İstanbul rantının yıkıcı üçgeni!..

Turgut Özal'ın "benim memurum işini bilir" şeklindeki o utanç verici çıkışının yıllar sonra, adeta benim halkım işini bilir düşüncesiyle, hazır yiyici, kolaycı, çıkarcı bir yaşam biçimini dayatması ve yaygınlaştırması ne kadar da acı değil mi?..

Herkes farkında sanırım; çalmadan-çırpmadan, rahat yaşamanın, sağlıklı ve huzurlu yaşamanın adı, kolay-zahmetsiz-risksiz para kazanmaya dönüştü bu ülkede...

Kimi minareyi çalarken kılıfı hazırlıyor, kimi de çalmak için kılıktan kılığa girebiliyor!..

İşte "titan" zincirlerinden Çiftlik Bank rezaletlerine, patates-soğan stokçuluğundan "hal" vurgunculuğuna, döviz spekülatörlerinden banka dolandırıcılığına, kredi sahtekârlığından arazi rantiyeciliğine kadar kolay kazanmanın, daha doğrusu kolay dolandırmanın yöntemlerini bulmuş kimi uyanıklar!..

Velhasıl, neresinden tutarsanız tutun, özellikle son on yılda bir kokuşmuşluk, bir yüz kızartıcı rezaletler zinciri siyasetten ekonomiye kadar yaşamın her tarafına egemen olmuş...

Güçlülerin dünyasında ezenler uyanık, ezilenler ise aptal yerine konulurken, ne yazık "malı götüren götürene!.."

Acaba dünyanın neresinde devlet yatırımlarının rantiye ile yarıştığı bir coğrafya olabilir?.. Otobanların geçtiği ormanlarda sadece yüzbinlerce ağaç kesilmiyor, aynı otobanların çevresine hızlıca kaçak yapılar inşa ediliyor ve bir süre sonra o yolları genişletme olanağı da kalmıyor...

Aynı zamanda bir ülkede, askerî alanların bile yandaşlara peşkeş çekilmesinin ardından geriye mezarlıklardan başka yeşil alan bırakılmıyorsa, "yağma" açısından söylenecek söz de kalmıyor... İşte asıl mesele...

Tükenişten nemalanmak!..

Yukarıda anlatılan rezalet tablonun en büyük arenası da ne yazık İstanbul oldu...

Bu ülkede; devlet millete hizmet için değil, birileri devletin yaptığı sözde yatırımların çevresinden rant elde etsin diye mi para harcıyor acaba?..

Örneğin; Sabiha Gökçen Havaalanı'nın bir zamanlar adı Kurtköy olan kırsal bölgesinin çevresinde dolaştığınızda, havaalanını bile içinde kaybeden bir "beton"laşma cehennemini görünce insan kahroluyor da, ya sonrasındaki yıkımlara ne demeli?..

İşte medyaya yansıyan son vaka da, üçüncü havaalanı ve "Kuzey Marmara Otoyolu" adı altında doğa katliamlarının yaşandığı bir coğrafyada, rantın yine rezaletle ve vurgunculukla yarış halinde olması...

Yaşanan son iğrençliği duyunca ya da okuyunca, insanın aklına şu soru da geliyor;

Yüzbinlerce ağacın kesildiği, yeşil alanların katledildiği ve dere yataklarının yok edildiği Kuzey Marmara Otoyolu ve üçüncü havaalanı inşaatlarının yapımı sırasında yaşanan sinsi vahametlere ne demeli?..

Doğayı katleden o vahşet yetmemiş olacak ki; yukarıda vurguladığımız gibi rantiyeye hizmet eden devlet anlayışının yol açtığı sarsıcı erozyon, bu kez para babalarının yeni bir arenasını çıkartıyor karşımıza...

Baksanıza; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Arnavutköy-Dursunköy'de bulunan, "Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı" sınırları içinde kalan 3 milyon metrekarelik bir alanla ilgili olarak, "muhtelif parsellerin imar planına uygun hale getirilmesi maksadıyla" TOKİ'nin hazırladığı imar planlarını onaylamış...

Söz konusu arazideki yaklaşık 2 bin 500 hissedarın arasında AKP yöneticileri ve iktidar destekçisi İlim Yayma Cemiyeti gibi derneklerin olması bir yana, devlet eliyle başlatılan rant oyunlarının başka ilginç gerekçeleri ve etkilediği kesimler de dikkat çekiyor...

Rantiyeye çalışan devlet!..

Ne tuhaf değil mi; sözde ülkeye hizmet için yapılan, ulaşılması bile çok güç bir havaalanı, otoyol iddiası ile başlatılan bir doğa kıyımı ve "Kanal İstanbul" bahanesiyle planlanan gereksiz bir proje "üçgen"in çevresi bir anda Türkiye Cumhuriyeti'nin en kıymetli arazilerini oluşturan devasa bir rant merkezine dönüşüveriyor...

Yaklaşık 18 bin kişinin yaşam alanı olarak planlanan, Arnavutköy-Dursunköy'deki arazi "Kanal İstanbul" ile Kuzey Marmara Otoyolu'nun kesiştiği noktaymış da, kimleri bir anda zengin edecek, işte onu da önümüzdeki dönemde gazete manşetlerinde okuruz elbet...

Çünkü Arnavutköy'de, kıyımla-yıkımla-tükenişle ortaya çıkartılan bu devasa rant alanıyla ilgili yapılan açıklamada, bölgenin kısa sürede, kolayca ve risksiz bir kazanç merkezine geleceğinin ipuçları da şöyle verilmiş;

"Kanal projesi ile eş zamanlı yürütülen planlama çalışmaları kapsamındaki alan Kanal İstanbul'un kıyısında kalmaktadır... İstanbul Havaalanı'nın tamamlanması ile birlikte, planlama alanı içerisinde inşa edilecek 'yerleşme' alanları Arnavutköy ilçesi ve Dursunköy mahallesinin gelişimini doğrudan etkileyecektir. 2 milyon 556 bin 317 metrekarelik alan konut ve sosyal donatı alanı olarak düzenlenecek. Yapılacak konut blokları 5 katlı olacak."

Yazının başına dönelim o halde... Hiç gerek yokken üçüncü havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu ve Kanal İstanbul gibi Türkiye'nin en büyük metropolünün doğasını, suyunu, denizini, ormanlarını katleden ve memleket bütçesini de tarumar eden bu "rant üçgeni" projelerinden geriye ne kaldı acaba?..

Yanıtı sorunun içindedir aslında; Millete eziyet edecek uzaklıktaki bir ucube havaalanı, ormanları biçen gereksiz bir otoyol ve siyasal hırs uğruna -salt birilerine yeni rant merkezleri açılsın- diye planlanan tuhaf bir "kanal" projesi...

Ve asıl geriye kalan soru ise buralarda kimler vurgun yaptı, kimler nemalandı, kimler rant arenasının içerisinde istediği gibi at koşturmaya hazır hale getirildi?..

Türkiye'de doğa katliamcılığı, betonlaştırma hırsı ve rant vurgunculuğu için her rezaletin mübah sayılmasına "yazıklar olsun" demekten de bıktık gerçekten...

Yazarın Diğer Yazıları