İsrail'in saldırısının düşündürdüğü!
İsrail bu, “evinizi boşaltınız, füze ile vuracağız” diyor ve vuruyor. Hedef olarak kimi almışsa onunla birlikte onlarca masumu da istediği gibi öldürüyor. İsrail’e karşı eylem koyan militanla birlikte ailesini ve hatta gerekli gördüğünde doğduğu mahalleyi de imha ediyor. Uygun gördüğü her hedefi, uygun gördüğü yöntemle ve kendi belirlediği şiddetle yok ediyor. ’Siviller ölüyor diye’ insanlarımızın can güvenliğini tehdit altında bırakamayız diye de yapılan katliamları savunuyor!
İsrail katliam programına dolu dizgin devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde vatandaşlarını korumak bahanesiyle Gazze’ye girdi. Terörü gerekçe göstererek evleri füze ve bombardıman yağmuruna tuttu. Altı gün süren saldırının sonucunda bebek ve çocuklar dahil yüz yirminin üzerinde Filistinli katledildi.
Yirmibir aylık bebeğin de içinde bulunduğu onlarca çocuğun yan yana dizilmiş tabutlar içindeki görüntüleri, -bırakın insan olmayı- vicdanı olan herkesi tiksindirecek kadar zalimceydi. İsrail’in tutumundan, vaat edilmiş vatanı (!) uğruna ne gerekirse yapacağı, gücü yeterse bütün Filistinlileri, Arapları hatta Müslümanları toptan yok etmekten herhangi bir tereddüt duymayacağını çıkarmak mümkündür. Zaten onların Armegedon adlı dini ideolojisi de bunu emrediyor!
İsrail, malum amacı için Lübnan’a giriyor, Hamas ile Hizbullah’ı birbirinden ayırarak zayıflatıyor, bütün Filistin topraklarını duvarlarla çevirerek Filistin halkı için bölgeyi kapalı hapishane haline getiriyor ve Gazze’yi boğacak biçimde ambargo altına alıyor ve gerektiğinde de vuruyor.
Gazze ve Batı Şeria olarak Filistin bölününce, Filistin halkının payına daha çok yıkım, gözyaşı, çaresizlik ve çöküşü yaşamak düşüyor. Böyle bir çöküş sonrasında Filistinli babanın, 21 aylık bebeğinin cansız vücudunu kollarının arasına alarak “Bu çocuğun katili Başkan Bush’tur” demesi ilginçtir. Düşmandan merhamet dilemenin anlamsızlığını Filistinli babanın bilememesi düşündürücüdür. Filistinliler “muhtaç oldukları kudretin” kendilerinin birliği, bütünlüğü ve gayretlerinde saklı olduğunu anladıklarında, İsrail onlara saldırmak için iki defa fazla düşünmek zorunda kalacaktır.
Elbette bütün olup bitenler özelde ABD, genelde ise Batı’nın; İsrail’in Filistinlilere yönelik olarak gerçekleştirdiği yok edici saldırılara büyük anlayış göstermesinin sonucudur. Bir İsraillinin öldürülmesi ya da esir alınması üzerine Güney Lübnan’ın yıkılması da böyle bir müsamahanın sonucunda gerçekleşmiştir.
Gelelim fotoğrafın diğer yanına: İsrail’in bu provokatif tavırlarını sürekli destekleyenler, konu Türkiye olunca derhal insan hakları, sivillere zarar verilmemesi ve aşırı güç kullanılmamasını talep ediyorlar. İsrail’in operasyonlarına karşı gösterilen müsamaha, Türkiye söz konusu olunca baskıya dönüşmektedir.
İşin komik yanı Amerika’nın, Türkiye’yi “stratejik müttefik”; Başkan Bush’un PKK’yı da Türkiye ile birlikte Amerikanın “ortak düşmanı” ilan etmesidir. Diğer yandan da aynı ABD’nin ortak düşmanı olan PKK’nın yok edilmemesi için Türklerin “bölgeyi terk etmesi yönünde” için ültimatom vermesidir.
ABD’nin, Türkiye’ye karşı başka standart, İsral’in VİP katliamlarına ise daha başka standart uygulaması anlaşılmaz değildir. ABD’nin İsrail katliamı için “çıt” çıkarmazken gibi “İsrail’in kendisini koruma kaygılarını anlıyoruz” türünden açıklama yapmasının da ilginç bir tarafı yoktur. Tersi bir durum şaşırtıcı olurdu!
ABD, İsrail ne yaparsa yapsın onun yanında yer almayı bir anlamda Mesih’in emri olarak kabul ediyor. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere diğer uluslararası kuruluşların ise vaziyeti kurtarmak bakımından yapacağı en fazla şey İsrail’i kınamaktır. Çoğu zaman bunu da başaramamaktadırlar.
Bütün bu olup bitenler Türkiye’deki liberal, AB’ci ve ABD’ci taifenin gözünü açmaya yetmemektedir. Bağımsızlık, egemenlik, milli güvenlik ve milli devlet, yabancıların iyi niyetine ya da uluslararası hukuka endekslenecek değerler değildir. Milli gücünüz, şuurunuz ve idrakiniz yoksa, sizi ne insan hakları evrensel beyannamesi, ne evrensel hukuk ne de evrensel değerler ile AİHM koruyabilir. Sonuçta bu dünyada insani ve medeni gelişmelerin düzeyi ne olursa olsun hiçbir zaman küresel ideoloji bir İsrail ile Filistinliyi; bir Amerikalı ile Afganistanlıyı; bir İngiliz ile Türk’ü ya da bir Batılı ile Doğuluyu insan olması dolayısıyla aynı muameleye tabi tutmamaktadır ve bundan sonra da tutmayacaktır. Gerçek budur. Filistin’de olan biten de bunların kanıtıdır!