İstavroz çıkarmadan olmaz

Haziran ayında yapılacak genel seçimde oy kullanacak 50 milyona yakın seçmeni “MHP’nin bildiğiniz MHP olmadığına” inandırmaya çalışıyorlar...
Kimler mi?
Taraf, Zaman, Mümtaz’er Türköne, Hasan Cemal... Şimdi de İhsan Dağı...
Aynı zamanda AKP Milletvekili Zeynep Dağı’nın kocası olan ve imza attığı “Kürt Sorununa Çözüm İçin Öneriler” başlıklı raporda, çözüm olarak “Öcalan’ın demokratik özerklik talebi”ni benimseyen, “milliyetçiliği” AKP idaresindeki hükümetin PKK ile el sıkışmasının önündeki “en önemli engel” sayan İhsan Dağı, MHP’nin “gerektiği gibi” milliyetçi olamayışına dertleniyor!


Milletin zekasına hakaret
‘Yahu bu kadarı da milletin zekasıyla dalga geçmek olur, bu toplum aptal mı, tamam psikolojik operasyon olur da bu kadar kör gözüm parmağına yaparsak medya mahallesinde kuyruğumuza teneke bağlayıp dolaştırmazlar mı’ diye düşünmeden akıl veriyor MHP’ye!
“Ulusalcı, laikçi, cumhuriyetçi duyarlılıkları”nı, MHP’nin “eksen kaymasının emareleri” sayıp buyuruyor:
“Derhal kesip atıla!”
Toplumsal bellek defalarca iğfal edildiği için reflekslerini kaybetti tabii... Çarpıtma, saptırma, karartma yoluyla oluşturulan bilgi kirliliği içinde doğrular da süpürüldü vicdanların çöp tenekelerine... Hanidir “suç isnadı” sayılıyor ya, “mimlenmemek” uğruna en basit soruyu soramıyor en aklı selimimiz bile: “Kürtçü”ler demokrat, “bölücü”ler insan hakkı savunucusu, “katil”ler halk önderi, “iftiracı”lar ödül rekortmeni, “hain”ler kahraman, “çocuk tacizcisi sapıklar” ağabey ve “ulusalcılar” zindanlara tıkılası ebedi sanıklar öyle mi? İmralı’daki caniye reva göremeyiz böyle “çağdışı bir uygulamayı” ama “ulusalcılar” yargısız infazla idamı şart olanlar! Şaka gibi ama gerçek; milliyetçileri ulusalcılarla korkutuyorlar! Aman yaklaşmayın bulaşır mazallah!
Nedir bu “ulusalcı” dediğin? Kimdir?
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “milli” yazıyor “ulusal”ın karşılığında... “Ulus”un karşısında “millet”!
Bir milliyetçi “millici” değil de ne olacak yani? Sırf, yıllarca kendilerini solcu, sosyalist, komünist, devrimci diye tanımlayanlar, ideolojik miraslarının hatırına kendilerine “milliyetçi” demiyor da, vatana, millete, devletin bölünmez bütünlüğüne, bayrağa ve cumhuriyet değerlerine bağlılıklarını bu “etiket”le ilan ediyor diye “ikiniz bir fidanın güller açan dalı olamazsınız” kompleksini dayatmak niye?
Demirci Mehmet Efe ile Nene Hatun yan yana gelebilseydi cephede “vatanın bağrına düşman dayamışken hançerini” durup da sorarmıydılar dersiniz:
Etiketin nerede?
Hem pardon da, sen 40 bin kişinin katiliyle “ülkü birliği” içinde olmaktan utanmayacaksın ama kalkıp ülkücüleri bu ülkeyi en az kendileri kadar seven ve fakat ideolojik tercih olarak “ülkücü” olmayan diğer vatanseverlerle yan yana anılmaktan utanır hale getireceksin ha!..
Bir milliyetçinin, tıpkı milliyetçilik gibi, tıpkı halkçılık gibi, tıpkı devletçilik, inkılapçılık gibi; Atatürk ilkeleri içinde yer alan laiklik ve cumhuriyetçiliği benimsemesinde yanlış olan ne!
Cumhuriyeti benimsemeyecektik de neden verildi öyleyse “milli mücadele”; neden dualar ediyorsunuz “Çanakkale Şehitleri”ne, neden boğazınızı patlatırcasına okuyorsunuz Necip Fazıl’ın “Sakarya”sını!


Ama hangi İslam!
“Allah ile aldatarak” aklı sıra tam 12’den vurmayı hesaplıyor “dindar” milliyetçileri Dağı?
“Dinsiz-imansız- Allahsızlarla işiniz ne” kara propagandasını çıkarıyor sandıktan! Sözüm ona savına kanıt sunuyor: “Şimdi bu kitleye ‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın” dedirtemezsiniz!”
Dedirtemezsiniz tabii... Çünkü “bu kitle” koyun sürüsü değil; sorar “ama hangi İslam” diye! “Irak’taki gibi mi aksın kanımız” diye sorar. “Afganistan’daki gibi mi aksın” diye sorar. “Bosna’daki gibi mi aksın, Tunus’ta, Mısır’da, Libya’daki gibi mi aksın?” diye sorar! Zafer İslam’ın mı oldu yoksa Hristiyan Amerika’nın mı buralarda diye sorar! “Biz kanımızı İslam için akıtırken, ülkenin “muhafazakar” Başbakanı, bizim kanımızı akıtan haçlı askerlerinin ardından gözyaşlarını mı akıtıyor olacak yine” diye sorar!
Böyle bir muhafazakarlık mı MHP’nin bürünmesini beklediğiniz!


Ne muhafazakarlık ama
Irak’ta bir buçuk milyondan fazla Müslüman’ı katleden, binlerce Müslüman kadının ırzına geçen, milyonlarca Müslüman çocuğu yetim bırakan, kullandığı kimyasal silahlarla milyonlarca Müslüman’ın neslini zehirleyen, Amerikan askerlerinin ülkelerine sağ salim dönebilmeleri için dua eden bir muhafazakarlık mı?
Kuzey Afrika’da bulunan “İslam ülkeleri”ni işgal eden Haçlı Orduları’nın emir erliğini yapan bir muhafazakarlık mı? Emperyalizmin varil muhafızı olan; minareyle petrol kuyusu kazan bir muhafazakarlık mı?
İktidar olmak uğruna papaz cübbesi giymeye hazır bir muhafazakarlık mı? “Bir Müslüman din adamı idam edilene kadar kin tutmaya” yemin etmiş olan Patrikhane’yi Vatikanlaştırmaya dünden razı bir muhafazakarlık mı? Roma’da Papa heykeli ile 12 Havarili bayrağın gölgesinde, şehit kanlarıyla kazanılmış egemenliği “Hristiyan Kulübü”ne devreden bir muhafazakarlık mı?
Seninle aynı Allah’a, aynı peygambere inanan, aynı kitabı okuyan insanları yüzyıllar boyunca dağlara kovalayan, yok etmeye çalışan, yakan, boğan, hiçbiri olmazsa birbirine kırdıran, sonra da çıkıp “Dinlerarası Diyalog” diyerek İslamı protestanlaştırmak uğruna “hoşgörü abidesi” kesilen muhafazakarlık mı? Bir Amerikan projesi olan “ılımlı” muhafazakarlık mı? Amerika’nın tavsiyesiyle kutsal kitaptan “kelam” törpüleyen muhafazakarlık mı?
“Papa Cenaplarının misyonunun bir parçası olmak üzere” el öpen bir muhafazakarlık mı mesela!
Anadolu’yu “Kutsal Hristiyan İttifakı”nın işgalinden kurtaran Atatürk’ün çizdiği yoldan çıkıp, CIA ajanı Graham Fuller’in pusulasına göre yön belirleyince muhafazakarlaşmış, eksenini bulmuş olacak MHP öyle mi!
Yalnız düğmesine basıldığı anlarda faaliyet gösteren bir “reaktör” olursa, geçmişte komünizme karşı oluşturulan ve bugünkü hedefi “İslam dini” olan NATO kuşatma hattındaki canlı kalkan, gayrı-resmi sivil ordu, üniformasız asker olursa muhafazakarlaşmış olacak milliyetçi dediğin ha!
Dün bahsettiğimiz “yol ayrımı’ tam da buydu işte... Milliyetçilik kavramının içini boşaltıp; onu diledikleri anda patlatabilecekleri “parçalayıcı” tesirli bir bombaya çeviremeyenler, emperyalizmin konjonktürel beklentilerine karşılık gelecek eylemler, söylemler geliştirerek ülkenin bölünüp parçalanmasına ortak olacak bir garip milliyetçilik yaratamayanlar; insanına, toprağına, kültürüne sımsıkı bağlı bu duygunun kalpten kalbe yayılmasından hiç hoşnut olmadılar...
Hani tek dertleri MHP’nin iktidar olamayacak olmasıymış gibi yapıyorlar ya; sırtını Atatürkçü’ye dönmüş, sırtını Alevi’ye dönmüş, sırtını Türkmen’e dönmüş, sırtını Cumhuriyet’e dönmüş, dinini, egemen sınıfa aidiyeti tescilleyen sembollerle donanarak değil de alnını secdeye değdirerek yaşayan yani dinci değil de dindar olan vatandaşa dönmüş, bu ülkenin geleneğine, göreneğine, değerlerine dönmüş bir siyasi parti olarak kimden oy alıp da iktidara gelecek peki MHP hiç bahsetmiyorlar! Yoksa halkın oyundan başka bir itici gücünü mü biliyorlar iktidarı ele geçirmenin bu akılları verenler; şimdiye kadar akıl hocalığı yaptıklarını öyle getirip, öyle mi götürdülür?
Aslında haksız değil biliyor musunuz; ne kadar kızsa haklı İhsan Dağı! Erdoğan gibi Akdamar Müzesi’ni restore edip kilise olarak ibadete açmak varken, Bahçeli gibi Bursa’nın Koyunhisar’ında birkaç yüz köylünün yapımını bitiremediği camiyi tamamlamaya talip olmakla “muhafazakar” olunmaz ki!
MHP iktidara gelirse Bahçeli milliyetçileri istavroz çıkarmaya ikna edebilir mi; versin garantisini, bakın görün nasıl yağ damlatacak bu gazetelerin manşetleri!

+++

Hiçbir şeyden çekmedi ABD’den çektiği kadar...

Tam “Kitabe-i sengi mezar”lık bir hal; yazık oldu Engin Efendi’ye...
“Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı olursa anırırım” dedikten sadece bir yıl sonra adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı olunca tükürdüğünü yalamak zorunda kalmıştı.
Geçen de “Hiçbir Amerikan çocuğuna ‘varlığım Amerikan varlığına armağan olsun’dedirtmezsiniz” demesinden sadece bir gün sonra Oray Eğin tuttu, Amerikan çocuklarının ‘Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına, o bayrağın simgelediği Cumhuriyet’e, Tanrı’nın yönetiminde bir ulusa, bölünmezliğe, herkes için adalet ve özgürlüğüne sadakatini bildirdiği’ “Pledge of Allegiance”ı
hatırlattı...
Ya bir de “dedirtirseniz anırırım” deseydi Ardıç!..
Muazzam bir seyri kaçırdık; bir dahaki ABD
yazısına artık!

+++

Neremiz büyük!

Önceki gün Başbakan, “İşte hızla büyüyerek 16’ncı ülke olma noktasına geldik” dediğinde ve dinleyen kalabalık, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye havaya zıpladığında bunlar geçti aklımdan...
Neremiz büyüdü?..
Tamam... Plazalar büyüyor, aynalı gökdelenler büyüyor, borsa büyüyor, yabancı sermaye büyüyor, döviz büyüyor, holdingler büyüyor, yeşil sermaye büyüyor... Cipler büyüyor... Harem-selamlık havuzlu villalar büyüyor... Gemicik gemi olmuştur... Mısır taneleri büyüyor... Tavuk yemi... Yumurtalar... Mücevheratçılar büyüyor...

*


Ama 189 ülke arasında Türkiye: Yoksulluk sıralamasında, 56’ncı... Beslenmede, 73’üncü... Kişisel alım gücünde, 61’inci... Gelir dağılımında, 131’inci... Çocuk sağlığında, 97’nci... Haliyle insan ömrü ortalamasında, 98’inci... İnsan haklarında, 78’inci... Can güvenliğinde, 65’inci...

*


Kimse televizyonlara çıkıp da ya da gazetede manşeti çekip “Neremiz büyük” diye soramıyor da...
Suspus arkadaşlar...
Çünkü... 189 ülke arasında: Basın özgürlüğünde, 106’ncı sırada
memleket...

*

Normal demokrasilerde olduğu gibi, bu toplumun “Ülke zenginse ben niye fakirim?” diye bir kez olsun başını kaldırıp sorması gerekmez mi?..
Ama... 189 ülke arasında: İnsani gelişmede, 83’üncü sırada Türkiye... Demokraside ise 89’uncu...

*

Ne yapacaksınız... Belki de milletin durumu iyi de... Vatandaşın bundan haberi yok...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

Layığını buldun sonunda; böyle başa böyle tarak

Şık’ın deşifre eden kitabının basılmadan basıldığı ülkede, üniversite sınav kitabının şık’larına şifre basıldığı ortaya çıktı iyi mi... Yakı’şık aldı yani!
“Sayısal” da şifre var... “Sözel” in şifresini de ben yazayım bari.
a, layığını buldun
b, böyle başa böyle tarak
c, az bile az...
d, ne bekliyodun ki?
e, müstahak

***

Memur sınavında dini-imanı dilinden düşürmeyen arkadaşların soruları arakladığı, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıktı. Öğretmenlik sınavında sorular sızdırıldı, iki kere iki’yi denk getiremeyen lavukların 120’de 120 yaptığı ortaya çıktı. Geçen sene, üniversite sınav sorularının bazı dershanelere servis edildiği, üstüne, Anadolu Lisesi kayıtlarında taban puan dümeni çevrildiği iddia edildi; babaçko özel okullarda 30-40 binliralık ücretleri kim tarafından ödendiği belli olmayan tiplerin türediği ortaya çıktı. Polis Akademisi sınavında soruların zimmete geçirildiği, tarikatçılara-cemaatçilere ezberletildiği, uzun lafın kısası, hırsızların polis olmaya çalıştığı ortaya çıktı. Kamu bankasında sınav açıp müfettiş aldılar, 80 puanlar girecekti, 70’liklerin doldurulduğu ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı’nda unvan sınavı yaptılar, 20 soru iptal edildi, 17 sorunun cevap şıkları değiştirildi, zaten 50 soru vardı birader, buna rağmen unvanı yükseltmek isteyenlerin beceremediği ortaya çıktı. Bir üniversitede yetenek sınavı yaptılar, kazananlar açıklandı, sonra o liste indirildi, başka liste asıldı, kazananlara kazanamadınız denildi, namuslu bir savcının “oha artık” deyip, sınavı iptal ettiği ortaya çıktı. Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavı yapıldı, soruların yandaş sendikanın çalıştayında belirlenen sorular olduğu ortaya çıktı. Diyanet İşleri’nde bile olmayacak duaya amindenildiği, müezzinlik vaizlik sınavında başarılı olan adayların, sanırım uygun tarikattan olmadıkları için başarısızilan edildikleri ortaya çıktı.
Demokrasi de sınavdır...
MHP İzmir milletvekili aday adayı Musavvat Dervişoğlu, İl Başkanı’yken İzmir’de alenen oy çalındığını, CHP-MHPoylarının başka partiye kaydırıldığını sandık sandık belgeledi.
Çıtını çıkarmadın.
“Neme lazım” dedin.

***


“Susma, sıra sana gelecek” diyenlere, sırna’şık sırna’şık sırıtarak “her koyun kendi bacağından asılır şekerim” dedin. Sıra sana gelseydi, inan yürekten sevinirdim... Sıra çocuğuna geldi.

***

“Korkma” diye başlayan ulusal marşa hiç kulak vermeyen korkak... Kendi poponu kurtarayım derken, kendi çocuğunla beraber, milyonlarca çocuğun geleceğini sattın, yılı’şık!
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

Gül gibi tatmin olmadılar...

“Hukuk devletleri”nde işler, diktatörlüklerde ya da feodal devletlerde olduğu gibi “kefalet” ve “kişisel tatmin” müesseseleriyle yürümez...
Son sözü yargı organları söyler...
Bu konuda da “son söz” henüz söylenmediğine göre; Cumhurbaşkanı’na sormak, gazetecilik görevimdir:
Yargıya intikal etmiş konularda bağlayıcı demeçler vermek için neden bu kadar acele ediyorsunuz?
Mustafa Mutlu / Vatan

Sadece ÖSYM Başkanı ile konuşmuş ve inanmış. Peki ÖSYM Başkanı “Ayranım ekşi”der mi?
Ama Gül’ün durumu da zor. ÖSYM Başkanı’nı oraya taşıyan yazının altında imzası var. Herhalde o da “Size yolladığım ayran ekşi çıktı” demek istemiyor olsa gerek.
Fatih Altaylı / HaberTürk

Ne diyecekti acaba Bay ÖSYM Başkanı Gül’e?
“Efendim maalesef işin içine hile girmiş. Sorular önceden birilerinin eline geçmiş”mi diyecekti. ÖSYM en güvendiğimiz kurumdu. Yazık oldu.
Emin Çölaşan / Sözcü

Nedense “yandaş” medyanın hiçbir “kuşkusu” yok. Demek ki, ÖSYM’nin Başkanı AKP’li ise asla suçlanamaz, kendisinden kuşku duyulamaz.
Can Ataklı / Vatan

Kopya organizasyonunu yapanların iktidardan daha güçlü olduğu ya da iktidarca kollandığı yolunda bu belirtiler varken kuşkuları nasıl yok edeceksiniz?
Melih Aşık / Milliyet

İktidar sahiplerine ters düşmenin tehlike taşıdığı bir ülkede yaşıyoruz. Savcı da uzman polisler de şimdi şöyle düşünecektir:
“İktidar bu işin uzatılmamasını istiyor herhalde. Öyle olmasa Cumhurbaşkanı kendisine bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nu göreve sevkeder ve ‘Ben tatmin oldum’ demezdi...”
Güngör Mengi / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları