İşte bizim söylediğimiz buydu!
Milliyet’in Ekonomi sayfası, 20 Temmuz 2009 tarihinde, “Şubat 2008’de Tekel Sigara’nın British Amerikan Tobacco’ya satılmasından sonra Türkiye’deki sigara pazarı 5 yabancı şirketin hâkimiyetine geçmiş durumda” diyor ve o şirketlerin listesini verdikten sonra, üretimin iç pazara olduğunun altını çiziyordu:
“Geçen yıl Türkiye’de 135 milyar sigara üretildi. Bunun 108 milyarı iç piyasada satıldı. Satış hâsılatı 18,3 milyar lira oldu. Türkiye, yıllık 19 milyar liralık sigara tüketimiyle dünyanın en büyük 7. sigara pazarı durumunda.”
Aynı gün konu ile ilgili bir yazı yazan Güngör Uras, “Sigara içenler yabancı firmalara günde 45 milyon TL ödüyor. (...) Türk tütünü öldü” diyordu. Dünya Sağlık Örgütü Ulusal Tütün Kontrol Programı Sorumlusu Dr. Toker Ergüder ise Türkiye’de sigara sebepli hastalıklardan her yıl 100 bin kişinin hayatını kaybettiğini haykırıyor ve böyle giderse 2015’te toplu ölümler olabilir diye feryat ediyor.
İşte “Yabancı sermaye” diye Türk insanına yutturulan bu ve biz buna her karşı çıkışımızda kafatasçılık ve çağ dışılıkla suçlandık, hâlâ da suçlanıyoruz. Elin Amerikalısı, Avrupalısı Türk tütün piyasasına giriyor, Türk tütününü öldürüyor ve her gün Türk insanının cebinden 45 milyon lirayı alıp memleketine götürüyor. Fatura bununla kalsa iyi! İşin bir de sağlık yönünden maliyeti var. Türk tütününü öldürüyor, Türk insanının ölümüne sebep oluyor, Türk insanının parasını alıyor, Türk insanı sigara içip hasta oluyor ve bunun SSK’ya yıllık maliyeti de ortalama 2,5-3 milyar dolar oluyor!
Eğer sizin çağ içiliğiniz bu ise biz çağdışı kalmaya devam edeceğiz. Özelleştiriyoruz diye Et Balık Kurumu ortadan kalktı, hayvancılık; Toprak Mahsulleri alımı durdurdu, tarım ve buğday üretimi; Fisko Birlik fındık alımından vazgeçti, fındık üreticisi perişan oldu. Yabancı sermayenin Türkiye operasyonlarını yine Güngör Uras bir başka yazısında, “Türkler yabancıyı piyasaya sokuyor, sonra yabancı işi devralıyor” şeklinde özetledi.
Ve yazısının sonunu şu cümle ile bağlıyordu Sayın Uras: “Son yıllarda sadece elektrikli aletler, elektronik eşya sektöründe değil, giyim sektöründe, makine, alet ve edevat sektöründe benzer gelişmeler yaşanıyor. Özellikle giyimde Türk temsilciler belli markayı pazara yerleştirdikten sonra, ana firma Türkiye’de şirket kurarak, o markayı tanıtan ve pazara yerleştiren Türk firmadan işi devralıyor.” Yine geçtiğimiz günlerde gazeteler, “Dünyanın en iyi 100 oteli içinde 20 Türk oteli var” üst başlığı ile bir haber servis etti. Anayurt yazarlarından Sayın Orhan Selen de haberi okumuş ve “Bunlar Türk oteli mi?” başlığı ile bir yazı kaleme almış ve otellerin isimlerini, Amara Beach Resort, Barut Hotel Acanthus, Barut Hotel Hemara, Culub Alibey Belek... diye yirmiye kadar sıraladıktan sonra, “Bu otel listesi elinize verilse, adlarının içinde” Ali Bey “geçen ikisi dışında, hangisinin ‘Türk Oteli’ olduğunu söyleyebilirsiniz?” diye sormuş. Belki hâlâ ne var bunda diyenler çıkacaktır. Mesele anlaşılmadıysa ANKA’nın Merkez Bankası Ödemeler Dengesi İstatistiklerinden yaptığı bir hesaplamayı özetlemekte fayda var. Ajansın haberine göre Merkez Bankası istatistikleri diyor ki:
“Yabancılar, 2003’ten bu yıl sonuna (2008) kadar, Türkiye’deki doğrudan yatırımlardan elde ettikleri kârların 6 milyar 805 milyon dolarını ülkelerine götürdü. Yabancı yatırımcı portföy yatırımlarından elde ettiği 17 milyar 777 milyon doları yurt dışına transfer etti. Toplam 24 milyar 582 milyon dolarlık kaynak ülkeden çıkarak başka ekonomilere aktı.” Hadi doğrudan yatırımdan elde edilen 7 milyara yakın kârın aktarılmasını içimize sindirelim, peki şu sigaradan, yani Türk tütününü öldürerek ve Türk insanını hasta edip sosyal güvenlik kuruluşunu her yıl 2,5 milyar dolar zarara sokan sigaracılara ve borsada oynayarak fakir Türk insanının cebinden çalınan 18 milyar dolara yakın kâr transferlerine ne diyeceğiz?..
Bir ülkenin parası kimin cebine giriyorsa geleceği de o cebin içinde demektir.
“Açılım” ve “Realite” gibi yaklaşımlara bu açıdan bakan, gelişmeleri doğru okur.