İşte ben buna ihanet derim!
Bir gün sonra İstanbul’da Padişah Vahdettin Cuma selâmlığı merasiminde kendisini takip eden askerî, mülkî ve ilmîye sınıfından pek çok kişi ile birlikte Hamidiye Câmii’nin sol tarafındaki mermer merdivenlerden ağır ağır ve düşünceli bir şekilde çıkmaya başlar. Ve tam o sırada yüzyılların geleneği olarak görevliler tarihî gülbanklarına başlarlar:
“-Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!”
Vahdettin A. Ragıp Akyavaş’ın ifadeleri ile elektrik cereyanına tutulmuş gibi titremeye başlar ve sinirli bir halde başını geriye doğru çevirip Başmâbeyinci Ömer Yâver Paşa’ya çıkışır:
“- Paşa! Paşa! Sustur şunları!”
Alkışlarla yüklü “Mağrur olma Padişahım” tezahüratları susar. Ve Vahdettin, “Bunun artık mağrur olacak tarafı kalmadı. Acemâne tafralara lüzum yok” diye söylenerek yoluna devam eder. Bu gülbank Osmanlı’nın son gülbankıdır. Sanki, sanki değil adeta Osmanlı’nın da sonudur ve sanki Vahdettin bu sonu gözleri ile görmüş, elleri ile tutmuş ve işte böyle kabul ve ikrar da etmiştir.
Bu hatırlatmayı niye yaptık?
Yaptık çünkü Osmanlı’nın bittiğini daha 16 Mayıs 1919’da kabul eden Vahdettin’in Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra saltanatını yeniden diriltmek uğruna Türkiye Cumhuriyeti topraklarından bir “Kürdistan” çıkartmak için İngilizlerle işbirliğine girdiğine dair yeni bir belge çıktı ortaya.
Çok ilginç değil mi?
Türk Tarih Kurumu şeref üyesi Prof. Dr. Salahi R. Sonyel’in Remzi Kitabevi’nden çıkan “Kıskaç Altında” kitabında yer alan o belgeye göre 1926’da 40 bin Kürt militanı Musul’da emekli İngiliz subayları tarafından Türkiye’ye karşı savaşmak üzere eğitilmiş. Basında yer alan habere göre bu militanların başları Vahdettin’le ve Türkiye’deki muhaliflerle Mustafa Kemal’i yönetimden düşürmek için anlaşmışlar. Haberde ilgili ihanetin adresi de verilmiş: İngiliz Dışişleri Bakanlığı Foreign Office-FO Arşivi’nde 371/11480/E5456 numaralı belge. Ben buna ihanet derim.
Sonyel kitabında yine Hanedan mensuplarının İngiltere’de yaşayan kolunun 1937 yılında İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na yazılı başvuruda bulunarak, “Bize 100 bin pound yardım edin. Bu suikastı biz düzenleyelim. Mustafa Kemal’i ortadan kaldırırsak, rejim çöker, tekrar padişahlık gelir. Taht sırası Vahdettin’in kolundan devam eder” teklifinde bulunduklarını da yazmış ve “Bunu söyleyen Vahdettin’in oğlu Şehzade Burhanettin’dir” notunu da düşmüş. İşte ben buna da ihanet derim. Bu belgelere “Şaşırmam” diyenler olduğu gibi, “şüpheyle yaklaşanlar” da varmış.
Olabilir..
Şüphe edilmeyecek bir şey varsa o da Vahdettin’in Osmanlı’nın bittiğini 16 Mayıs 1919 günü kendi ağzı ile itiraf ettiğidir, bu bir. İkincisi, Vahdettin ve ekibi Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile saltanatlarının devamı için Türk’ün kurtarılan son topraklarından bir “Kürdistan” çıkartma peşinde olmasalar bile o toprakları yine saltanatlarının devamı uğruna “Ermenistan” a vermek için gözden çıkarttıklarıdır ve bu tarihi bir hakikattir. Bu tarihi hakikatin belgesi de 1919 Nisan’ının sonlarına doğru Vahdettin’in Sadrazamı Ferit Paşa’nın Vali Mazhar Müfit Beye, “Hususî, gayet mahrem, bizzat hallolunacak” notu ile çektiği şu telgraftır:
“Vilâyat-ı şarkıyeden bazı aksamının Ermenista’a terki mecburiyet ve zaruretinin hasıl olması muhtemeldir. Gerçi bu ihtimal pek zayıf ise de, bir emri vâki karyısında kalınmamak için dağdağasızca ve uslûb-u hakîmane ile şimdiden efkâr-ı umumiyeyi hazırlamak faydadan hâli değildir. Bu hususta sarf-ı mesai buyurulması..”
Yani diyor ki..
Biz bu bölgeyi Ermenilere vereceğiz, sen bölge halkını bu konuda hazırla, tepki göstermesinler ey Vali bey!
İşte ben buna da ihanet derim.
Mazhar Fuat, telgrafı okurken tüylerim diken diken oldu, der...