İşte tüfek numaraları: 194455, 186753
İsimleri Kasım bin Mehmet Sayda, Azim bin Diyab Sayda. Tüfek numaraları 194455, 186753. Sayda’lılar.
Sayda, Polatlı’nın Ankara’ya yakın olduğu kadar Beyrut’a yakın bir yerleşim yeri. Tüfek numaralarını verdiğimiz bu iki Arap işte o Sayda’dan gelmiş, Balkan Muharebeleri’nde Bolayır’da şehit düşmüşler. Ben bu bilgileri 1912 yılında teğmen rütbesiyle ordu saflarına katılıp Balkan, Çanakkale, Süveyş Kanalı ve Romanya cephelerinde düşmanla göğüs göğse çarpışıp defalarca yaralanan merhum Ragıp Akyavaş’ın “Tarih Meşheri” isimli kitabından aldım.
Sebebi şu.
Türk evladı Akyavaş ve silah arkadaşlarının Yemen’den Cezayir’e kadar derin ve geniş bir Arap coğrafyasında kan ve ter dökerek toprağa bir Türk İslâm ruhu verdikleri gibi, o toprakların Mehmet ve Diyab bin Sayda’ları da Avrupa içleri ve Balkanlar’dan Çanakkale ve Sarıkamış’a kadar bizler için bu toprağa düşerek şehitlik şerbetini içmişlerdir. Bizlerin yaktığı Yemen türküleri gibi onların da yaktığı Çanakkale ağıtları vardır, bizden gidenlerin dönmediği gibi oralardan gelenlerin de dönmediği yıllar yaşanmıştır; sırt sırta yaşanmıştır, omuz omuza yaşanmıştır.
Bu bir hukuk oluşturmaz mı?
Eğer tuz ekmek dostluğu diye bir şey varsa ve eğer bir acı kahvenin kırk yıl hatırı oluyorsa bu silah arkadaşlığının, bu omuz omuza aynı topraklar ve mukaddesler için tam 400 yıl boyunca cephedaş yaşamanın, bu müteselsil kefilliğin de bir dostluğu, bir hatırı olmalı değil mi? Öyleyse bugün bu kefalete, bu kardeşliğe en az o günlerdeki kadar bir ihtiyaç olduğu da taraflar açısından tarihî bir realite değil midir?
Görüyorsunuz, aslı astarı olmayan Ermeni iddiaları karşısında batı tek ses, tek yürek haline geliyor. Bu Kıbrıs meselesinde böyle oluyor, Türk’ün Avrupa Birliği meselesinde böyle oluyor. Daha düne kadar SSCB’nin kanatları altında olan ülkeler AB üyesi yapıldı da, neredeyse üç asırdır aynı kapıyı çalan Türkiye’ye niye hep, “Başka kapıya!” denildi, deniliyor?
Ve niye Türk’e Çanakkale’de metrekare başı tam altı bin kurşun sıkan, Türk’ün Anadolu’sunu işgal edip Osmanlı’yı kuran atalarımızın sandukasını, “Kalk da ceddini kurtar kurtarabilirsen!” diye tekmeleyen, annelerimizi camilere doldurup yakan, bacılarımızın iffetini kirleten Yunan’a, İngiliz’e, Fransız’a karşı, “Batı uygarlığı” türküleri söylüyoruz da, iki Arap aşireti kalleşlik etti diye toptancılığa soyunuyor, “Araplar bizi arkadan vurdu” diyor, başka bir şey demiyoruz?
Bugün bu topraklarda “Hepimiz Ermeni’yiz” denilebiliyor, elli kişi çıkıp, “Hepimiz Arabız” dese, yer yerinden oynar!
Herkes ne ise odur.
Kim kendini ne hissediyorsa, odur.
Ama Arab’a, “Türkler seni 400 yıl sömürdü” diyen ağızla Türklere, “Araplar seni arkadan vurdu” diyen ağız aynıdır ve o ağız Çanakkale’de bizi vuran, Bursa’da Osmanlı sandukasını tekmeleyen ağızdır, bunu, insanlık tarihinde en eski devlet ve medeniyet sahibi Türk evladının idrak etmesi niye bu kadar zor?
Şimdi bu yetmiyormuş gibi Türk’le Kürd’ün arasına giriliyor, o da kesmiyor ki, Türk’le Türk’ün arasına giriliyor, “Sen Alevi kökenlisin, sen Sünni kökenli” diyerek, Alevi ile Sünni’den iki ayrı ırk oluşturulmaya çalışılıyor; kör müyüz?
Kimi Laik’i Hz. Muhammed (s.a.v)’e tahammül edemiyor, kimi, emperyalist Haçlıya son yüzyılın en ağır sillesini indirmiş devletinin kurucusu Atatürk’e demedik laf bırakmıyor!
Avrupa’da İsa Efendimize ve Kilise’ye laf söyleyen bir laik, devletinin kurucusuna saygısızlık eden bir dindar bulmak mümkün olur mu?