İyimser olmak için neden!
Her kurum ayrı baş çekerse kurumlar arası ahenk kaybolur. Aynı kavrama herkes farklı bir anlam yüklerse kavram birliği ortadan kalkar. Bir kesimin acısı, yası ve hüznü diğer tarafın sevinci haline getirilirse toplumsal düzen bozulur. Kuraldır: Birbirinin sevincini paylaşmak bir yana birbirinin acısından sevinç duyanlar eninde sonunda birbirlerinin düşmanı haline gelirler. İman farkı, anlam karşıtlığı, çıkar başkalığı insanları birbirinden uzaklaştırır.
Asgari düzeyde de olsa toplumda huzuru sağlamaya kendini adamış yönetimler ve kurumlar yoksa o toplumda birlik de dirlik de olmaz. Gerçekte güçlü toplum yoktur, güçlü kurumlar ve uğrunda rahatına kıyılmaya hazır kavramlar yaratan yönetimler vardır.
Toplumların gücü, kavramların ve kurumlarının gücüyle ölçülür. Bu bakımdan bir toplumu var eden kurumları, kavramları ve değerleri çatıştırmak o toplumun geleceğine ihanet etmek anlamına gelir. Çıkarları hem farklılaştırmak hem de karşıt hale getirmek ise toplumsal barışı zehirlemenin temel şartıdır. Bugünün Türkiye’sinde toplumsal barış bu yönü itibarıyla tehdit altındadır. Bu ülkede düzeni ve barışı inşa etmekle görevli olanlar, toplumsal çatışma yaratmak için ellerindeki bütün güçleri seferber etmiş durumdadır.
Toplumun kimlik, tarih, millet, dil, din, cemaat, dost ve düşman algısı altüst olmuştur. Türkiye’de bugün bütün taraflar birbirlerini, düşmanına âşık olmakla ya da şeytanla sözleşme yapmakla suçlar hale gelmiştir. Herhalde herkesin bu şekilde herkesten şüphe ya da nefret eder hale gelmesi, sağlıklı bir yapıya işaret etmez! Bu ülkede insanların her anlamda iyiler ve kötüler olmak üzere iki gruba ayrıştığını herkes görmektedir. Devleti eline geçiren tarafınsa rakiplerini yok etmeye çalıştığı açıktır. Sorun çözmekle görevli olanların bizzat kendisi sorun haline gelmiştir. Ayrışmayan kurum, kokuşmayan yönetim ve çatışmayan değer kalmamıştır. Bu durum Türkiye’de sorunların içinden çıkılmaz hale geldiğinin kesin kanıtıdır. Bir kısım devletin diğer bir kısım devleti terörist olarak gördüğü ülkelerde sorunların normal yollardan çözüldüğü ise vaki değildir. Ayrışan güç odaklarının birbirlerini diz üstü çöktürmeye zorladıkları yerler, aynı zamanda kazananı olmayan sonuçların ortaya çıktığı yerlerdir.
Bu bağlamda sormak gerekir; bugünün Türkiye’sinde siyasallaşmamış bir kurum kalmış mıdır? Devletin değeriyle milletin, ailenin değerleriyle sokağın, okulun değeriyle caminin, kışlanın değeriyle toplumun, iktidarın değeriyle muhalefetin değerinin çatışma içinde olmadığı söylenebilir mi? Türkiye’de toplumun büyük bir farklılaştırma ve ayrıştırma işlemine tabi tutulmadığı iddia edilebilir mi? Hâlbuki tek tipleştirmek ne kadar yanlışsa farklılaştırmak da bir o kadar yanlıştır. Ecnebi istiyor diye toplumu etnik etnik, mezhep mezhep, sınıf sınıf, bölge bölge ayrıştırmanın bir anlamı var mıdır?
Kuşkusuz burada ayrılığın, aykırılığın, farklılığın, başkalığın başka bir şey; ayrılığın özendirilmesi, farklılığın kutsanması, başkalaşmanın ödüllendirilmesinin daha başka bir şey olduğunun altını çizmek gerekir. Bir toplum farklılık içinde birliği sağlayamazsa, farklılığı çatışma nedeni haline getirmiş olur.
Herkesin bölündüğü ya da herkesin karşıt hale getirildiği bir yerde toplumu neyin, ya da kimin bir arada tutacağını iyi düşünmek gerekir! Asgari müştereklik değil azami histeriklik birlik ve barış getirebilir mi? Anlaşmayı değil sataşmayı siyaset belleyen, muhalefeti yok etmeyi demokratlık sayan bir anlayış çözüm değil düğüm yaratır. Kötümserlikten daha kötü bir değerlendirme olmaz, ancak gelişmelere bakınca da iyimser olmak için hiçbir nedenin kalmadığı görülüyor!