İslâm düşmanlığının farkında mısınız?
Genelde İslâm dinine özelde ise Müslümanlara yönelik dünya çapında bir karalama, kıskaca alma ve sindirme hareketi sürdürülüyor. Bu hareketi aslında İslâm’a yönelik çağdaş bir postmodern Haçlı Seferi olarak nitelendirmek mümkün. ABD’den AB’ye, oradan Rusya’ya kadar dünyanın her tarafında İslâm dini, entelektüel ve siyasi hedef haline getirilmiştir. Dünya çapında İslâm’a yönelik bir savaş açıldığını görmemek için kör olmak yetmez, aynı zamanda ahmak da olmak gerekir.
Son yaşanan birkaç olay bile bu konuda bir fikir sahibi olmak için yeterlidir. Bunlardan bir tanesi Almanya’da Thilo Sarrazin adlı Almanya Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi olan bir şahsın yazdığı kitaptır. Thilo Sarrazin kitabında, Müslümanların artan nüfusunun tehlike olduğunu ve durumun aynen devam etmesi halinde “Almanya’nın kendini yok edeceğini” iddia ediyor. Thilo, 120 yıl içinde Almanya’nın toplam nüfusunun %70’inin göçmenlerden oluşacağını söylüyor. Göçmenlerin “Avrupa değerlerine ve sistemine uyum sağlayamadığı” ve göçmen çocuklarının “suça eğilimli” ve “daha düşük zekâlı” olduğunu savunuyor. İşin daha da vahim yanı, Sarrazin’in Alman kamuoyunda gördüğü destektir. Yapılan bir ankette Almanların %18’inin Sarrazin’in kuracağı bir partiye oy vereceğini ortaya çıkarmasıdır.
İslâm korkusu yaygınlaştırılıyor!
Birkaç yıl önce Musevi asıllı tarihçi Bernard Lewis, Die Welt gazetesine şunları söylemişti: “Avrupalılar geç evleniyor ve yeterli çocukları olmuyor. Halbuki büyük bir göç söz konusu: Almanya’da Türkler, Fransa’da Araplar, İngiltere’de Pakistanlılar var. Onlar erken evlenip çok çocuk yapıyor. Bu gidişle, nihayet 21’inci yüzyılın sonunda Avrupa nüfusunda Müslümanlar çoğunlukta olacak”. Keza Vatikanlı Rahip Gheddo: “Avrupalılar arasında düşük doğum oranları ve Avrupa’ya gelen çok sayıda Müslüman göçmen nedeniyle, bu kıtada birkaç nesil içinde İslâm’ın egemenliğinin mümkün olabileceğini” söyleyerek, bu durumun ciddiye alınmasını istiyor.
İşin daha da vahimi 11 Eylül saldırılarının yapıldığı bölgeye bir İslâm Merkezi kurulmasını destekleyen Newyork Belediye Başkanı Michael Bloomberg’in sözleridir. Bloomberg şunları söylemiştir: “Biz bunu ne kadar tatsız ve itici bulursak bulalım, o kişinin Kur’an yakma hakkı vardır”.
Kurumsal ve örgütsel
İslâm düşmanlığı!
Bu arada İslâm düşmanı olan Hollanda’daki Özgürlük Partisi lideri, “Fitne” filmini yapan Geert Wilders’in, 2001’de saldırıya uğrayan İkiz Kulelerin yakınına inşa edilmesi planlanan camiye karşı düzenlenecek protesto eylemine katılacağı medyaya düşmüş durumdadır. Her şey bundan bir süre önce Danimarka’da İslâm Peygamberini aşağılamak için sahneye konulan “Karikatür krizi” ilgili oyuna benziyor. İslâm düşmanlığı aralıksız sürüyor.
Durumun vahametini artıran şey, İslâm düşmanlığının münferit ya da konjonktürel olmamasıdır. Gerek Avrupa ve gerekse de Amerika’daki İslâm düşmanlığı kurumsal ve örgütseldir. Bu nedenle her şart ve durum altında İslâm düşmanlığı kesintisiz bir biçimde sürdürülmektedir. İslâm düşmanlığını körükleyenlerin ise Yahudi asıllı entelektüeller ile Vatikan olduğu açıktır. Bütün bu gelişmeleri tehlikeli kılan ise İslâm siyaseti güttüğünü sanan sefillerin olanın bitenin farkında olmaması ve halkı da uyutmasıdır.