İstanbul için ekonomik krizi bile göze aldılar!
31 Mart Seçim'i öncesinde piyasalardaki tedirginlik had safhadaydı.
Çünkü damadın başında olduğu ekonomik sistem, yatırımcıya güven vermiyordu.
Para, günden güne Türkiye'yi terk etmeye başladı.
Terk ediş öncesinde tüketicinin mağdur edildiği süreçler eş zamanlı tetiklendi.
Türkiye'yi gözden çıkaran çok uluslu firmalar, son parti ürünlerini hatalı, bozuk ya da iadeye açık bir şekilde satışa koyabildi.
Çünkü tüketici haklarının kendilerinden hesap soracağı gün, ülkeyi çoktan terk etmiş olacaklardı.
Çok uluslu firmaların tedirginliği, iç pazarı da çok yakından etkiledi.
Sebze, meyve fiyatları tavan yaptı, et ve süt ürünleri her hafta zamlanır hale geldi.
Tanzim satışlarına başlandı. Seçimden önce hükümete yakın medya organları saatlik canlı yayınlarla vatandaşın paniğini engellemeye çalışıyordu.
Ancak ekonomide durum o kadar vahimdi ki tanzim satışlarını sürdürebilecek takat yoktu. Seçimler biter bitmez çadırları topladılar.
Seçimler öncesinde "AK Parti kaybederse ekonomik kriz patlar" diyerek vatandaş üzerinde algı yapanların tahminleri ise tutmadı.
Tutmadığı gibi, ekonomide bir rahatlama meydana geldi. Doların ani tepkileri durdu ve piyasalarda kısmi bir hareketlilik başladı.
Ama durmadılar.
Büyükşehirleri kaybedemezlerdi. Özellikle de İstanbul'u…
Adını bilmediğimiz kurumlara, kişilere, derneklere akan paraların durması demek, onlar için büyük bir çöküştü!
Muhalefet partileri seçimden sonra yapıcı açıklamalar yaptı. Kutuplaştırıcı söylemden uzak durdular. İktidar cephesinde ise durum hiç öyle gözükmüyordu.
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın seçim konuşması için tek başına otobüsün üzerine çıkması, kendisini yönlendiren yakın çalışma ekibine açık bir mesajdı; "Bildiğim yöntemlerle oynayacağım."
Erdoğan, Rusya'ya gidişi sırasında ilk mesajı verdi "Kimse öyle 10 bin oyla seçim kazandım havasına girmesin."
O günden sonra devreye Devlet Bahçeli de sokuldu.
Sürekli hedef göstermeler, tansiyonu yükselten açıklamalar ve bitmeyen gerginlik.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun linç edilme girişimini bile "vatandaş tepkisi" olarak yorumladılar.
Gözler kararmış, sinir katsayısı artmıştı.
Çünkü gerçek gündeme dönülmesi durumunda ekonomideki enkazın altından kalkamayacaklarını biliyorlardı.
Bu yüzden çıkarılan gerginlikler üzerinden her şeyi göze almaya başladılar.
YSK'nın İstanbul kararı ise demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti. Pamuk ipliğine bağlı ekonominin bu hale geleceğini bile bile, göz göre göre kararı çıkarttılar!
Karardan iki gün sonra doların geldiği duruma bakın.
6.30'ları buldu. Daha da yükselecek gibi duruyor.
Merkez Bankası, repo işlemlerine ara vermek zorunda kaldı.
Yokuş aşağı gidiyoruz.
Gıda fiyatlarından, hammadde ihtiyaçlarına kadar her kalemde yeni zamlara hazırlıklı olun.
Çünkü sadece İstanbul için ülkeyi ekonomik anlamda yangın yerine çevirmeye kararlılar.
Sandığına, seçimlerine, adaletine güvenilmeyen bir ülkede ticaret olmaz, ekonomi yürümez.
Türkiye tam da böyle bir ülke haline getirildi.
Karar vericilerin tamamı, "Saray'ın söylemlerini" esas alıyor. Adaleti buna göre dağıtıyor.
Yatırımcı Saray'da onay alabilirse ticaretini sürdürebiliyor.
TÜSİAD'ın İstanbul seçimlerine ilişkin yaptığı açıklama sonrasında maruz kaldığın sözler, ekonominin nasıl gözden çıkarıldığını ispatlıyor.
Vatandaşın yaşam koşullarına bakılmaksızın, ekonomiye güven endeksinde yerlerde sürünmemize aldırış edilmeksizin, inadına açıklamalar yapılıyor.
İstanbul'da seçimleri yeniletmek isteyenler, ekonomik krizi açıkça göze almışlardır. Zaten şu anda açık bir krizin içindeyiz, anlaşılan o ki herhangi bir kurtarma, düzeltme planları da yok.
O yüzden her şeyi göze aldılar, her şeyi!