İşte Türkiye'nin yeni partisi!!!
Demokrasinin kör topal yürüdüğü bir ülkede, demokrasiyi yerleştirme iddiasıyla ortaya çıkanlar bırakın memleketi ileriye götürmeyi, tam da kaosun ortasına attılar...
İşte "ben" diyen zihniyetin bencilce taarruzlarının toplumda son 17 yılda açtığı yaraları ve ülkenin içine sürüklendiği kahredici girdabı herkes biliyor...
"Millet fakrü zaruret içerisinde harap ve bitap" düşmüşken, memleketin her köşesi sosyo-ekonomik açıdan işgal edilmişken, emperyalizm borsayı bile ele geçirmişken, dolar-euro-altın üzerinde oynanan oyunlar azmışken ve her alandaki spekülatörler, her yerde at koştururken, memlekette "demokrasi" birinci planda olabilir mi?..
"Bu adam ne diyor" demeyin, içinde yuvalandığımız kıskacın ve bizi girdapta tutan çıkmazların uyanık-çıkarcı ve çoğunun ipi dışarıda siyasetçiler tarafından nasıl kullanıldığına dikkat çekmek istiyorum...
Din sömürüsü ile toplumların uyutulduğu bir ülkede yaşamak takiyeci siyasetçiler için ne kadar da güzel bir ortam değil mi?..
Sözde muhafazakar söylemlerle, tarikat ve cemaatlerin kucağına oturarak iktidara geldikten sonra pervasızlaşan yönetimlerin, memleketin derdini- sorununu, toplumun çıkarlarını bir çırpıda bir kenara atıvermesi ne kadar da tuhaf değil mi?..
İşte bu iki soru kapsamında, yani tam da burada ne yazık ki "gelen gideni aratır" sözü son günlerin en güncel deyimi olarak karşımıza çıkıyor...
Davutoğlu, Babacan, diğerleri...
Çünkü AKP iktidarının son 17 yılda yarattığı erozyon- sarsıntı ve çöküntünün ardından toplumun uyanmak için son yıllarda verdiği çabalar uzun süre boşa çıkmışken, nihayet umut doğdu...
Ancak 31 Mart'ın ardından 23 Haziran'daki halk tepkisi kendini gösterir göstermez, sanki sihirli ve sınırsız güçleri varmış gibi bir köşede bekleyenler de, meydanı boş bulmuşçasına ortaya çıktılar...
Üstelik bu çıkış sadece Mart-Haziran yerel seçimlerinde iktidarın zayıflamaya- sarsılmaya ve önemli kalelerini yitirmeye başladığı bir sürece denk gelmedi...
Başka gerekçeler de var ki, bunların rastlantı olmadığını herkes biliyor;
Konumuz madem "gelen gideni aratır" deyimi, o halde şunu sormak lazım;
Bu ülkede sol varken, merkez sağ varken, Ülkücüler- cumhuriyetçiler- ulusalcılar- Atatürkçüler- devrimciler, sosyalistler varken, dahası Millet İttifakı'nın etkisi büyürken, dini siyasi malzeme yapanların seçeneği yine aynı grup içerisinden gelen dinciler- gericiler- tarikat ve cemaat özentileri mi olmalı?..
Meseleyi anladınız sanırım... AKP sarsılıyor...
Adana, Mersin, Hatay, Antalya ve sonrasında Ankara- İstanbul, Orta Anadolu'da CHP'nin hiç alamadığı kentler, Karadeniz'deki direniş Trakya'daki devinim ve tüm Türkiye'de 31 Mart seçimleri ile birlikte başlayan o halk hareketi, yani muhalefet isyanı zirve yapmışken...
Yani tüm bunlardan kaynaklı olarak AKP çökmüşken, AKP'nin içerisinde mücadele ederken bütün olayların sorumlusu olanların şimdilerde "seçenek" olarak ortaya çıkması hangi uyanıklığın- hangi sorumsuzluğun- hangi ikiyüzlülüğün sonucudur acaba?..
Kimin ortaya çıktığı- çıkacağı önemli değil... Adı Ali Babacan olur, Ahmet Davutoğlu olur, ya da başkaları...
Sonuçta ortaya çıkanlar AKP'liler, tüm AKP yönetimi ile birlikte, ülkede son 17 yıldır yaşanan sorunların ortak sorumluları...
Ve AKP'den kopan bazı isimlerin Erdoğan tarafından dışlandıktan itibaren "parti kuracağız" diye kulislerde at koşturması son kulvara gelmiş gibi görünüyor...
Peki; asıl amaç ne?.. Ortada, çerçevesi daha da genişleyecek olan Millet İttifakı'nın başarıları varken, muhalif AKP'lilerden medet ummak neyin nesidir?..
Seçeneği "Millet" belirledi…
Baksanıza; ülke uçuruma giderken, dış politikada sarsıntı yaşanırken, ekonomik darboğazda buhran büyürken, işsizlik gençleri intihara sürüklerken, sosyal sorunlar aileleri çökertirken, yolsuzluk- rüşvet olayları ayyuka çıkmışken, cemaat devleti ele geçirmişken AKP içerisinde olan Ahmet Davutoğlu şimdilerde AKP'ye karşı bir kurtarıcı rolünde salonlarda konuşmaya başladı...
Öyle bir konuşuyor ki Davutoğlu, sanki AKP'nin başbakanı değildi, sanki AKP'nin milletvekili ve bakanı değildi, sanki ülkenin yaşadığı olayların sorumlularından biri değildi!..
Sanki AKP'den çıkmamış, sanki laboratuvarda üretilmiş, siyasi deha-müthiş bir seçenek, bir kurtarıcı gibi kimi kesimler tarafından pohpohlananlar ortaya çıkarken, halkın önemli bir bölümü gülüyordur yaşananlara...
"Senin AKP'den, AKP'lilerden ne farkın var, onların bir parçası değil miydin, sorumlu değil miydin, şimdi hangi gizemli güç seni bir seçenek haline getirdi" diye sormalı Davutoğlu'na, Babacan'a ve diğerlerine...
Evet; bu zatlarla kişisel bir sorunum yok... Genel sıkıntı, içinde yaşadığım ülkenin kangrenleşen sorunlarının sorumlularından birkaçı olmaları ve şimdi hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yapmamışlar gibi ortaya çıkmaları...
İşte o yüzden artık ülkedeki muhalefetin lokomotifi, 31 Mart ve 23 Haziran'la birlikte ortaya çıkan gücün seçeneği olmayacaklar...
Halk bıktı çünkü AKP'den de, onların ideolojisinden gelenlerden de...
Türkiye'nin sorunu siyasal ihanetin yarattığı buhranlar, yolsuzluk ve rüşvet rezaletleri, tarikat-cemaat egemenliği ile laik rejimin temeline saldırılar olduğu için ve tüm bunların sorumlusu AKP olduğu için, takiyecilerin sözde "seçenek" tuzağına düşmemek lazım…
AKP'de uzun yıllar "sorumlu" olarak görev yapanlar yeni roller kaparak, yeni senaristlerin yeni yıldızları gibi pazarlanarak ortaya çıkarlarsa, işte o zaman sormak da lazım;
Ülke 17 yılda mahvolurken neden sesinizi çıkarmadınız, partiniz erimeye başlarken niye kurtarıcı rolü üstlendiniz?..
Son sözüm de, "yeni parti kurarlarsa AKP bölünür" hayalinden medet uman gafillere;
Davutoğlu, Babacan ve Erdoğan tarafından dışlanan diğerleri eritmedi AKP'yi...
Mart- Haziran yerel seçimlerinde, üzerindeki ölü toprağını atan muhalefet ve ona destek veren tüm ideolojilerden oluşan "Millet İttifakı" tarafından yenilgiye uğratıldı AKP...
O halde Türkiye'nin yeni gücü de, yeni partisi de, seçeneği de bellidir; erozyon içinden çıkanlardan medet ummak nafiledir...