İstanbul Emniyet Müdürü'ne açık mektup
Adı Nijat (Nejat) Abdullazade..
24 yaşında, Azerbaycan Türk'ü bir kardeşimiz..
Kıt kanaat ayakta duran bir ailenin evladı..
Bir süre önce, birçok Azerbaycanlı kardeşimiz gibi, Türkiye'ye gelmiş..
Gelir gelmez de, devletin kapısına gidip, oturma iznini almış..
**
Nereden geldiğini kim olduğunu, kime hizmet ettiğini bilmediğimiz milyonlarca kaçak Türkiye'nin dört bir yanında fink atarken, 'Turan' coğrafyasının bu evladının başına ne geldi biliyor musunuz; günlerdir Göç İdare'sinde gözaltında..
Neden?
Beşiktaş'ta, yarı zamanlı işlerle ekmeğini kazandığı için..
Heyecanlı bir komiserimizin, biraz da kafaya taktığı bir mekana fatura kesmesiyle "Çalışma iznin yok" denilerek alınıp götürüldü..
**
16 milyonluk bir kentin güvenliğiyle mücadele ederken böylesi küçük hikayelerden haberiniz olması elbette zor..
Ancak bu hikaye, hikayelerden bir hikaye değil..
'Turan coğrafyasının', güler yüzlü, tertemiz, güvenilir, namuslu bir evladı, günlerdir çile çekiyor..
Elbette sadece 'Kıvırcık' değil..
Elbette işin yasal boyutu da çok önemli..
Ancak sayın Müdürüm, 16 milyonluk şehirde, el alemin 2 milyon insanı rahatça turlarken, kendi evladımız mı yük oluyor?
**
Bu satırları karalarken, Azerbaycan'ın büyük ve Milli şairi Bahtiyar Vahapzade'nin dizeleri geldi aklıma..
1961 Şubat'ında, bir rüya olarak gördüğü Türkiye'ye, İstanbul'a geldiğinde karşılaştığı muamelenin, onun yüreğini nasıl burktuğunu biliyorum..
Müdürüm, yürek burkmaya devam ediyoruz, biliyor musunuz?
Bakın ne diyor İstanbul şiirinde;
"İstanbul'un geçmişi vakarlı, şanlı,
Bugünü kendine yâd, geleceği dumanlı"
**
İşte biz, Nejat'ın şahsında, o dumanlı geleceği yaşıyoruz Müdürüm.. Bu kardeşinizin duygusu budur..
Yine diyor ki Vahapzade Türkçe ile ilgili şiirinde;
"Bu dil bizim ruhumuz, aşkımız, canımızdır,
Bu dil birbirimizle ahd-ı peymanımızdır."
Dilimiz birbirimize yeminimizdir" diyor Bahtiyar Vahapzade..
Dilini anlamadığımız milyonlarca kaçak göçmen elini kolunu sallayarak dolaşırken, birbirimize yeminimiz olan öz dilimizi konuşan bir kardeşimiz mi fazla geldi yedi tepeli İstanbul'a?
**
Bilinen öyküdür.. Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk Neriman Nerimanov'a mektup yazarak borç ister..
Nerimanov'un cevabı kısa ve nettir, "Gardaş gardaşa borç vermez, el tutar"
Müdürüm, Nerimanov'un 99 yıl önce verdiği 'el', bu küçük öyküde de sizin 'eliniz'
**
Nejat'ın öyküsü, milyonlarda birin öyküsüdür..
Bir Türk evladının, bir Türk yurdundaki öyküsüdür..
Bu yanıyla kıymetlidir..
Bakın, genellikle bir erkek ile kadın arasındaki aşka yazıldığını sandığımız şarkıda ne diyor Azerbaycanlılar;
- Hem sever hem sevilirken, bu ayrılık neden oldu?
Aşk şarkısı değildir o.. Türkiye ile Azerbaycan'ın ayrıldığı günlerde, Türkiye ve Türk demek yasakken bulunmuş bir formüldür.. Seven Azerbaycan, sevilen Türkiye'dir.. Ayrılan Azerbaycan ve Türkiye'dir..
Bu sevdanın meyvesidir benim 'Kıvırcık' kardeşim..
Bu ayrılığın hüznünün, 90 yıl sonraki resimlerindendir..
Vuslat sizin elinizdedir Müdürüm..
**
Diyor ki içimdeki ses;
Bu satırlar bana ait değil aslında..
Bu satırlarda;
Türkiye'de yaşamak zorunda kaldığı günler için 'Sürgün' diyenlere, "Sürgünde değil, bir başka Türk ilindeyim" diyebilen Mehmet Emin Resulzade'nin parmağı var..
Bu satırlarda; son nefesini Ankara'da vermiş Türkiye sevdalısı Elçibey'in parmağı var..
Bu satırlarda, "Tek millet, iki devlet" diyen Haydar Aliyev'in parmağı var..
Ve şimdi;
Resulzade'nin dediği gibi, "Dilim yeminimizse" eğer;
Ekmeğinin peşinde, bir Türk yurdundan, bir başka Türk yurduna gelmiş Nejat'ın öyküsü de, sizin parmağınızın ucunda Müdürüm..
Bu garip Türk vatandaşı susar, sıra Türk Devleti'nin, sizin sözünüzde..