İşte asılacak adam bu!
Öcalan falan değil, asıl asılacak adam O.
Gerçi kendileri ile çeyrek asırdır ruberu görüşmedik, amma yanlış hatırlamıyorsam bir yıl kadar önce bir gece yarısı telefonla aramıştı. Ağlıyordu. Asker emeklisi bir dostu kanserden ölmüştü; çok iyi insandı diye, hıçkırıyordu.
Bu sefer birkaç gün önce Hürriyet’in manşetinde ve bütün gazetelerdeydi, sonra peşine televizyonlar düştü, aramadım. Evet, Bursa Mustafakemalpaşa Kaymakamı iken tenzili rütbe ile Sakarya Vali Yardımcılığı’na atanan Adem Saçan’dan bahsediyorum. Onu diyorum, asacaksın, öyle resmî gazetede teşhir etmek falan yetmez, asacaksın ki, millet sizin ne kadar dürüst ve namuslu, Adem Saçan’ın da bir o kadar olumsuz insan olduğunu görsün; bir yandan onu taşlarken diğer yandan da, bunlar ne mübarek ağaçlar diye de size çul bağlasın..
Adem Bey, kusura bakma, siz kim oluyorsunuz da 30 yaşındaki evli barklı oğlunuz Buğra’ya özel bir şirkette ayda 900 lira maaşla iş buluyor, tam dört ay ücret almasını sağlıyorsunuz? Bırakınız boş gezsin, oraya iktidar partisi ilçe başkanı yahut milletvekilinin bir yakınını koysanız ve telefon açıp, “Başka bir emriniz var mı?” diye sorsanız, şimdi vali olurdunuz, vali iken, “Daha daha emriniz var mı?” diye sorsaydınız, siyasete girer, vekil olurdunuz, işte o zaman Buğra oğlunuzun şirketleri olurdu, gemicikleri olurdu, içersinde ayda dokuz yüz liraya çalışmak için babasının himmetine muhtaç bir yüksek okul mezunu olmak yerine, birkaç yıl içersinde, ayda milyarlar vererek onlarca kişi istihdam eden “saygın” bir holding yöneticisi haline gelirdi..
Eşinizden boşanmış, bir çalışanınızla evlenmişsiniz. İçkili iken trafik kazası yapmış, 600 liraya yakın trafik cezası ödemişsiniz, keşke bunların hiçbiri olmasaydı, bütün samimiyetimle üzüldüğümü söyleyeyim, bu sözüm size, şimdi dönüp ahaliye sesleniyorum, ama insaf edin ey millet, AKP’li vekiller içersinde eşinden boşanıp sekreteri ile evlenen, trafik cezası kesilen kimse yok mu? Yine Vali’nin emri ile, bir köy için gelen yardım paralarından yine o köy için verilen bir yemeğin bedelini ödemişsiniz, bu hizmetleriniz karşılığı köylüler “Allah razı olsun” demiş, amiriniz Vali bey de “Teşekkür Belgesi” vermiş amma, bu kimi siyasetçiyi kesmez; beylere devlet kesesinden dış geziler, çarçur edilen örtülü ödeneklerin hesabını sormamalar şifa verir..
Burası öyle bir ülke haline geldi ki, milyonlarca kişiyi doğrudan ilgilendiren, Türkiye’nin haysiyetinin de söz konusu olduğu Deniz Feneri davasına “yayın yasağı” konuyor, tek kişiyi ilgilendiren bir “suçlama” ise, Resmi Gazete ile dünya âleme davul zurna ile haber veriliyor; Allah akıbetimizi hayreylesin.
Mesele Kaymakam Bey tarafından yargıya taşınmıştır, sözü fazla uzatmanın âlemi yok, ama “Etik Kurulunun” insanları “teşhir ederek” “Tetik Kurulu” haline gelmesi, ama aynı meclisin milletin hakkını gasp edenlerin sığındığı dokunulmazlık zırhı ve “Ticari sır” sütresi karşısında dizleri titrer, ağızları bantlı halde olması; o çatı altındakilerin daha çok fırın ekmek yeme ihtiyacı içersinde olduğunu gösteriyor..
Lafımızı Kişisel Eğitim Uzmanı Murat Ertan Bey’in değerli derlemesi, “Tarihi Sözler Antolojisi” ne aldığı Wolfgang Van Goethe’nin, “Benim için önemli olan, eleştiricinin doğru dürüst biri olup olmadığıdır; beni ister övsün ister yersin” sözü ile düğümleyelim ve “Görelim Mevla’m neyler/ Neylerse güzel eyler” diyelim...
Çünkü böyle bir ceza devlete alenen küfreden, belediye imkânlarını PKK’ya tahsis etmiş Baydemir’e bile veril(e)medi.