoğlu görünüyormuş.
Öyle bir gelişme olursa, komşularla ilişkilerimize bakın, başımıza ne geleceği şimdiden belli.
Yalçın Doğan / Hürriyet
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, devir teslim töreninde:
“Problemsiz bir YÖK bırakıyoruz” demiş...
Zaten her zaman problem sizdiniz...
Elif Eral / Milliyet