Kabadayılıkla demokrasi olmuyor...
Genel seçimler gösterdi ki, Türkiye’de herkesin kendine göre bir demokrasi anlayışı var. Birçoğumuz da özgürlük ve demokrasiyi bir moda olarak görüyoruz... Siyasi partiler, özgürlük ve demokrasi lafını yalnızca slogan olarak yorumluyor... Çünkü Türkiye’de parti içi demokrasi yoktur. Siyasi partiler demokrasi kabadayılığı yapacaklarsa, önce kendileri parti içi demokrasiye geçmeliler... Siyasi partiler ve seçim kanununu değiştirmeliler.
Siyasi alanda demokrasinin yolunu kapatan eğitimsizliktir. Siyasi partilerde delege seçimleri partiye kayıtlı üyeler tarafından yapılıyor.. Gel gör ki seçmenler delege olarak kimi ve neden seçtiklerini bilmiyorlar. Yani bilinç sahibi değiller... Birkaç kişinin yönlendirmesiyle hareket ediyorlar... O zaman da delege seçimi, demokrasi için yalnızca bir kandırmaca oluyor... Kendi kendimizi kandırıyoruz.
Sonuç olarak, eğitimli toplum olmayınca, demokrasinin tüm kurallarıyla yerleşmesi ve sağlıklı sürdürülmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği standartlarında yasa çıkarsak dahi demokrasiyi yürütmekte zorluk çekeceğiz... Zira demokrasinin asıl altyapısı eğitimdir.
Demokrasiyi ağzından düşürmeyen siyasi liderler de aslında uygulamada anti demokratik davranıyorlar. Örneğin, Başbakan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) genel kurulunda ekonomik kriz olur mu soruları olduğunu söylüyor ve cevap veriyor: “Geçin bu işleri... Kriz yaratmak isteyenler, yıllardır bu işin aktörlüğünü yapıyorlar.”
Hepimiz aynı gemide olduğumuza göre iç ve dış terör dışında, aklı başında hiç kimse ekonomik krizin olmasını istemez. Ancak krizler istek dinlemiyor. Doğrusu, olası krizlere karşı etkin politikalar üretmek ve geliştirmektir. İç ve dış şer güçlerin, planını bozmaktır. Bu da makro dengeleri sağlamakla olur. Yani kabadayılık yapmak yerine, krizin neden olmayacağını açıklamak önemlidir.
Öte yandan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da izah etmekte yetersiz kaldığı bir konu olursa hemen araya “Benim adım Kemal” diyor.
Temel, bir topluluğa girmiş... Benim adımda “A” harfi yoktur demiş... Karşısındaki, yahu Temel’de “A” harfi ne gezer... demiş. Temel yeniden dönmüş... “Kardeşim biz başka bir şey mi söyledik... Ben de yok” diyorum demiş.
İngilizlerin bilinen atasözüdür... “George’u eğitmek için, anne annesinden başlamak gerekir...”
Bu atasözü benim moralimi çok bozuyor. Çünkü... Bu atasözünden yola çıkarsak, bizim eğitimli bir toplum olmamız için en az elli yıl geçmesi gerekecektir.
Piyasa ekonomisinin çalışması da demokratik bir ortamda mümkündür. Eğer demokrasi yoksa, piyasa ekonomisi de çalışmaz. Tekelcilik eğilimi ağır basar.
Aynı şekilde demokrasi yoksa, devlette de şeffaflık yoktur. Yolsuzlukları araştırma komisyonuna ifade veren eski siyasilerin ifadeleri bu durumu açıklamaya yetiyor. Özelleştirmeden, kamu imtiyazlarına kadar yapılan yanlış uygulamaların şeffaflıktan uzak olmasının olumsuz sonuçlarını her gün yaşıyoruz.
Şimdiye kadar, devlette yolsuzluk yapanların yanında kaldı. Toplum yapılanlardan hem haberdar olmadı... Hem de tepki göstermedi. Eğer eğitimli bir toplum olsaydık, kimse devleti kendi malı gibi kullanamazdı.