İster gülün ister ağlayın

...hayatımdaki “en önemli ders”i önceki gün, benden en az 10 yaş küçük olan eski futbolcu yeni milletvekili Hakan Şükür’den aldım:
“Fikrime ket vurmak durumundayım. Ben her şeyden önce tarafım. İçeride arkadaşlarım var, aynı odayı paylaştığım... Taraf olduğum için bir şey söylemem çok uygun düşmez. Parti içinde fikirlerini farklı şekilde söyleyenler olabilir, ben onlara ‘haklısınız’ veya ‘haklı değilsiniz’ diyemem. Söylediğim takdirde insanlar bunu farklı anlayabilir.”
Şaka bir yana... Bu sözleri söyleyen adam, halkımızı Meclis’te temsil ediyor...
Tekrar ediyorum:
Tarikatta, cemaatte, dergâhta falan değil... Millet Meclisi’nde...
Yani; “özgür düşünce”yi ilk koşul olarak gören demokrasinin, en önemli kurumunda!
Bu kurumdaki milletvekilleri, elbette bir siyasi partinin üyesi olabilir... Ama bu, milletin onlara “birey” olarak verdiği görevi yerine getirmelerini engellememelidir.
O görev de...
Yasama faaliyetinde bulunurken halkın çıkarlarını önde tutmak... Bunu yaparken “özgür iradesini” kullanmaya özen göstermek...
Gerektiğinde parti kararlarına direnebilmek...
Ve lider sultasına karşı korkmadan, tırsmadan, yılmadan kendi düşüncesini açıklayabilmek...
Bu mümkün olmadığı anda da partisinden istifa edebilmektir!

***

Ama Hakan böyle düşünmüyor... Kendi düşüncelerinden korkuyor. Bu yüzden “fikrine ket vuruyor!”
Düşünmediği için merak etmiyor, merak etmediği için sorgulamıyor, sorgulamadığı için araştırmıyor, araştırmadığı için birileri tarafından hep el üstünde tutuluyor...
Sonuçta milletvekili bile oluyor!
Ve o, “fikrine ket vurabilme” özelliği sayesinde istediği her şeye ulaşırken... Düşünenler, merak edenler, sorgulayanlar, araştıranlar ve düşüncelerini ifade etmekte sakınca görmeyenler; yüzlerce yıldır vatan haini ya da terörist ilan edilip öldürülüyor, cezaevlerine tıkılıyor, süründürülüyor...

***

Ne yazık ki... 2011’de Türkiye’nin en önemli gerçeği bu...
İster gülün, ister ağlayın!
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Bir de gazeteci olacak, “inandığını yazan” meslektaşına hakaret yağdırdı
‘Seyyar Tayyar’
Bazı internet sitelerinin ‘Tayyare Tayyar’ diye tanımladığı Şamil Tayyar’dan e-posta aldık. Ceza yasalarının izin vermediği ağır hakaretleri sansürleyip aynen yayınlıyoruz. Böylece, bu zatın kişiliği ve seviyesi hakkında herkes fikir sahibi olsun:
‘Bak şikeci dostu. O küçük beynin ne kadar alır bilmiyorum. Anlatayım. Hakkımda yalan haber davası açılmadı, bunu bir defa kalın kafana yaz. Aksine yazdıklarım doğru olduğu için, düşünerek (Kararda aynen böyle yazıyor) kitap yazmaktan ceza aldım. Tabii böyle bir risk seni kapsamıyor. Başbakanın daveti üzerine siyasete girdim, iki gözüm iki çeşme nakaratını ...ndan uydurma, ...sahip çık. Son dakikada aldığım (10 Haziran 2011) ceza paraya çevrildi ama ey benim akıllım, bu karar yerel mahkemenin kararıydı, daha bunun bir de Yargıtay safhası var, dolayısıyla paraya çevrilmese bile yürürlüğe girecek bir ceza değildi. Bak kalın kafalı, istediğin kadar ... yalan uydur, hiç önemli değil. Geçmişte Ergenekoncuların safında bana saldırıyordun, şimdi şikecileri korumaya karar vermişsin, hayırlı olsun. Ergenekoncu taifenin medyadaki uzantılarının şimdi bana saldırıya geçmesi gösteriyor ki, doğru yoldayız, şike dosyalarından Ergenekon’un hortlaması tesadüfi gözükmüyor. Haydi başka kapıya seni Ergenekoncu/şikeci dostu.’
Burhan Ayeri / Akşam

+++

Mehmet Altan’a makas
Yalçın Doğan Hürriyet’teki dünkü yazısında Star yazarı Mehmet Altan hakkında yazıyor... Son paragrafta diyor ki:
“Mehmet Altan bir süredir AKP’yi eleştiriyor. TV’de ve gazete yazılarında. Sonunda cezasını görüyor, haftada yedi gün yazdığı halde, yazıları beş güne indiriliyor. İbretlik bir durum. Mehmet Altan sekiz, dokuz yıldır destekliyor, son aylarda biraz eleştirince tırpanlanıyor. AKP dostane eleştirilere bile tahammül edemiyor. ” Yetmez ama evet “ diyen, AKP’yi destekleyen diğer liberallerin kulağına küpe olmak üzere...”
İleri demokrasi böyle bir şey... Bunca yıldır iktidar partisini cilalayıp parlatıyorum herhalde birkaç kere de eleştirmeme izin vardır diye düşünmeye gelmez, cezayı keserler...
Melih Aşık / Milliyet

+++

Günümüz küresel dünyasının başta gelen kaygılarından değil artık demokrasi.
Tarihi deneyler, belirli bir teknoloji kullanımı hünerine sahip muhafazakâr değerlerini, Batı’nın çıkarları ile uyuşturmuş, evrensel kapitalizme uyumlu otoriter rejim modellerinin, Kemalizmin, evrensel değerler ile bağımsızlığı aynı anda savunan modeline yeğlenir olduğunu gösterdi egemenlere.
Bu ortamda, kimi çevreler için evrensel değerlere aldırmayan, ama uzlaşmacılıktan şaşmayan modellerin“in”, Atatürk’ün ise kimi çevreler için ulus devlet ile aynı anda “out” olması son derecede doğaldır.
Ali Sirmen / Cumhuriyet

+++

Aaaaa, savcının
görevi müftüye

Müftülük mü? İfade mi? Ne alaka? Müftülük savcılık mı ki, ifadeyi müftü alacak? Peki, savcı ne yapacak? Bir yanlışlık olmasın.
Her gün bu ülkede yaşananlar dünyaya tur bindiriyor. Bazıları dünya rekorlar listesine giriyor, bazıları tüy dikiyor.
Üç ay önce, güzel bir eylül sabahı Bodrum yakınında Ören-Mazı karayolu. Gökova Termik Santralında çalışan M.S. bu karayolu üzerinde avlanıyor. Takozsuz, yarı otomatik tüfekle.
Karayolu üzerinde avlanmak yasak. Takozsuz tüfekle avlanmak zaten yasak.
Şanssızlık buna denir. O sırada aynı yerde Milas Doğa Koruma ve Milli Parklar görevlileri ile Av ve Yaban Hayatı Vakfı elemanları var. Karayolunda avlanan adamı yakalıyorlar. Biraz itiş, kakış derken, adamı Mumcular Jandarma Karakolu’na teslim ediyorlar.

Savcılığa şikayet
Milli Park görevlileri yasaya aykırı avlanan M.S.’ye önce ceza kesiyor, ardından tüfeğe el konulması için savcılığa başvuruyor.
Milas Cumhuriyet Savcısı tutanaklar ve olay ortada, yine de Milli Parklar görevlilerini iki kez adliyeye çağırıyor ve ifadelerini alıyor.
Bir süre sonra Milas Müftü Yardımcısı olay sırasında orada bulunan Av ve Yaban Hayatı Vakfı elemanını arıyor, inanmayacaksınız ama şöyle diyor:
“Milas Kaymakamı el konulması istenen takozsuz tüfek konusunda soruşturma yapması için müftüyü görevlendirmiştir. Sizi, müftünün emri üzerine arıyorum. Olayın tanığı olarak Milas Müftülüğü’ne gelip ifadenizi verin.” Savcılığa değil, müftülüğe verilecek ifade.

Dosyayı kapatmak
Vakıf sorumlusu şaşkınlığı geçtikten sonra müftü yardımcısına:
“Bir yanlışlık var herhalde. Soruşturma ya da herhangi bir adli işlemle müftülüğün ne ilgisi var? Soruşturmayı savcılık yapar, Kaymakam Bey başka bir olayla karıştırıyor olabilir.”
Müftü yardımcısı çaresiz:
“O halde biz sizin tanıklığınıza başvurmadan dosyayı kapatacağız.”
Bu ülkede pek çok olaya şaşırıyoruz. Ama, müftülüğün savcılık yerine ifade almak istemesi bir ilk. Osmanlı’da kadılık sistemi gibi.
Eğer gönderirse, kaymakam beyin açıklamasını yayınlamaya hazırım. Müftülük ne alaka?
Yalçın Doğan / Hürriyet

+++

Bütçe yalanları
Gerçek ayrıntıdadır.
Müşavirler ve muhasebeciler.
Hesap adamıdırlar.
Hiçbir ayrıntıyı atlamazlar.
Geçen hafta rapor yayınladılar.
İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Müşavirler Odası’nın raporunda; Türkiye’nin en büyük 1000 firmasındaki gelişmeler analiz ediliyordu. Son 10 yıl içinde 1000 büyük firmada çalışan işçi sayısı azalmıştı. Firmalarda, 10 yıl içinde, kişi başına elde edilen kar ise 577 liradan 12 bin liraya çıkabilmişti.
Avrupa çöküyor.
Türkiye uçuyor.
Bu nasıl uçuşsa: uçan Türkiye’nin gelirinden çalışanlar, nimet bulamıyorlar.

***

Bir rapor daha yayınlandı.
OECD’nin “Gelir Dağılımı” nı konu alan bu rapordada Türkiye, “gelir uçurumunda dünyanın en kötü 3’cü ülkesi” olmuştu. Şili, Meksika ve Türkiye, gelir eşitsizliği en kötü olan ülkelerdi. Bizim Başbakan’ın, Bakanların, “Çöküyor” dedikleri Avrupa ülkelerinde gelir dağılımı “Uçuyor” dedikleri Türkiye’den çok çok iyiydi.
Bütçe yalanları başladı.
Çok palavra dinleyeceğiz.
Gerçeği Korkut Borotav söylüyor. İkinci Lale Devri de bitti.
Necati Doğru / Sözcü

+++

Herkesi aptal yerine koyarsan
mantıklı bir açıklama(!)

İktidar, göbeğini kaşıyan adamlar, bidon kafalılar gibi çok küçük bir kesime yönelik sıfatlandırma yapanlara çok öfkeleniyor ama işine gelince tüm Türkiye’ye bidon kafalı muamelesi yapmaktan hiç çekinmiyor.
İşte, hepimizi aptal yerine koyan son açıklama Savunma Bakanı’ndan geldi.
Sayın bakan diyor ki “Malatya’ya kurulan füze kalkanı değil, radar üssüdür. Burada füze yok, sadece uyarı sistemi var.”
Herkes aptal yerine konulunca bu açıklama da mantıklı gibi görünüyor. Ama işin aslı öyle değil ki. Evet Malatya’daki bir radar erken uyarı sistemi.
Ama bu sistem, ateşleme düğmesi başkalarının elinde olan bir füze saldırı sistemine bağlı. Yani, füzeler erken uyarı radarlarının yanında olsa da olmasa da bir şey fark etmiyor. Bu sistem kapsama alanı içinde bir füze gördüğü an harekete geçip uyarısını yapıyor ve Türkiye dışındaki bir yerden karşı füzeler ateşleniyor.
Sonuçta, demek ki birileri Batı’ya ya da Batı’nın tuttuğu herhangi bir ülkeye yönelik bir füze saldırısı başlatmadan önce, hedefi koruyan erken uyarı sistemini devreden çıkarmak zorunda hissedecektir kendini.
İsrail’e bir füze atacaksanız önce bunu saptayacak merkezi yok etmek durumundasınız ki, karşı füze harekâtı devreye girmesin. Demek ki Bakan’ın “Burada füze yok ki” gibi masumane konuşarak yaptığı konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Füze olsa da olmasa da “cephe” ülkelerinin başında Türkiye vardır. Bu gerçeği türlü çarpıtmalarla başka türlü göstermeye çalışmak tüm halkı aptal yerine koymakla eş değerdir.
Can Ataklı / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları