''İsmini vermeyeyim abi…''

Çocuktan al haberi deyiminin anlamını bulduğu günler…

Gün geçmiyor ki, herhangi bir mecrada gelmekte olanı müjdeleyen ve fakat bunu da içimizi kanatarak, canımızı acıtarak, yüzümüzü kızartarak, her birimizi dibine kadar suçlu, dibine kadar aciz, dibine kadar sorumlu hissettirerek yapan bir çocuk çıkmasın karşımıza;

12-13 yaşında, "çalıyor ama çalışıyor"cu ana-baba kuşağından daha mantıklı, yirmi yıldır teoride her gün kurtarıp da pratikte kurtulması mücadelesine bir tuğla koyamayan yazar-çizer takımından daha gerçekçi ve iyi gözlemci, benim diyen muhalif siyasiden daha etkili hatipler oldular.

Hayat okulunun onur belgeli erken mezunları.

*

Bravo çocuklar.

"Bilmem ne kuşağı" diye etiketlenip de farazi bir alana hapsedilmeden büyüyebilin inşallah!

*

Dün yine o çocuklardan ikisine rastladım sosyal medyada; kaygılarını sıraladılar; geçim, gelecek, eğitim, meslek…

Ve "Silivri"!

Düşünebiliyor musunuz, 12-13 yaşlarında çocuklar, Türkiye''de ifade özgürlüğünün, iktidara muhalefet etmenin, eleştirinin, hür düşüncenin, dahası olanı olduğu gibi anlatmanın önüne örülen o korku duvarını bilmekle kalmayıp, sindirmiş, kendi hayatlarını da o duvarın öte yanına geçmeyecek şekilde tanzime çalışıyorlar.

Ağızlarından çıkan bir tek sakıncalı cümlenin bile, "çocuktur" denmeden, gözlerinin yaşına bakılmadan, büyüklerinin kaderine mahkûm edileceklerine ikna olmuşlar; tedbir alıyorlar:

- İsim vermem abi!

*

"Adını vermeyen bir okur, bir yetkili, bir kaynak" konuşurdu bir zamanlar; artık adını veren çocuklar, adını vermediklerini konuşuyorlar.

*

Neyse ki, tepeden tırnağa eleştirdiğimiz bu sistemin yarattığı bazı konforlar da var;

Çocuklar "Baştaki" diyorlar, "Yukarıdaki" diyorlar, "Yetkili" diyorlar…

Kimse "kim" diye üstelemiyor, "hangisi" merak etmiyor.

Zaten "bir" tane.

Başka yok ki…

İRONİ X 2

Sansürün kaldırılışının yıldönümünde hazırlanan gazetelerin neredeyse yarısı, ana muhalefet partisi liderinin Balıkesir mitingini sansürledi; habere kimi gazetelerde tek cümle bile yer verilmedi.

Aynı gazetelerin köşe yazarlarının, "yok saydıkları", "haberini vermedikleri miting"i uzun uzun eleştirmeleri ise ironiyi katmerledi.

BİR TEKLİFLE "YALAKA" OLURMUŞ!..

Türkiye''de yazan Cem Küçük, oyuncu Birce Akalay''ı, bir kere daha hedef aldığı dünkü yazısında diyor ki;

"Bunlara hükûmete yakın kanallardan, atv''den, Kanal D''den, Star TV''den, TV8''den, TRT''den yüksek ücretle dizi teklifi gelsin anında hükûmet lehine dönerler. Hükûmet yalakalığı yaparlar."

*

Okuyunca, ister istemez "Akalay, herhalde sittinsene bu ekranlarda yer alamadı. Onun öfkesiyle atıp tutuyor" zannına kapılıyor insan.

*

Öyle mi?

*

TRT zaten iktidar olduğu gün itibarıyla hükümetin denetiminde. Geçelim.

Küçük''ün, "hükümete yakın" diye andığı diğer kanallar, ne zaman "hükümete daha da yakın" hale gelmişler; ona bakalım.

atv''nin de içinde bulunduğu grup, 2007''de Çalık Grubu''na, 2013''te de Kalyon''a satılmış.

Star TV, 2011''de Doğuş Grubu''na satılmış.

TV 8, "Cumhurbaşkanı''nı gerçekten çok severim" diyen Acun Ilıcalı''ya 2013''te satılmış. (Öncesindeki sahibi de hükümet karşıtı değil; Mehmet Nazif Günal.)

Kanal D, Demirören''e 2018''de satılmış.

*

Gelelim Birce Akalay''a;

2009''da, TRT 1''de "Alayına İsyan"da başrol oynamış.

Aynı yıl, "hükümete yakın atv"de yayınlanan Kış Masalı''nda oynamış.

2013-2014''te, -ki Gezi protestoları ve artçı tepkilerine denk gelen yıllar-, "hükümete yakın atv"de yayınlanan "Ben Onu Çok Sevdim"de oynamış; a-aa yine başrol!

2014''de, TRT 1''in "Aylin" dizisinde konuk olarak yer almış.

2015-2016''da, "Evli ve Öfkeli" ile yine "hükümete yakın atv" ekranındaymış.

2016-2017''de "hükümete yakın Star TV"nin, "Hayat Bazen Tatlıdır" dizisinin "Hayat"ını oynamış.

2018''de "hükümete yakın atv"de, "Ağlama Anne"de, 2020''de "hükümete yakın Star TV''de "Babil"de rol almış.

2019''da, "hükümete yakın Kanal D"nin yarışması "Benimle Söyle"de jüri kaptanlığı yapmış.

*

Ve bütün bunları yaparken Gezi protestolarına da katılmış.

Gezi''de ölen gençlerin, çocukların acısını da yaşamış, paylaşmış.

Muhalif mesajlar da atmış.

Kadını hedef alan, ağacı, dağı, taşı, kuşu, çiçeği, böceği hedef alan saldırgan dili de kınamış.

Ve son olarak "hepimizin" alım gücünü düşüren, insani koşullarda yaşamasını güçleştiren ekonomik çöküşü de, "Gerekirse simit yeriz" diye normalleştirmeye kalkışmamış.

Demem o ki, bırakın "hükümete yakın kanallardan alacağı bir teklif"le vıcık vıcık bir yağdanlığa dönüşmeyi, "hükümete yakın kanallar"da başrolde oynarken bile "olduğu gibi görünmek"ten geri durmamış.

*

Birce Akalay''ın kariyer-karakter analizi yahut güzellemesi olsun diye yazmadım bunları.

Görün; nasıl da hiçe sayıyorlar aklımızı!

Yazarın Diğer Yazıları