İspatlamayan iftiracıdır!..
‘Terörist’ suçlamasıyla tecrit hücresinde tutulan gazeteciden Erdoğan’a “hodri meydan”
Tam “Gül, İngiliz gazeteciyi kurtardı” haberini okuyordum.
Habere göre The Guardian gazetesi, Libya’da tutuklu bulunan muhabiri Geyt Abdülahad’ın serbest bırakılmasını sağlaması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e başvurmuş, Gül de Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na talimat vererek “gerekenin yapılmasını” sağlamıştı.
Sonuç: Abdülahad, serbest!
Abdullah Gül’ün daha önce de İran’da tutuklu bulunan iki Alman gazetecinin tahliyesini sağladığını hatırlatılıyordu aynı haberde.
“Ellere var da bize yok mi!..” ironisinin yeriydi... Lakin telefonun zili aldı, devreye sokmaya hazırlandığım bu fon müziğinin yerini...
Danışmadan, başında Tuncay Özkan’ın bulunduğu Yeni Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda İstanbul İl Başkanı olan Bihin Edige’nin geldiğini bildirdiler...
Kısa bir kararsızlık anı; “Tam toplantı saati, keşke daha önceden haber verseydi geleceğini...” filan derken, sebeb-i ziyaretini düşündüm... Ömürlerinden yıllar çalınan meslektaşlarımızdan birini temsilendi muhtemelen gelişi. Utandım, “peki” dedim; “bekliyorum”!
Oylar bölünmesin diye önceliği CHP
Egide, bir kaç dakika sonra elinde beyaz bir zarfla kapıda belirdi. “Vaktinizi almayacağım, sadece bu mektubu iletmek için geldim” dedi;
“Tuncay Bey avukatına özellikle rica etmiş elden teslim edilmesini...”
Mektubu alıp açmadan masanın üzerine bıraktım. Belli ki Edige de merak ediyordu içinde yazan cümleleri... “Tuncay Bey ne yazdı bilmiyorum ama...” diyerek ayaküstü kendi tahminlerini dillendirdi:
“Bağımsız aday olacağı yönündeki haberleri düzeltmiş olabilir...”
- Bağımsız aday değil mi ki?
- İlgisi yok. Mahkemede, adeta isyan halinde “Ben de milletvekili olacağım. Hem de Erdoğan nereden adaysa ben de oradan olacağım” demesi üzerine üretildi bu haberler. Tuncay Özkan milletvekili adayı olacağını söyledi, bağımsız aday olacağını değil...
- Hangi partiden olacak peki?
- Biz parti olarak bütün hazırlığımızı bağımsız aday olacakmış gibi yaptık ama oyları bölmemek için Özkan’ın öncelikli tercihi CHP!
- Bu yönde bir girişiminiz oldu mu?
- Özellikle oyların bölünmemesi temennisiyle hem bize, hem de CHP’ye iletilen imzalar var. Biz de aynı fikirdeyiz. CHP henüz olumlu veya olumsuz herhangi bir yaklaşım sergilemedi.
Ediger’le sohbetimizin odaklandığı alan siyasetti. Halbuki Özkan’ın mektubun açınca içinden siyaset üstü bir feryat döküldü. Toplum vicdanına, akla ve izana yönelikti Özkan’ın her kelimesi...,
‘Burdayım; cezam peşin kesildi’
Beni mektubun içeriği kadar, “tecrit” halinin belgesi olması da etkiledi. Beyaz bir dosya kağıdına, siyah mürekkepli bir kalemle, el yazısıyla aktarmıştı Özkan hissettiklerini; “tecrit”teki her mahkumun yaptığı gibi... Sanırım yegane fark “mahkum” olmadan yaşıyor olmasıydı mahkumiyeti...
İşte tutukluluğunun 30. ayında hala suçunu öğrenemeyen bir gazetecinin tecrit hücresinden duyurmaya çalıştığı sesi:
“Başbakan “Ergenekon” davasında tutuklu bulunan 27 gazetecinin, gazetecilik dışındaki faaliyetleri nedeniyle “içerde” olduğunu söyledi. Bu gerçek değildir. Ben 30 aydır bu davada sadece muhalif gazeteci olduğum için tutuluyorum. Cezam peşin kesildiği için tutuklu yargılanıyorum. Onun için tecrit hücresinde 10. günümü tamamladım.
Soruyorum; benim terör, cebir, şiddet kullanarak iktidarı yıkmak faaliyetim ne zaman, nasıl olmuş?
Savcılara suçumu soruyorum; “Suçunu en iyi sen bilirsin” diyorlar.
Bu dava kirli siyasetin oyuncağı
Başbakan siyaseten savcısı olduğu davada suç sıralıyor. Sizin aracılığınızla “Hodri Meydan” diyorum:
Bana terör, cebir ve şiddet ile hangi eylemi yaptığımı söyleyemeyen, o çok sevdikleri “Ergenekon İddianamesinde” bunların delillerinin nerede yazdığını göstermeyenler bühtandır.
“Ergenekon” davası, kirli siyasetin, karanlık siyasetin oyuncağıdır. Muhalif susturma aracıdır.
Başka da hiçbir şey değildir.
Silivri B/3 tecrit hücresinden selamlarımı yolluyorum. Sevgilerimle.”
Ayrılırken “Tuncay Bey tanınmayacak hale geldi” dedi Edige. Aklıma ziyaretinden az evvel okuduğum haber geldi.
Ve gaipten yükselen o ironik fon müziği:
“Ellere var da bize yok mi? Bize de... Bize de... Bize de...”
İran hapishanelerindeki Alman gazetecileri, Libya hapishanelerindeki İngiliz gazetecileri serbest bıraktırmak uğruna başka bir ülkenin iç işlerine müdahaleyi göze alacak kadar “özgürlükler” yanlısı bir Cumhurbaşkanı’nın başında olduğu ülkede hala “tutsak” olduklarına göre, yoksa hata bizim tutuklu gazetecilerde mi?
Yoksa bağımsız Türk mahkemeleri yerine Cumhurbaşkanı’na mı iletmeli onlar da bir sonraki tahliye taleplerini?
+++
Ey Gazi Kemal, uyan gör halimizi
Atatürk’ün Kara Harp Okulu’na girişinin yıldönümü için her yıl düzenlenen törende Ata’nın “Gençliğe Hitabe”si de okunuyor. Bu yıl ilk kez hitabe okunurken bazı bölümleri çıkarılıyor. Mesela şu bölüm:
“Bütün bu şeraitten (koşullardan) daha vahim ve daha elim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin (işgalcilerin) siyasi emelleriyle birleştirebilirler...”
Bu bölümler neden atlanıyor? İktidar alınır diye mi? Niye alınır iktidar? Ancak “gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde” olduğunu kabul ediyorsa alınır. İktidardan gelen böyle bir kabullenme var mı? Hayır. Ancak o bölümün çıkarılması TSK’nın böyle bir durum saptadığını gösteriyor...
Hitabe’yi sansürleyenler, iktidarı memnun etmek isterken, tam tersine şaibe altında bırakmış olmuyorlar mı? Ey Gazi Kemal, uyan da gör halimizi!
Melih Aşık / Milliyet
+++
Adalet ve vicdandan Taraf olabilecekler mi
Ellerinde Türkiye ile ilgili binlerce belge varmış. Belli ki epey insanın canını yakacak.
Assange ile yaptıkları anlaşmaya göre, yayınlayacakları belgeyi 48 saat önceden WikiLeaks’e bildireceklermiş.
Tabii insan merak ediyor. Binlerce belgenin hepsi yayınlanamayacağına göre, seçim nasıl yapılacak?
Gazete bu konuda “taraf” mı olacak, yoksa “tarafsız” mı?
Hükümetin canını sıkacak belgeler konusunda, muhalefet hakkındakiler kadar “bonkör” davranabilecekler mi, yoksa orada da “Fransız” mı kalacaklar.
Diyeceğim, okuyucular bir noktada, “yayınladıklarından” çok “yayınlamadıklarını” merak eder hale gelirse, düş kırıklığı yaratır.
***
Bu konuda şu kuralı belirlemişler:
“Taraf, ölüme ya da ciddi tahribata sebebiyet verecek şekilde zulüm görme ya da kovuşturmaya uğrama ya da hukuka aykırı bir adli ve idari süreç sonucunda hapse atılma riski taşıyan bir bireyin kimliğinin ortaya çıkmasına neden olması mantıken muhtemel olan bilgiyi redakte edecektir.”
Güzel bir tarif. Diyorum ki, keşke bugüne kadar Ergenekon’la ilgili her şeyi duyururken de aynı titizlik gösterilseydi.
Belki davaların bugünkü seyri konusunda uluslararası camiada oluşan fevkalade olumsuz hava da önlenebilir, birçok insanın hayatını kaybetmesine, vicdanları yaralayacak şekilde evlerinden alınıp, yıllarca içerde kalmasına mani olunabilirdi.
(...) “Taraf”taki arkadaşları tebrik ediyor, ama aynı zamanda taraf olacaklarsa, “demokrasi, adalet, vicdan ve eşitlikten” yana taraf olmalarını diliyorum.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
+++
Operasyonun medya ayağı görevini yapıyor
2007 yılından beri yazıyorum: AKP iktidarının milleti kandırmak için yaptığı siyasi operasyonların basın ayağını Taraf adı altında çıkarttırdıkları gazete yürütüyor. Ergenekon operasyonu da Kürt Açılımı da bu gazete kullanılarak kamuoyuna aktarıldı. Şimdi de Türkiye ile ilgili WikiLeaks belgelerini yayımlayacaklarmış.
Göreceksiniz ki; bu yayın sonunda, ’Bakın AKP ne kadar da haklı imiş!’ dedirtecekler.
Yani; genel seçim öncesinde iktidarın yeni bir kamuoyu kandırma operasyonu ile karşı karşıyayız. Gerçeği casuslardan öğrenebilir misiniz?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Her şeyin farkındayız, Gülhane Parkı’ndayız!
Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da halk hareketleri var... Ülkemizin yöneticileri ve kamuoyu, bu hareketlere sempati ile bakıyor. Türkiye’de doktorların, sağlık personelinin protestoları, gazetecilerin yürüyüşleri, eşleri tutuklu yargılanan kadınların gösterileri, işçilerin miting ve yürüyüşleri var...
Ülkemizin yöneticileri bu hareketlere “kendilerine karşı yöneltilmiş sistematik saldırı” olarak bakıyor, kamuoyumuz ise ilgisiz!
***
Japonya’da deprem sonrası bir nükleer santralın reaktörlerinde radyoaktif sızıntı var... Deprem kuşağında yer alan topraklarımızda bir nükleer santral kurulma kararı alındı; karşı çıkanlar, sorunları işaret edenler var... Yöneticilerimiz “bildiğini okuyor”, “her yatırım risklidir” diyor, halkımızın büyük bir bölümü duyarsız, ilgisiz!
İbrahim Tatlıses’e iğrenç bir suikast düzenleniyor...
Yöneticilerimiz ve kamuoyumuz ayağa kalkıyor... Haberal ve Hilmioğlu gibi, tıp profesörleri olan rektörlerimiz ölümcül hastalıklarla parmaklıklar arkasına konuyor... Kamuoyumuz ilgisiz!
***
Türkiye dünyanın en pahalı benzinini kullanıyor... Kamuoyu, boynu eğik, sessizce bu yükün altında eziliyor!
***
Evler basılıyor, gazeteciler tutuklanıyor... Bütün dünya ayağa kalkıyor... Medyamız birbirini yemekle meşgul...
Kamuoyumuz dizi film seyreder gibi seyrediyor!
***
Halkımız TÜİK araştırmasına göre mutluluktan uçuyor!
Türkiye’de üç ay sonra seçimler var: Kamuoyu her şeyin farkında... Gülhane Parkı’nda!
Emre Kongar / Cumhuriyet
+++
YENİLENEN STAR'A ÖVGÜ
STAR haberciliği ve köşe yazarlarıyla son derece dikkat çeken bir gazeteydi.
Yeni mizanpajı, logosu ve yeni yazarlarıyla daha zangin bir hale gelmiş.
Bu da yeni adet; gazetesini yenileyen Genel Yayın Yönetmeni’nin ilk işi protokol gezisi.
Sanırsın her biri Pulitzer jürisi; pek kıymetli iktidarlıların mizanpajı beğenip beğenmemesi! Bu arada yenilenen gazetelerin bir ortak noktası daha dikkatimi çekti; “renk değişimi”...
Önce Radikal, şimdi Star, değişimin rengi Türk basınına son yıllarda giren Zaman mavisi.
+++
Silivri’de golf keyfi(!)
Adli Tıp Kurumu; Prof. Dr. Mehmet Haberal için rapor vermiş.. Demiş ki; düz yolda saatte 6.4 km hızla yürüyebilir, kısa mesafe koşabilir, ev işi yapabilir, eşya taşıyabilir, golf, bowling, tenis oynayabilir, dans edebilir..
Ben de diyorum ki hiçbirini yapamaz.. İstese de yapamaz..
Çünkü Silivri’de tutuklu.. Gazete, ’oynayabilir’diye manşet atmış ama nasıl golf oynayacak ki.. Cezaevinde tenis kortu da yok..
Yarın öbür gün sağlığı kötüleşirse; bizi dinlemedi, yürümedi, koşmadı, tenis oynamadı, golfe gitmedi bu yüzden oldu derler mi?
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Darısı öteki eniştelerin başına
Madem Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne ile eşi Özlem Türköne, “Bir dönem Özlem milletvekilliği yapsın, bir dönem de Mümtaz’er” şeklinde özetleyebileceğimiz eşit, adil ve hakkaniyetli bir model geliştirdiler.
Peki bu model neden başka isimler için de geçerli olmasın?
- Mesela... Salih Memecan, bayrağı Nursuna Memecan’dan teslim almak için neyi bekliyor?
- Mesela... Aköz çifti neden bu dönem bu işe başlamıyor?
- Mesela... AK Parti milletvekili Zeynep Dağı, yeni dönemde neden görevi köşe yazarı eşi İhsan Dağı’ya bırakmıyor?
- Mesela... Madem Kemal Unakıtan aday olmayacak, neden Ahsen Yenge olaya dahil olmayı planlamıyor?
Ahmet Hakan / Hürriyet