İsterseniz okumayın, canınız sıkılabilir
Bu, içinde KCK, Özel Kuvvetler ve “açılım”ın, Arınç, Başbuğ ve küfürbaz Baydemir’in adının geçmediği can sıkıcı bir yazı olacak, okumayabilirsiniz.
Önümüz yılbaşı.
Yeni bir yıla giriyoruz diye Allah (c.c.) ve Resulünün kâfirlere benzemememiz gerektiği konusunda bizleri ikaz ettiğini hatırlattıktan sonra...
Bir yılı geride bırakmış olmamız ve yeni bir yılın eşiğinde bulunmamızı fırsat bilerek, “Allah’ın bizi sevip sevmediğini” test etsek iyi olur, diyorum.
Belki, “Allah’ın bizi sevip sevmediğini bilmemiz mümkün mü?” diyeniniz olabilir. Mümkündür. Biz Allah’ı seviyorsak Allah’ın da bizi sevdiğinden emin olabiliriz. Bu konuda ayet ve hadisler vardır. İyi de herkes “Benim kalbim temiz” hesabı, “Ben Allah’ı seviyorum” diyecektir. Böyle söylemek, önemlidir. Çünkü Allah’ı sevmediğini, O’nun varlığına inanmadığını, hatta Allah’ın bir değil üç olduğunu söyleyenlerin sayısının milyarlarca olduğu bir zamanda, “Ben Allah’ı seviyorum” demek başlı başına bir nimettir.
Fakat yine de bu bir iddiadır, ispatı gerekir.
Biraz da, “Benim kalbim temiz” deyip Allah’ın emir ve yasaklarına lakaydi olmaya benzer. Peki, emir ve yasaklara riayet eden herkes gerçekten Allah’ı seviyor mudur ve Allah’ın onları sevdiği kesin midir?
Bilemeyiz, çünkü kati bilgi Allah katındadır. Ama emir ve yasaklara uyanın bir adım önde olduğu kesindir.
Allah’ın bir kulu sevip sevmediğinin en iyi ölçüsü o kulun ömrünün sonlarına doğru hal ve hareketlerinde tezahür eder. Bir hadisi şerife göre Allah bir kulu seviyorsa o kul için iki melek görevlendirir. O melekler de o kula sürekli Allah’ın razı olacağı işleri yaptırır. Kul kendini Allah’tan uzaklaştıracak malayani ve haram işlere bulaşacak işleri yapmak istese bile, bir şey(ler) olur, o iş gerçekleşmez.
Demek ki yaptığımız işlere bakarak Allah’ın bizi sevip sevmediğini hissetmemiz mümkün. Bir yılı bitirip yeni bir yılın eşiğine gelmişken fiil ve niyetlerimizi bu zaviyeden gözden geçirmekte fayda var, çünkü dünya bir şekilde bitecek ve emin olun Kur’an’da ne söylenmiş, Hz. Muhammed (s.a.v.) ne demişse bir bir karşımıza çıkacak.
Bir de, “Sen İslâm diyorsun, amma Müslümanların birbirlerine yaptıklarına ne diyeceksin?” mealinde şeyler söyleyenler de var.
Normaldir, olacaktır. Çünkü hep olmuştur.
Ama İslâm’ın her iki dünyada da kurtuluş olduğunu söyleyen ve bu dinin bizleri kardeş kıldığını belirten “kişiler” değil bizzat Allah (c.c.) ve Resulüdür.
Şu zaman böyle oldu, şuradaki Müslümanlar buradaki Müslümanların boğazını sıktı, arkadan vurdu, Sahabeyi ve Ehlibeyti şöyle katletti gibi diyerek cümlesi birer imtihan vesilesi kılınmış olayları ve muhtelif tarihi şahsiyetlerle sosyologların İslâm’la ilgili görüşlerini aktarıp, “Hayır bu böyle değildir” demek bir Müslüman için öylesine tehlikelidir ki, telaffuz etmek bile istemiyorum.
Çünkü bu yaklaşım Allah’a “Sen bilmezsin falan bilir, şu olaylar da delilidir” demektir.
Bu konuyu, Muhammed İkbal’in, “Kusur Müslümanlıkta değil, bizim Müslümanlığımızdadır” sözü ile noktalayalım isterseniz.
Son olarak.. Önceki akşam TRT’ye gözüm kaydı. Konusu “gurbet” olan bir söyleşi programında Rasim Özdenören’e, “Mutlak yalnızlık” soruldu, Özdenören de, “Mutlak yalnızlık vardır, o da mezardadır” dedi, şaşırdım.
İnsan ve yaratılmış her şey için “Mutlak yalnızlık” diye bir şey yoktur.
Mezarda bile.. Çünkü “Mutlak yalnızlık” Allah’a mahsustur...
Hayırlı yıllar.