İşte Kötüler Mahallesi…
Tarihin bağrında yatan bir gizemli mahalledir orası... Gizemini tarihinde ve de yaşanmışlığında saklayan bir soylu mahalle...
Önünde Urfa Kalesi, bir yanında Şeyh Maksut Türbesi bir yanında Ahper (Abgar) Dağı, arkasında ise Hz. Eyyüb'ün makamı... Tarih her açıdan kuşatmış orayı...
Çok eskilerde manzara doğanın bağrını gösteriyordu;
Kıraç bir vadiden kıpkırmızı topraklara uzandığınızda, ufuk çizgisinde mayın kokan Suriye sınırı... Merak edenler için işte orası Kötüler Mahallesi...
Bu köşede, Kötüler Mahallesi'nde geçen çok öykü okudunuz...
Günümüzde adı "Şeyh Maksut" olarak geçse de tüm Urfa bilir ki, antik mağaraları, eskiden çiğdem kokan vadileri, briketten evleri ve insanı çeken gizemiyle orası aslında Kötüler Mahallesi...
Son olarak çocukluk anılarını tazelemek uğruna oğlum Fırat'ı, beni aynı yaşlarda o dağlardaki pikniklere götüren babam Hüseyin ve annem Fadile ile birlikte işte o vadide buluşturmuştum...
Yanımda abim Abdullah, eşi Asiye, kardeşim Kemal ve yeğenlerim Merve ile Mehmet de vardı... Çayında mayın kokan o eski günlere gitmiştik o gün...
Kulağımda nal sesleri!..
Fırat çocukluğunun heyecanıyla, Abgar Dağı'nda, Süryani kalıntılarından oluşan tarihi kaya mezarları ile antik taş ocaklarında dolaşırken, iki eski manzara da gelmişti aklıma;
Henüz on yaşlarındayken damlardan izlediğimiz kaçakçı atlarının vadide tozu dumana katarak evlerimize yaklaşması unutulacak gibi değildi...
Ve arkadaşlarımla birlikte, minik birer gezgin olarak o dağların gizeminde saklambaç oynadığımız neşeli günlerin anıları zihnimizde adeta taklalar atıyordu...
Kötüler'in yamaçlarında dolaşırken, Suriye'den kaçak eşya taşıyan atların nal sesleri bir kez daha çınlardı kulaklarımızda...
Uzaktan sanki limon şekerinin tadı düşer dilimize ve sıra gecesi düzenlenen mağaralardan Urfa türküleri yankılanırdı yüreğimizde...
Yağmalanan anılar!..
Bir kaç yıl önceydi, ailece gezimizde, elimde kamerayla Fırat'ı izlemiştim Bizans mağaralarının çevrelediği dağlarda...
O yürümüş, sanki ben can bulmuştum bizden unutulmaz anılar taşıyan o mazlum eskilerde...
O gülmüş ve sanki ben coşmuştum "cızlavet"le koştuğumuz badem kokan vadilerde...
O gün öğleden akşama kadar Kötüler'in tarih damlayan manzarasını nakşetmiştik zihinlerimize...
Son yıllarda çevresi gecekondularla yağmalansa da, mağaraların önü defineciler tarafından delik deşik edilse de vadinin ayakta duran bölgeleri halen eski kokuyordu...
Annem, tarihin gölgesinde yine yumurtalı köfte yoğurmuş, babam kaçak çay yudumlamıştı torunlarıyla... Ve de kardeşlerim anıların kahkahalarıyla çınlatmıştı eskilerimizi saklayan o gizemli tertemiz vadileri...
Virane evin hüznü...
Kötüler'de, ailenin bir bölümünün toplandığı birkaç yıl önceki gezi ne de önemliymiş meğer...
Akşama doğru vadiden inerek doğduğumuz evin önüne gelmiştik... Biliyorum, birçoğunuz bu köşede yayımlanan öykülerden merak ediyor, ortasında mağara olan, briketten yapılmış o virane gecekonduyu...
Tam 35 yıl sonra bu kez Fırat'la girmiştik o eve... Fırat'ın yaşındayken ayrıldığım o ev eski gizemini bir pırlanta gibi saklıyordu sanki avlunun bir köşesinde...
"Bak" dedim, "işte bu evde yaşadı baban", "işte bu damdan izledi uzakları, tozu dumana katan kaçakçı atlarını" ve "işte bu köşede uyudu 8 kardeşiyle, çaput döşekte..."
Fırat, yüzündeki hüznü gizlese de babasının nereden nereye geldiğinin farkına vardı o an...
O viranenin içinde ıslak gözlerle dolaşırken, bulgur aşını kuru ekmeğimize katık ettiğimiz günler yüreğimizi bir kez daha sızlattı...
Hele de o evin yerine, geçen yıl yeni bir inşaat yapıldığını görünce iskambil kulesi gibi yıkılmıştı anılarımız!..
Biliyordum, yıllar sonra yine Kötüler'in mekanında olsak da orada hep iyi ve güzel anılar bırakmıştık...
O anılar ki, kalemimizi besledi ve bu satırları mırra tadında zihninize bırakma olanağı da verdi... Kötülere isyan ederek, hep iyilikle kalınız...