İtirafçı olmaya ne dersin!
Değneksiz köyde, daha doğrusu değneğin "şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edenlerin" elinde olduğu köyde bunlar artık vakayı adiye;
Öyle lafla değil, resmen, yasayla, "Atatürk ilke ve inkılaplarının kökleşmesine, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören milli hedeflerin gerçekleşmesine", "Devletin varlık ve bağımsızlığının, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün, toplumun huzurunun, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı ve Atatürk Milliyetçiliğine dayanan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinin korunmasına ve güçlendirilmesine", "Milli eğitim ve milli kültürün geliştirilmesine", "Devletin milli güvenlik siyasetinin, milli ve ekonomik menfaatlerinin korunmasına", "Kamuoyunun Anayasa ilkeleri doğrultusunda serbestçe ve sağlıklı bir şekilde oluşmasına, yardımcı olmak"la görevlendirilmiş olan TRT'ye, "Atatürk'ü övme dizisi yapmayı yakıştıramayan" sözde tarihçi, derya olmuş dertlerini şöyle sıralıyordu dün köşesinde:
"Yıllar sonra bile Başöğretmenimin telkinleri kulaklarımda çınlıyor:
"Cumhuriyet çocuğu vatanseverdir, dürüsttür, çalışkandır, yardımperverdir, saygılıdır, fedakârdır."
Peki, ama şu teröristler, bölücüler, çeteciler; şu caniler, hırsızlar, uğursuzlar; şu vurguncular, soyguncular; şu kaçakçılar, sahtekârlar, dalkavuklar, dönekler; şu vatan hainleri, ihbarcılar, ispiyoncular, küfürbazlar, cambazlar, fetbazlar ve bilumum uygunsuzlar nereden karıştı aramıza? Hangi gezegenden geldiler?
Sahi, neden bu kadar bol darbecimiz, çetecimiz, şaklabanımız, sahtekârımız var? Eğitim sistemimiz mi hatalı? Sloganlarla şiirler ve de Atatürk övgüleri az mı gelmiş? Yoksa nesilleri mâneviyattan koparmanın faturasını mı ödüyoruz?
Başöğretmenimle bir gün karşılaşırsam, "Nasıl bari; eserinizden memnun musunuz?" diye soracağım.
Şimdi söyler misiniz lütfen, körpecik beyinlerimizi ilim-irfan yerine sloganlarla, şiirlerle, yalan ve yanlışlarla şişirenleri kime şikâyet edeyim?"
***
Savcılara şikayet edin mesela!
Azıcık yüreğiniz varsa;
Sahiden de körpecik beyinleri ilim-irfan yerine, yalan yanlışlarla şişiren kim varsa, tasallut altına almaya kalkışan kim varsa, akıl, mantık ve vicdandan arındırıp robotlaştırmaya girişen kim varsa; onu türlü tahrifat, iftira, çarpıtmayla tarihinden, kimliğinden, benliğinden koparıp da "mankurtlaştırmak" niyetinde olan kim varsa, kendine kullaştıran, köleleştiren, müritleştiren kim varsa, hangi kişi, kurum, kuruluş; hangi vakıf, dernek, hangi kurs, hangi yurt, hangi hoca; durmayın, "evladını" bu karanlık ellere kaptırmış, her türlü istismara karşı baskıyla tehditle susturulan nice ana-baba var var, onları da yanınıza alın ve şikayetinizi "Cumhuriyet Savcıları"na yapın!
Hatta…
Malum "itirafçılık" bu ara pek revaçta; önce kendinizden başlayın, yıllarca, "tarih" adı altında, körpecik beyinleri, hangi kin nefret ve nifak tohumlarıyla çürüttüğünüzü anlatın; olmaz mı?
***
Çeteci, bölücü, hırsız, uğursuz, soyguncu, hain, darbeci vs. bahsine gelince; illa birine "Nasıl bari; eserinizden memnun musunuz?" diye sormanız lazımsa, "Başöğretmen"e değil de, hani şu annesi hakkında yazılanları içinize sindiremeyip de uğruna istifayı bastığınız "Hocaefendi"ye sorun bence. Yahut, üzerinde nice aydının kanı olan manşetlerinizi atanlara; her kimlerse! "Cihat" fetvalarıyla gençleri birbirine düşüren alimlerinize… Müslümanların dişinden tırnağından arttırdığına göz diken derneklerinize… Zira, tarih "Başöğretmen"in tedrisatından geçip de "milletine düşman" olan, ona silah doğrultan, onu soyup soğana çeviren kimseyi kaydetmedi bu memlekette! Kimse "aldatıldık" deyip inkar etmek durumunda kalmadı onun ilkelerini bu sebeple; aksine gururlanmaya devam ediyoruz bugün bile!
Abdullah Gül…
Kılıf muhtelif; "öngörü", "tahmin", "formül", "duyum", "kulis", "iddia"… İşi "bahse girecek kadar" ileri götürenler bile var aralarında; öyle eminler; CHP'nin bütün hazırlığı Abdullah Gül'e!
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminde, yerinde bir politik hamleyle bu ihtimali imha etmemiş gibi, oturdukları yerden "ittifak adaylığı"na bile terfi ettirdiler Gül'ü şimdiden.
Herkesin "yeni bir dil, üslup, tavır" aradığı dönemde, "eski ve görev süresi pek de hayırla yad edilmeyen" bir Cumhurbaşkanı'nı, "muhalefetin tek şansı" gibi konumlandırmaya çalışanlara söylenebilecek tek şey var;
Geçen geçmiştir!
Geçmiş olsun.
Kılıç kalkan…
Çözüm Süreci'nde "akil insan" sıfatıyla yaptığı konuşmalarda "silahların durmasını" isteyen zevattan biri "Ayasofya elbette kılıçla (güçle) alındı, bunu hatırlatmakta beis yok ama kılıçla korunacağının muhataplarına duyurulmasına ayrıca lüzum var. Tartışmasız bir egemenlik meselesidir çünkü bu" buyurmuş.
Madem bu kadar cengaverdiniz; PKK'ya karşı neden o kılıcın kınına sokulmasına çalıştınız ki var gücünüzle? Neden "cinayet"le özdeşleştirdiniz terör mücadeleyi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, topraklarında, çeyrek asırdan uzun süredir devam eden terörist faaliyetleri bastırmak konusundaki yöntem tercihi de "egemenlik meselesi" değil miydi? "Okyanus ötesi"nde, "Atlantic Council"de hazırlanan "yol harita"larını dayatırken niye umurunuzda olmadı devletin egemenliği?