İsrail gerilimi ve gerçeği
İsrail’in Filistin halkına reva gördüğü muamelenin insanlıkla bağdaşır hiç bir yanı yoktur. İsrail’in Filistin’i Filistinliler için hapishaneye çevirmesi, Filistinlileri evlerinden kovması, kendisine ait olmayan işgal ettiği topraklarda Yahudi yerleşim yerleri açması, Filistin’e utanç duvarları örmesi vb. bütün bu eylemlerin hepsi insanlık suçudur. Bu suçu dünya üzerinde işleme özgürlüğü olan tek ülke de İsrail’dir.
Bir düşünün dünya kamuoyunun gözleri önünde Sabra ve Şattilla adlı kamplarda binlerce Filistinlinin katledilmesini planlayan İsrail’li Ariel Şaron değil de bir başka ülkenin askeri yetkili olsa, muhtemelen uluslararası mahkemeler onu ömür boyu hapse mahkûm ederdi. Ariel Şaron ise bu katliamlardan sonra İsrail’e başbakan olmuştur.
Gazze Savaşı sonrası İsrail ve Hamas tarafından işlenen savaş suçlarını araştıran Goldstone raporuyla ilgili ne işlem yapıldığını hatırlayan var mı? Mahkemelerin -İsrail’in ördüğü tecrit duvarı nedeniyle- verdiği kararın akıbetinin ne olduğunu bilen var mı? İsrail’in 1967’de işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmesiyle ilgili BM’nin verdiği kararlar nerede kaldı?
Bu soruların cevapları biliniyor. İsrail’in BM kararları, uluslararası hukuk ve aleyhine verilen insanlık suçlarıyla ilgili kararlara karşı adeta bağışıklık sistemi geliştirmiştir. Bu sistem ABD’nin koruması ve kefaleti altındadır. BM ve diğer uluslararası platformlarda ABD, İsrail’in aleyhine olabilecek her gelişmeyi ve kararı anında işlevsiz hale getirmektedir. Bu durum sorunun kaynağının İsrail değil, İsrail’in insanlık, hukuk ve ahlak dışı her eylemini kayıtsız-şartsız destekleyen ABD olduğunu göstermektedir. Gerçekler de durumun bu olduğunu gösteriyor.
Türkiye, Mavi Marmara saldırısı sonrası İsrail’e gerekli, dengeli ve yeterli tepkiyi vermemiştir. Türkiye, özür dilemeden, tazminat ödemeden, Gazze ablukasının daha şiddetli bir biçimde devam ettiği şartlarda İsrail ile görüşmeleri sürdürmüştür. Hatta İsrail’de çıkan yangın sırasında İsrail’e yangın söndürme uçakları göndermişti. Türkiye’nin bu tutumu İsrail tarafından Türkiye’nin zaafı olarak not edilmiştir. İsrail, Türkiye’nin son derece makul ve meşru taleplerine bile cevap vermemiştir. Diğer yandan İsrail son derece akıllı bir strateji ile Türkiye’yi kendi güçlü olduğu platformlara çekmiştir. Türkiye de bu oyuna gelmiştir.
Türkiye’nin, Mavi Marmara olayı ile ilgili olarak uluslararası soruşturma komisyonu kurulması yerine BM Genel Sekreterinin kurduğu bir komisyonu kabul etmesi bu oyuna geldiğinin resmidir. Kaldı ki komisyonun İsrail yanlısı ve Siyonist ağırlıklı kişiler tarafından teşekkül ettirildiği de biliniyordu.
Komisyon sürecinde de Türkiye tarafı akılcı bir biçimde de hareket etmemiştir. Nitekim komisyonun Türk üyesi Özdem Sanberk’in rapor bu şekliyle yazılırken şerh koymakla yetinmemesi gerekiyordu. Büyükelçi Sanberk, rapor bu şekilde kaleme alındığı sırada ayağa kalkmalı, durumu sert ve güçlü ifadelerle kınamalı ve toplantıdan çekilmeliydi. Böyle bir durum karşısında bu rapor bu şekliyle yazılamaz ya da yayınlanamazdı.
Türkiye’nin, Gazze ablukasını uluslararası mahkemeye taşıması da istenilen sonucu vermeyecektir. Uluslararası hukuk her zaman İsrail’in ya da onun arkasındaki güçlerin etkisi altındadır. Uluslararası hukuk, bu anlamda uluslararası gücü olanların hukukudur.
BM raporu basına sızdırıldıktan sonra, açıklanan yaptırımlar ve Başbakan Erdoğan’ın “Yardım gemilerine Türk donanması eşlik edecek” açıklamasının ardından Washington’da “durumun kontrolden çıktığı” na yönelik endişeler beyan edilmeye başlandı. ABD’li bir grup vekilin bu bağlamda Türkiye’nin Washington büyük elçisini ziyaret ettikleri haberleri geliyor. Durumu Türkçede “Sopayı kaldırınca sütü döken kedi belli olur” sözü özetliyor. Türkiye, İsrail’e değil onu hep platformda haklı çıkaran ABD’ye odaklanmalıdır.