İstanbul Barosu 'Faşizme karşı meşru müdafaa' hakkını kullanıyor

Evvel ezel şüphelenirdim ama şu son iki günde artık emin oldum diyebilirim:
Kocaman gazetelerin, kocaman yazıişleri (muhabirleri, editörleri, haber müdürleri...) ne yazılanı anlıyor, ne de söyleneni!

***


Önceki gün Ergin Saygun’un açık kalp ameliyatı olduğu Mehmet Akif Ersoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesinde “yuh artık” dedirtti cehaletleri! (Ki bu iyimser bakış açısıyla yaptığım tespitim, aksi halde çarpıtma, yanıltma, yalan-yanlış haber yapma eğilimleri demem gerekirdi!)
Adli Tıp Kurumu’nun, tahliyenin gerekçesi olacak raporunun 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne doğru yola çıktığı haberi geldiğinde Saygun’un avukatı Sedat Küçükyılmaz ile birlikteydik. O sırada internette yayınlanan bir “bilgi(!)” ortalığı hareketlendirdi. Buna göre “Saygun’un cezası ertelenmişti”.
İyi de Saygun “hükümlü” değildi ki!
Yargıtay, Balyoz Davası’nda hükmen tutuklu bulunan komutanların cezalarını onamadığına göre; olmayan ceza nasıl ertelenecekti!
Küçükyılmaz, gözümün önünde gazetecilere tane tane, tekrar tekrar “ceza erteleme” diye bir şeyin olmadığını izah etti. Saygun ailesi internet üzerinden yayılan “Ankara çıkışlı” bu “bilgi(!)”nin doğru olmadığını söyledi.
Ve sonra, o gazeteciler, üstelik birinci ağızdan işin aslını öğrendikleri halde, tahmin edin nasıl geçtiler haberi:
“Saygun’un cezası ertelendi!”
Tabii dün gün boyu “yalanlama” geldi; ne gam!

***


İkinci “yuh artık” dedirten idraksizlik (Yine iyi niyetle yazdım yoksa alenen kara propaganda) İstanbul Barosu’nun dünkü “Olağanüstü Genel Kurul” açıklamasından sonra belirdi. Gelişmeyi “İstanbul Barosu’nda deprem” diye duyurdu internet siteleri!

***


(Konuyu bilmeyenler için kısa özet: Geçtiğimiz Nisan ayında, Balyoz Davası’na bakan mahkemeden “adil, usule uygun ve savunma hakkına saygılı bir yargılama” talep eden Baro yöneticileri hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”ten suç duyurusunda bulunulmuştu. Garip bir şekilde, Baro yöneticileri hakkında açılan dava, suç duyurusu yapılan ve karşılığında para cezası öngörülen bu suçtan değil 2-4 yıl hapis cezası olan “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs”ten açıldı. Kocasakal’ın dün telefonda söylediğine göre soruşturmayı açan savcı izindeyken dosya apar topar başka bir savcıya verilmişti! Üstelik avukatlar hakkında görevlerinden dolayı dava açmak izne tabi olduğu halde; buna uyulmadı. Bütün bu gelişmeler yaşanırken -kendisi de İstanbul Barosu üyesi bir avukat olan- AKP Milletvekili Bülent Turan çıktı, Kocasakal yönetiminin düştüğünü ileri sürdü!)

***


Güya “Günlerdir ‘Düşme diye bir şey yok, görevimizin başındayız’ diyen Baro, Olağanüstü Genel Kurul kararı alarak çark etmişti” .
Allah, Allah!
İstanbul Barosu’nun açıklamasını baştan sonra, dikkatle okuduğum halde ben niye Olağanüstü Genel Kurulun “Yönetim düştüğü için yapıldığı” sonucunu çıkaramadım ki!
Açıklama metninde “Yargının fiilen ele geçirilmesi, tutsak edilmesi, biat etmeyen baroların hedef haline gelmesi, İstanbul Barosu Başkan ve yöneticilerine açılan hukuksuz dava ve yürütülen diğer soruşturmalarla kendini gösteren faşizm”den bahsedildikten sonra aynen şöyle denilmişti:
“İstanbul Barosu Yönetim Kurulu 07.02.2013 tarihli toplantıda, bu gündemle sınırlı olmak ve bu konuları görüşmek, bu saldırılara karşı hareket tarzını belirlemek üzere en üst organı olan İstanbul Barosu Genel Kurulunu olağanüstü toplantıya çağırma kararı aldı.”
“Bu gündemle sınırlı olmak üzere” diye altı da çizilmişti ama yooook kafalarında “düşmüş bir Baro” hayal ediyorlar ya; zikir ile fikir meselesi, haber “Düşen yönetimin yerine yenisini seçme kongresi” gibi servis ediliverdi!

***


Akılsızlığın bu kadarı da çok fazla ya; meslektaşlarımıza konduramadım, “Sorun bende olabilir mi” diye kuşkulandım, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’ı aradım:
- Düştünüz mü, kaldınız mı?
Ayaktaymışlar!

***


Yargının nasıl dizayn edildiğine dair günlerdir hemen her platformda tekrarladığı, dünkü açıklamada da yer alan tespitlerini sıraladıktan sonra meselenin sadece İstanbul Barosu Yönetimini, sadece avukatları değil aslında hepimizi ilgilendirdiğini ortaya koyan önemli bir şey söyledi Kocasakal:
“Vatandaşı korumasız bıracaklar!”
Öyle ya...
Baro “savunma hakkı”nı savunduğu için devre dışı bırakılmaya çalışılırsa...
Avukatlar avukatlık mesleğinden ötürü (Gözaltına alınan birçok avukata sorgularında “Neden hep aynı davaları alıyorsunuz? Neden müvekkillerinize hep susma hakkını hatırlatıyorsunuz? gibi “Neden mesleğinizi yapıyorsunuz” anlamına gelen sorular sorulduğunu aktardı Kocasakal...) hedef alınır ve davalara giremez hale getirilirse;
Hukuksuzluğa karşı “vatandaş”ı kim savunacak bu durumda?

***


İstanbul Barosu’nun “ileri faşizme karşı” yol haritasını oluşturmak üzere düzenlenen Olağanüstü Genel Kurula bütün baro başkanlarını, Türkiye Barolar Birliğinin tüm organlarını, hukuk fakültelerinin dekanları ve öğretim üyelerini, tüm meslektaşlarını, ulusal ve uluslararası hukuk kurumlarını da davet edeceklerini söyleyen Kocasakal’a “Hodri meydan mı diyorsunuz” diye sordum. “Hayır” dedi;
“Meşru müdafaa hakkımızı kullanıyoruz!”

***


Son bir not:
Ümit Kocasakal ve yönetimi, geçtiğimiz Ekim ayında yapılan Olağan Genel Kurul’da bütün rakiplerinin toplam oyunu geçerek, en yakın rakiplerine 8 bin 186 oy fark atarak yani üçe katlayarak, 12 bin 836 gibi rekor bir oy aranıyla seçilmişti. Kocasakal’ın dediğine göre “mesleğe dönük” bu saldırı süreci, İstanbul Barosu’nu yıpratmak yerine sandıkta rakip oldukları -Hukukun Üstünlüğü dışındaki- grupların da desteğiyle daha güçlendirdi. (Baro yönetimi, Hukukun Üstünlüğü Grubu’nun da sandık mücadelesini ayrı tutacağına ve maruz kaldıkları hukuksuzluğu benimsemeyeceğine inanıyor.)

Yazarın Diğer Yazıları