İşsizlik kader değil (29 Aralık 2009)

Hükümetin hazırladığı, orta vadeli mali plana göre 2008 ve 2009’da yüzde 14 olan işsizlik, 2010 yılında da aynen devam edecek. Hükümetin işsizliği önlemek gibi, işsizlik oranını düşürmek gibi bir derdi olmadığı anlaşılıyor. Zaten Başbakanın TEKEL işçilerini suçlamasından da, kamuda çalışanlar için devlet malı deniz demesinden de anlaşılıyor ki, hükümet işçiye farklı bir gözle bakıyor.
Aslında artık herkes anladı ki, gerçek işsizlik oranı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) dediği gibi yüzde 14 değil, daha yüksektir. TÜİK’in “iş bulsalar hemen çalışacaklar” dediği 2 ile 2.5 milyon dolayında işsiz var. İş bulma umudunu kaybettiği için iş aramayan 600-700 bin dolayında işsiz var. Ayrıca yazın bir iki ay çalışıp, 10 ay süreyle yatan tarım işçilerini de katarsak, Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 20’yi geçiyor.
2001 yılında uygulamaya giren “Güçlü ekonomiye geçiş programı” geçici bir yangın söndürme programıydı. İstihdam ayağı yoktu. Gelir dağılımı ayağı yoktu. Bugün de aynı program devam ediyor.
Hükümet finans sektörüne bakarak, krizle ilgili yorum yapıyor. Reel sektörü, imalat sanayini, inşaat sektöründeki çöküşü ve bu nedenle tırmanan işsizliği görmek işine gelmiyor.
Şu halde, işsizlik kader değil. Uygulanan bir ekonomik programın getirdiği bir sonuçtur. Çözüm için önce bu programı ortadan kaldırmak ve yerine “dinamik bir yapısal dönüşüm ve kalkınma programı” getirmek gerekir.
İşsizliği önleme devletin, dolayısıyla devleti yönetenlerin temel görevidir. Devlet yalnızca bankaları kurtarmakla, yalnızca kârlı işletmeleri satarak gelir sağlamakla görevini yapmış olmaz. Siyasi iktidar eğer işsizliği önleyemiyorsa görevini ihmal etmiş demektir.
Devletin yapması gereken, önce altyapı yatırımı yapmaktır. AKP bütçelerinde devletin yapması gereken yatırımlar, Gayri Safi Yurt içi yatırımların yüzde 1.8’ine düştü. Ayrıca bütçede tasarruf denilince, ilk önce altyapı yatırımları tırpan yemektedir. Oysaki bütçede altyapı yatırımlarından kesmek tasarruf anlamına gelmez... Altyapı yatırımları yapmazsanız, özel sektör de üstüne fabrika kurmaz. İstihdam olmaz... İşsizlik sorunu çözülmez.
Altyapı yatırımlarının eksik olması, üretim maliyetlerinin artmasına neden olur. Örneğin yeterli ve düzgün yol olmazsa, ulaştırmada zaman kaybı olur. Araçların amortismanları yüksek olur. Eğitim ve sağlıkta beşeri sermayedir... İnsana yapılan yatırımdır... Toplum için bir altyapı yatırımıdır. Eğitim ve sağlıktan kesip faiz dışı fazla verirseniz, halk arasındaki sözle “harcı borcunu kurtarmaz” Yani zararı faydasından daha yüksek olur. Bu anlamda, yalnızca eğitime kaynak ayırmakla da iş bitmiyor... Ayrıca özellikle yüksek öğrenimde iş gücü veya insan gücü planlaması yapmak gerekir. Vasıflı iş gücü ihtiyacını tespit ederek, bu ihtiyaca göre insan yetiştirmek gerekir.
Böyle bir planlama mevcut değil... Bunun için de gençler arasında işsizlik oranı yüksektir.
Öte yandan, işsizliğin çözülmesi, yatırım yapılması ve üretim artışı ile olur. Bizde kur düşük olduğu için, yeni yatırım yapmak yerine ara mallarını ithal ediyoruz... Demek ki önce kur politikasını değiştirip, rekabet gücümüzü artırmak zorundayız. Bugün üretimde yüzde 70 olan ithal ara malı oranını yüzde ellinin altına düşürmeliyiz. Emek yoğun yatırımlara daha yüksek devlet teşviki vermek ve bu yatırımları teşvik etmek gerekir. İstihdam üzerindeki yüzde 37, yüzde 40 oranına ulaşan, prim ve vergi yükünü AB ortalamasına yani yüzde 25’e düşürmek gerekir.
Aksi halde istihdam üstünde bu kadar prim ve vergi varken, kimse yatırım yapmaz... Veya kaçak işçi çalıştıranların sayısı artar. Veya yatırım yapan da “teknoloji yoğun yatırım” yapar... İstihdam yükünün yüksek olmasından dolayı daha maliyetli olan emek yoğun yatırım yapmaz.

Yazarın Diğer Yazıları