'İyi niyetli' jurnal!
Zaman’ın “Gazetecilerin köşe yazısı Genelkurmay’dan” başlıklı haberinin “yalan” olduğu ortaya çıktı ya...
Raporu okuyan (veya raporu okuyan gazetecilerin yazdıklarını okuyan) herkes naip Hakim Hüsnü Çalmuk’un Genelkurmay’dan “ele geçirilen(!)” harddisklerin çözümünü içeren “belge”sinde “Şu manşet, şu haber, şu yorum bizim yönlendirmemiz sonucu oluşturuldu” gibi bir bilginin yer almadığını öğrendi ya...
Akif Beki, dünkü Radikal’de, akıl almaz biçimde sahip çıkıyor “gazetecileri karalama amaçlı çarpıtma”ya! Okuyucularımız “Türkçe lütfen” deyip bu terimlere karşı çıkıyorlar ama tırnak içinde ifade edelim;
Beki sahip çıkıyor “manipülasyon”a, “dezenformasyon”a!
“Mazur görün” demeye getiriyor;
Olur böyle şeyler!
Hem de bakın hangi gerekçeyle:
“Kötü niyetten olması gerekmez. Tamamını doğru dürüst okumamış tez canlı ve biraz da ön yargılı biri, pekala yanlış aksettirebilir raporu. Bahse konu hata da acelecilikten mütevellit böyle bir algı karışıklığından olsa gerek.”
***
“Kasıt” yok yani;
Beki’ye kalırsa masum bir “hata”!
***
Akif Beki, bu “tez canlılığın” kaç insanın hayatına mal olduğunu ne çabuk unuttu?
Daha önceki gün, bu tür “tez canlı + ön yargılı” arkadaşların haber diye yayınladıkları iftiralar sonrası maruz kaldığı muameleyi onuruna yediremeyen Yarbay Ali Tatar’ın intiharının üçüncü yıldönümüydü.
***
Sayın Beki,
Sizin “tez canlılık”, “acelecilik” dediğiniz ama daha ziyade haysiyet cellatlığını andıran saldırgan tutum yüzünden bu ülkede insanlar öldü, insanlar!
Sizin “tez canlılığa”, “aceleciliğe” bağladığınız bu hedef gösterici yayınlar kılavuzluğunda;
- Yüzlerce insanın evleri, iş yerleri basıldı,
- En özel alanlarına girildi, mecaz değil basbayağı iç çamaşırları ortalığa saçıldı,
- Çok yüz kızartıcı, utanç verici bir suçun üstünde yakalanmışçasına kameralar önünde yaka paça sürüklendiler,
- İfade verebilmek için bile günlerce nezarethanelerde bekletildiler,
- Karşılarında horlayan hakimlere verdikleri ifadeler sonucu tutuklanıp cezaevlerine gönderildiler,
- Tecrit hücrelerinde çürümeye terk edildiler...
Beş yıldır bu zulmü yaşayan insanlar var!
Ömrünün beş yılı çalınan insanlar, “beraat” ın bile telafi edemeyeceği kayıplar yaşayan insanlar var!
“Kötü niyet” yokmuş!
Yukarıda saydıklarım da tam iyilik perisi işi değil mi!
Sayın Beki, yeni baba oldunuz;
Bu “tez canlılık” sizin gibi kaç babayı kundaktaki bebeğinden kopardı farkında mısınız?
Kaç taze baba koynuna aldığı evladının kokusu yerine hücresine dolan lağım pisliğinin kokusuyla yattı, kalktı, yattı, kalktı...
***
“Hata” madem, o zaman birinin çıkıp da “pardon” demesi gerekmez miydi!
“Tez canlı, aceleci biraz da ön yargılı ama asla kötü niyetli olmayan muhbir pardon muhabirlerimiz gelen bavullar dolusu sızdırmayı doğru dürüst okumadan yayınlayıp zan altında bıraktığı için hayatı mahvolan herkesten özür dileriz...”
Böyle bir şey işittiniz mi?
Son olaya dönelim, Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni yahut herhangi bir yetkilisi “hata” yaptıklarını söyleyip, “Tez canlı-aceleci--ön yargılı arkadaşlarımızın doğru dürüst okumadan yazdığı/yayınladığı doğruyu yansıtmayan haberde adı geçen meslektaşlarımızdan özür dileriz” dedi mi?
Tam tersine daha dün, yani “yalan” ortaya çıktığı halde Zaman yazarı Abdülhamit Bilici’nin “Bir yazarımız, Genelkurmay’dan gelen yazıyı köşesinde aynen yayınlayıp, altına “Hukukçu öğretim üyesi tarafından gönderilmiştir” notu düşmüş!” mesajı dolaştırılıyordu sosyal medyada!
***
“Empati” demiyorum; maazallah bir ucu Kandil’e diğer ucu İmralı’ya çıkıyor “empati” nin şu ara...
Ama...
Bütün bu olup bitenleri okurken “at gözlüğü” yerine “kalp gözü”nü tercih etseniz ya!
+++
Yandaş medyanın “yandaş” sıfatından rahatsızlık duymasına bir türlü anlam veremiyordum
Abdülkadir Selvi’nin “Ne zaman Uludere desem AK Parti’nin deve dişi gibi adamlarının sesi titremeye, boynu bükülmeye başlıyor. Çünkü bizlerin vicdanına sığmaz bu tür olaylar” satırlarını okuyunca işi çözdüm.
“Biz” diyor baksanıza, “yek vücut” sayıyor AKP’yle. Kendisini iktidarın “içinde” hisseden, o güce “dahil” sayan birini ısrarla “yana” kaydırmaya çalışırsanız alınır tabii!
90 model sindirici
Cengiz Çandar’ın “gazeteciliğini” anlatıyor Ertuğrul Özkök:
“O benden çok farklı bir durumdaydı. Olayların direkt içindeydi. Orta Doğu’nun etkili aktörleri arasında “go between”, yani bir tür arabuluculuk yapıyordu.
Bunların bir bölümünü yazıyor, bir bölümünü yazmıyordu.”
***
Çandar’ın gazetecilik maskesiyle “arabuluculuk” yaptığı sır değil. Birkaç ay önce Neşe Düzel’le söyleşisinde kendisi de itiraf etmişti:
“Talabani ve Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım ben. Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu...”
***
Ve Soner Yalçın hatırlayın neler yazmıştı “Talabani-Barzani-Özal diyalogunun mimarı” için Samizdat’ta:
“1990 yılında Yüzyıl dergisinde çalışıyordum; o dönem Turgut Özal, Kürtlere yönelik ‘Sansür Sürgün Kararnamesi’çıkarmıştı. Kürt haberleri yapmak yasaktı. Bugün Özal’a övgüler düzen Kürtler bunu unuttu! Neyse, 2000’e Doğru dergisi bu kararname sonucu kapatıldı; biz de yerine Yüzyıl dergisini çıkarmıştık. O günlerde Hasan Celal Güzel bana Cengiz Çandar’ın Pentagon’un adamı olduğunu söyledi; ona da bu bilgiyi MİT’çi Hiram Abas vermişti.”
Bir de Yalçın’ın bu “bilgi”yi yayınlamasından sonra başına gelenleri dinleyin:
“Cengiz Çandar o yıllarda Güneş gazetesinin köşe yazarıydı. Ortalığı ayağa kaldırdı. Ama mesele kapanmadı. Cengiz Çandar, aynı zamanda Özal’ın danışmanıydı. Birileri düğmeye bastı. Polisler o hafta derginin Ankara bürosunu bastı. 10 kişi gözaltına alınıp Ankara Emniyet Müdürlüğü DAL bürosuna götürüldük. 10 gün boyunca işkenceden geçirildik.”
***
Ne değişmiş?
Gazeteciliği asli görevlerini perdelemek için kullananlar bugün de maskelerini düşüren gazetecilere zulmediyorlar!
Etmiyorlar mı?!