Jandarmanın tasfiyesi
Türk Ordusunun üvey evladı jandarmanın kendi genel komutanı bile olmadığını 2008’de yazdığımda bana fena bozulmuşlardı. Aynı günler psikolojik harekatın boyutlarının farkına varamayanlara “Mehmetçik tv kurulsun” teklifimi bu sütunlara taşımıştım. 800 bin silah altındaki personel ve aileleriyle beraber neredeyse 5-6 milyona yakın kitle için televizyon teklifime “İnsanlarımızı beklentiye sokmaya hakkınız yok” denmişti. “Bu gidişle hepinize sıra gelecek” uyarımın muhatabı, “Biz gereğini yapıyoruz” cevabıyla beraber hukuki süreç masalını anlatmıştı. Ne yazık ki şimdi içeride. Ümraniye ve sözde Balyoz davaları gibi, Türk ordusunun hedef alındığı tüm davalarda denizcilerle beraber jandarma da hedefin tam ortasındadır. Terör ile mücadelede önemli mesafeler alan jandarmadan resmen intikam alınıyor. Diyarbakır’da halen devam eden faili meçuller ve Cemal Temizöz davasını bizzat yerinde takip ettim .Temizöz jandarmanın ne için hedef alındığını “Siyasallaşan PKK Terörü” adlı muhteşem eserinde ayrıntıyla ortaya koydu. Tutukluluğunun 4. yılında Cemal Temizöz. Üstelik katmerli suçlu, aynı zamanda Balyoz davasında da 18 yıl hüküm giydi.
Meşhur Oslo müzakerelerinde “Sizleri rahatsız eden vali, kaymakam, jandarma varsa söyleyin görevden alalım” tavizi her geçen gün uygulamaya konuluyor. Vali, kaymakam, emniyet müdürü, jandarma komutanı derken tayin emirleri birbirini kovalıyor. Defalarca yazdım, İstanbul ve Ankara’daki gösteriler için polis bölgeden şehirlere aktarılınca asayiş örgüte emanet edildi diye. Cizreden sonra Diyarbakır’ın merkezinde PKK’lılar kimlik kontrolüne başladı. Yetmiyor birinci, ikinci aşama derken, TC’nin karakollarını istemiyoruz,talebi de itina ile yerine getiriliyor. Diyarbakır’da 9, Van’da 8 derken, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 şehit veren Sazak Jandarma Karakolu kapatıldı. Vali Tokat’taki tasfiyenin şimdilik 13 olduğunu açıkladı. Resmi rakamlara göre son yıllarda kapatılan karakol sayısı 298.
Murat Karayılan’ın yerine Cemil Bayık getirilmiş. Değerli hocam Prof. Dr. Ümit Özdağ bunu değerlendirdi. Özdağ’ın 16 Nisan tarihinde “Türkiye büyük gücünü, jandarmayı kaybetmek üzere” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Mürekkebi kurumadan jandarma karakollarına kilitler vuruluyor. Hatta karakol manzaralı esrar tarlalarının resimleri yayınlanıyor. Örgüt jandarmanın kenevirleri yakmasına fena içerlemiş. Milisleri karakollara saldırıyor. Televizyon ekranlarına çıkıp, strateji, güvenlik, terör konusunda ahkam kesenlere basit bir coğrafya sorusu soralım. Türkiye’de kaç ilçe, belde ve köy olduğunu biliyorlar mı?
Yasa kırsal kesimin güvenliğini jandarmaya vermiştir. Düne kadar ilçe belde köy ve sınır boylarında toplam 2000 jandarma karakolu vardı. Özdağ yazısında jandarmanın %75 oranında küçültüleceğinin vurgusunu yapmıştı. 298 i kapatılmış durumda, demek ki sırada yaklaşık 1300 tane daha var. İmralı’nın talimatı ile Kandil ve BDP’lilerin talebi de aynı doğrultuda. Bir bakıma Türk Ordusu doğu ve güneydoğudan geri çekilmeye zorlanılıyor. Kapatılacak 1300 Karakolun çoğunluğunun bölgede olması bu plana göre normal. Kapatma kararının İçişleri Bakanlığı’nın inisiyatifinde olduğu açıklamaları var. Bu durumda Reşadiye’nin Sazak Karakolunda şehit olan 7 Mehmetçiğin aileleri “Madem kapatacaksınız, bizim çocuklarımız niye şehit oldu” diye mahkemeye başvurursa hakim ne karar verecek?
Daha fazlasına gönlüm razı değil. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın TMMB’ye verdiği son soru önergesi tasfiyenin jandarma ve malum davalarla sınırlı kalmadığını ortaya koyuyor. Oran, Askeri Liseler ve Harp Okullarında öğrencilere atılan iftira ve uygulanan baskıları dile getirip, Milli Savunma Bakanlığından soruların cevaplandırılmasını istedi. Yıllarca terörle mücadelede, sivrisineklerle uğraşmak olmaz, bataklığı kurutmak gerekiyor deniyordu. Türk ordusunu tasfiye etmek için, generallerini, albaylarını tutuklamakla bu iş olmuyor, kaynağını kurutalım, askeri liseler ve Harp Okullarının ocağına incir ağacı dikelim diyenler iş başında. Bu konuyu detaylarıyla gündeme getireceğiz.
Son bomba İzmir’den. Casusluk, fuhuş gibi itibar infazlarının uygulandığı İzmir’deki davaları sık sık yazdım. Gidip cezaevindeki tutuklularla görüştüm. Avukatlarıyla temas kurup ailelerini dinledim. Üstteğmen rütbesiyle generallere bile emir verdiği iddia eden sözde örgütün yöneticisi yaftası yapıştırılan Onur Suer’den 66 sayfalık bir mektup aldım. Kimin elinin kimin cebinde olduğunu, hukuksuzluğu vicdansızlığı öylesine güzel kanıtlamışlar ki, aşk olsun. Bu arada yüzlerce subay ve binlerce sivil bürokratın adının geçtiği davada iftira çetesinin sahte delillerle nasıl izler bıraktığını da belgelemişler.Yazmaya, hukuksuzluğu ortaya çıkarmaya devam edeceğiz.