İsrail, bittiğini bakın nasıl itiraf ediyor!
19 yaşındaki lise öğrencisinin kafasına yakın mesafeden beş kurşun sıkan askere “Kahramanlık Madalyası” vermeleri, bittiklerinin ilânı değildir de nedir? Komando (?!) sanki Türk Özel Kuvvetleri ile çatışmaya girmiş, birkaçını öldürmüş ve sağ kalmayı başarmış, madalyayı da hak etmiş.
Savunma Bakanları Ehud Barak’ın, “Ordumuzun operasyonu başarılıdır. Zayiat vermediler, birkaç yaralı ile gemiyi Gazze’ye sokmamayı başardılar” demesi, İsrail’in bittiğinin bir başka göstergesi değil midir? İnsan Barak’ı dinlerken ordusunun İsrail’e saldıran Türk hücumbotları ile çatıştığını ve Türk gemilerini esir aldığını zannediyor. Sivillere esir düşüp ağlayan İsrail komandosu ise, İsrail ordusunun ne kadar büyük bir ruhi çöküntü içinde olduğunun resmidir ve İsrail yönetimi ordusunun işte bu çürümüşlüğünü gözden uzak tutma gayreti içersindedir.
İşin aslı, İsrail ordusu son on yıldır girdiği hiçbir savaşı kazanamıyor. Ortada 1967’deki o İsrail ordusundan eser yok. Ya ne var? Düşmanı görünce korkudan titreyen hatta silahlarını bile terk ederek kaçan bir İsrail ordusu var. Bunu ben söylemiyorum, 2000’de Lübnan’a saldıran ve sonra çekilen İsrail ordusu komutanlarından Ben Tzvi söylüyor, “Çekilmedik, kaçtık” diyor. Hem de askeri ve sivil araçları terk ederek kaçtık diyor.
Sonra neler oldu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. İsrail 2000’deki bu mağlubiyetinden güya büyük dersler aldı. Hem intikam hem Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek yani aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30’a yakın bölge ülkesinin sınır ve rejimlerini değiştirecek adımı atmak için 2006’da Lübnan’a bir defa daha saldırdı.
Saldırırken de, Lübnan Hizbullah’ının elindeki esir iki askeri kurtarmak istediğini bütün dünyaya deklare etti. Bush’un ABD’si bugün olduğu gibi o gün de bütün gücü ile İsrail’in arkasındaydı. Dışişleri Bakanı Rice savaş bölgesine gelerek, “Artık sınırların değişme zamanı geldi” bile dedi. İsrail ordusunun kazanacağından çok ama çok eminlerdi. Yine yenildiler. Bırakınız esir iki askeri kurtarmayı pek çok kayıplar vererek kaçmak zorunda kaldılar. Rezil rüsva oldular. İsrail karıştı, generaller hesap verdi, hükümetler değişti.
İsrail ve ordusu böyle bir haleti ruhiye içersindeyken Mavi Marmara yola çıktı. İsrail ordusu ve İsrail hükümeti için halka moral verecek bir operasyon fırsatı doğmuştu. “One munte” diyen Türkiye’nin gemisi hedef alındı. Kimsede silah yoktu, gemi basılacak, kan akıtılarak bir yandan gördünüz mü ey İsrail halkı, biz Türkiye’ye bile kafa tuttuk denilirken diğer yandan da Arap dünyasına, haddinizi bilin, Türkiye’ye bunları yapabilen bir İsrail size neler yapmaz mesajı verilecekti.
Ama yine rezil oldular.
İsrail ordusu bir kez daha mağlup oldu. Bir devlet deniz gücü ile savaşacak güçte denizaltı, uçak, helikopter, fırkateyn ve Zodyak botlarla içinde sivillerin bulunduğu gemiye saldırdı ve ilk saldırıda tam üç İsrail askeri sivillere esir düştü. Bereket versin gemidekiler biraz fazla iyi niyetli insanlardı. Yoksa o üç İsrail askerinden ele geçirdikleri silahları onların kafalarına dayar, “En ufak bir hareketinizde kurşunu yersiniz” diyebilirlerdi. Rehin askerlerle gemiyi Gazze’ye sokup, rehin askerlerle geldikleri limana dönebilirlerdi. İki askeri için Lübnan’a saldırıp Hizbullah’a mağlup olan İsrail ordusu, bu sefer birkaç sivil tarafından hezimete uğratılmış olurdu.
İsrail ordusu, Mavi Marmara operasyonunda bir defa daha, üstelik bu sefer silahsız sivillere mağlup oldu. İsrail’i yönetenlerin küstahlığı işte bu mağlubiyeti kendi halkı ve düşmanlarının gözünden saklayabilmek için.
Not: Yarın yazı günümüz değil. Ama bazı soru ve itirazlar var, cevaplayacağız inşallah.