"İyi hal"li katiller!..
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül demiş ki, "Zalimce cinayetlerin ardından görülen davalarda, somut ve hukuk temelli tatmin edici gerekçelere dayanmayan 'iyi hal' gibi soyut değerlendirmelerle canilere ceza indirimi yapılması vicdanları yaralamaktadır."
Türkiye'de yargının kararları üzerindeki en ciddi tartışmalardan biri de budur işte... Sözde "iyi hal!.."
Bir katilin, eli kanlı bir mafya babasının, bir tecavüzcünün, kadına şiddet uygulayan bir manyağın, uyuşturucu çekerek psikopatlık yapan bir serserinin "iyi hal"i nasıl saptanır acaba?..
Bir acımasız suçlu, dehşet verici ve vahşet uyandıran eylemlerin içerisinde çok rahat hareket edebiliyorken, cezaevinde hangi ıslah projesinden geçiyor da "iyi hal"li bir vatandaş olarak hakimin karşısına çıkıyor ve yasadaki boşluklardan yararlanarak ceza indirimi alabiliyor acaba?..
Psikolog mu, psikiyatr mı, imam mı yoksa yargı mensupları tek başlarına mı karar veriyor buna?..
Bu ülkede, "hakim karşısına kravatla çıkarsan cezan düşer" şeklindeki tuhaf algı o kadar yayılmış ki, bu hem adalete güveni zedeliyor hem de adaletsizliğe uğrayan insanların vicdanlarını yaralıyor...
Düşünsenize; sokaklarda kan davası, iş kavgaları ve komşu çatışmalarında, ya da ortada hiç neden yokken kasten cinayet işleyen biri hakimin karşısına tıraşlı- kravatlı-takım elbiseli çıkıyor, ezik-büzük duruyor, vicdan sömürüsü yapıyor, sözde iyi niyet gösterisi sergiliyor, velhasıl rol yapıyor ve "iyi hal"i de gözetilerek cezasında indirime gidiliyor!!!
Masum, yani kendi halinde, kimseye zarar vermeden yaşayan insanları hiç yere, salt psikopatlık olsun diye sokaklarda katledenlerin ya da küçücük çocuklara taciz ve tecavüz edenlerin "iyi hal" kapsamında değerlendirildiği bir ülkeyse Türkiye, o zaman hukuk nerededir acaba?..
Ordu'daki firar skandalı!..
Evet; Türkiye'de yargılamalar sırasında, adliye koridorlarından ve duruşma salonlarından "iyi" ve kötünün kavgası sırasında topluma yansıyan manzara yukarıdaki gibidir işte...
Bu vahim manzara, sokaklarda kadına şiddet uygulayanların savcılıkta salıverilmesi ve medyada tepkilerin yükselmesinin ardından tutuklanması kadar derin bir çelişkiyi de ifade ediyor...
İşte Ordu'da, Ceren Özdemir adlı 20 yaşındaki genç kızı kalbinden bıçaklayarak katleden uyuşturucu bağımlısı, seri katil özentisi cani de "iyi hal"i göz önünde bulundurularak iki kez kapalı cezaevinden açık cezaevine nakledilmiş ve hemen ardından iki kez firar etmiş...
Ceren, işte bu caninin son firarında katledildi... Türkiye genelinde, günün 24 saati her köşede kimlik kontrolü yapılırken, Ordu'da polis bu firari ve çok tehlikeli katili eyleme geçmeden nasıl yakalayamamış acaba?..
Üstelik bu cani elini kolunu sallayarak bir AVM'ye girip alışveriş yapıyor, hamama girip yıkanıyor, kimliksiz olmasına rağmen şehir merkezinde bir otelde kalıyor, dükkanlardan gıda maddesi çalıyor, lokantalarda yemek yiyor, orada burada istediği gibi yatıp kalkıyor, gezip tozuyor ama nedense yakalanamıyor!!!
Nasıl yani, Ordu'da polis çok tehlikeli cezaevi firarilerinin yakalanması için bile teyakkuz halinde olamıyor mu?.. Tuhaf, tuhaf, tuhaf!!!
Gül, vicdan, kan!..
Ne yazık ki, Türkiye'deki yargılamalar sırasında, hiç olmadık davalarda bile öne çıkan "iyi hal" konusu ezelden beri tartışmalı bir mesele...
Ve ne yazık ki bu mesele her kadın cinayetinin ardından, her kaotik olayda, her taciz ve tecavüz rezaletinin ardından yapılan yargılamalarda da gündeme geliyor, ancak hiçbir şey yapılamıyor...
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün bu konudaki serzenişi umarız yaptırım haline getirilir de, aşağıda aktaracağımız taciz-tecavüz rezaleti gibi olaylarda caniler, ahlaksızlar, sapıklar bir daha "iyi hal"i göz önünde bulundurularak yasalardaki boşluktan yararlanamazlar...
"İyi hal" uygulaması kimseye zarar vermeyen, sıradan-basit, kamu vicdanını kanatmayan davalarda, topluma kazandırma açısından belki ıslah amaçlı olarak uygulanabilir de, bu konu ne yazık ki sadece cinayet ya da başka ağır suçlar da gündeme gelmiyor...
Örneğin; çocuğa yönelik taciz-tecavüz rezaletlerinde bile "iyi hal"in gündeme getirilmesi nasıl bir gaflettir acaba?..
İşte bu konudaki derin ve ürkütücü çelişkiyi bir kez daha gündeme getiren çok şaşırtıcı bir örnek henüz medyaya yansıdı;
Olay, İstanbul Fatih Atatürk İmam Hatip İlköğretim Okulu'nda ücretli öğretmenlik de yapan bir Kuran kursu hocasının taciziyle gündeme gelmiş.
Mağdur B.A'nın ailesinden üç yıl boyunca gizlediği cinsel istismar, 2017 yılında hastanedeki muayene sırasında anlaşılmış...
Annesinin suç duyurusunda bulunması üzerine B.A., Fatih Çocuk Büro Amirliği'nde yaşadıklarını anlatarak, 2015 yılında 8'inci sınıftayken Kuran Kursu hocası Seyfettin Tekin tarafından cinsel istismara uğradığını söylemiş...
Aynı gün ifade vermeye çağırılan Tekin, B.A.'yla "cinsel ilişkiye girmediğini ancak cinsel davranışlarda bulunduğunu ve pişman olduğunu" söylemiş...
Karar duruşmasında daha önceki ifadesini reddeden sanığa, "çocuğun nitelikli cinsel istismarından" 30 yıl hapis cezası verilmiş...
Çeşitli gazetelere yansıdığına göre, "sanık hakkında 'iyi hal indirimi' uygulayan mahkeme heyeti cezayı 25 yıla indirmiş...
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen üç yıl dokuz ay hapis cezası da yine indirimle üç yıl bir ay 15 güne çevrilmiş!.."
Dava süresince tutuksuz yargılanan sanık, karardan sonra tutuklanarak cezaevine gönderilmiş...
Bu utanç verici vaka bile "iyi hal" uygulamasındaki çarpıklık ve çelişkiye bir an önce neşter vurulması gerektiğini gözler önüne seriyor...
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, kendisinin de ifade ettiği gibi, vicdanlardaki bu kanamayı durdurmak zorundadır..