İslam Dergisi'nin idealist gençlerine şimdi ne oldu?

Ankara’da bir şirketin mescidinde kırık bir daktilo ve bir masayla ‘İslam toplumu yaratmak’ için yola çıkanların YİMPAŞ’lı, Deniz Fener’li, Armada’lı “durmak yok” hikâyesi çark edişlerle dolu

Soner Yalçın’ın adı Deniz Feneri yolsuzluğuna karışan isimlerin geçmişleriyle ilgili derlemesi, “İslami bir toplum” yaratmak idealindekilerin parti kapatmalara, siyasi yasaklara, dibe vuruşlara nasıl teğet geçtiklerini, din kardeşlerine sırtlarını dönmek pahasına kendileri için nasıl hep yeni bir çıkış bulduklarını gösteriyor:
1970’li yılların sonunda Gümüşhaneevi dergáhı ile partinin/MSP’nin arası açılmaya başladı. Şeyh Zahid Kotku, Erbakan’ın “Akıncılar” gibi radikal hareketlere sıcak bakmasına karşı çıktı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sorunu geçici olarak unutturdu.
Darbeden hemen sonra Kotku vefat etti. Prof. Coşan yeni şeyh oldu.(Coşan, Kotku’nun kızı Muhterem ile evliydi)
Erbakan, dergáhta değil akademide yetişen yeni şeyhe “biat” etmedi. 19 Temmuz 1983’te Refah Partisi’ni kurdu.
Prof. Esad Coşan ise, RP’nin kuruluşundan bir buçuk ay sonra “İslam” Dergisi’ni çıkardı.
İslam Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hüseyin Ceylan, Yazı İşleri Müdürü ise Aykut Zahid Akman’dı.
Ceylan ve Akman, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşıydılar. Ankara’da yaşıyorlardı. Şeyhleri Esad Coşan’ın dizinin dibinden ayrılmıyorlardı. Dergi çalışmalarından arta kalan zamanlarda, Prof. Coşan’ın Ankara Demetevler Özelif Sitesi’ndeki “hadis sohbetlerini” organize ediyorlardı.
İslam Dergisi, Ankara’da bir şirketin mescit olarak kullandığı küçük odasında, bir masa, bir eski daktilo ile yayın hayatına başladı.
Darbe günleri nedeniyle biraz ürkek yayın çizgileri vardı. Dünyayı ikiye bölmüşlerdi; Müslümanlar ve káfirler. Avrupa Birliği’ne karşıydılar. Kendilerini, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e yakın görüyorlardı.
İslam Dergisi’nin dış haberler sayfasını kim hazırlıyordu biliyor musunuz; Fehmi Koru!
Dergiye, Zahid Akman’ın ağabeyi Turgut Akman’la evli gazeteci Nuriye Akman da gönüllü destek veriyordu.
İslam Dergisi, ANAP’a yakındı. RP ile arasında gerginlik ise her geçen yıl arttı. RP, İslam Dergisi’nin parti binalarına girişini yasakladı.
İktidar yandaşlığı
eski alışkanlıkları
1990’lı yıllarda RP yükselişe geçti. Artık büyük şehirlerde yeni bir dönem başlamıştı. İstanbul, Ankara gibi şehirleri RP adayları kazanmıştı.
Bu seçim başarısına rağmen İslam Dergisi, Erbakan’a hálá soğuktu.
Ancak...
1984 yılında Şeyh Zahid Kotku’nun adını alacak kadar dergáha bağlı olan Aykut “Zahid” Akman ve Hasan Hüseyin Ceylan gibi isimler Erbakan’a biat ettiler.
O yıllar faaliyete geçmek için hazırlıklar yapan Kanal 7 televizyonunun başına da İslam Dergisi İdari Müdürü Zekeriya Karaman getirildi.
İslam Dergisi’nin yazı işleri kadrosundan Ferman Karaçam da Kanal 7 radyonun başındaydı artık.
Fehmi Koru, İslam Dergisi’nden sonra Erbakan’ın ekibine dahil oldu; Milli Gazete’ye geçti; başyazarı oldu. Sonrası malum...
Bir lokma bir
hırka yetmedi
İslam Dergisi’nden kopanlar ödüllerini hemen aldılar.
Milletvekili oldular. Şirketler kurdular. Belediyelere fuar organizasyonları yaptılar.
YİMPAŞ parasıyla “Politik Araştırmalar Merkezi” kurdular.
ABD’ye bursa gönderildiler. Televizyon yöneticisi oldular.
Büyüdüler... Ünlendiler...
Bu arada, 28 Şubat kararları, Erbakan’ın yıldızını söndürdü.
Ve zamanında Şeyh Esad Coşan’ın dizinin dibinden ayrılıp Erbakan’a biat edenler yine çark ettiler. Recep Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisinin gölgesine girdiler. “Yola devam” ettiler!
Geçmişte karşı çıktıkları her şeyi bu kez kendileri yapıyordu. Popüler dünyanın figürleriydiler artık. Her gün televizyon ekranındaydılar.
450 milyon dolarlık Armada İş Merkezi’nin sahibi oldular!
Diğer şirketleri, işleri, yatırımları, Deniz Feneri’ni yazmaya gerek var mı?
Artık milyon dolarları telaffuz ediyorlardı. Her şey ne kadar kolay ve çabuk oluvermişti!
İnsan sormadan edemiyor: İslam Dergisi günlerini hiç anımsıyorlar mı? O idealist-özverili gençlerin tüm çabaları sadece sınıf atlamak için miydi? “İslam toplumu” kurmak için büyük söz sarf edenler, sadece birkaç yıl içinde nasıl da ufalıvermişlerdi böyle.
* Soner Yalçın / Hürriyet


++++++

Dünürlük iyi geldi
Küçük oğlu Berat (D. 1978), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra ile evli.
Genç yaşta Çalık Holding’in CEO’su oldu.
Sözünü ettiğimiz isim, gazeteci-yazar Sadık Albayrak.
Başbakan Erdoğan ile dünür olduktan sonra bir köşeye çekildi; artık gazetelerde yazmıyor. Konuşmuyor.
Bu muydu yani; iki oğlu önemli bir şirkette CEO olacak; hatta biri Başbakan’ın damadı olacak ve o yazılarıyla rüzgár ekip fırtına biçen Sadık Albayrak kalemini kıracak!
Önceleri AKP’ye sert muhalefet eden Milli Görüşçü isimlerin başında geliyordu.
Sonra kayboldu. Dünürüyle fikir ayrılığı yüzünden mi kalemine kelepçe vurdu?


++++++


Hırsızları savunamadılar
Fener Işığı’nın gözlerini aldığı Emine Şenlikoğlu gibi radikal isimler “kimsenin 5 kuruş çaldığına inanmıyorum” demeyi sürdürürken, Gerçek Hayat dergisine konuşan yandaş medyanın ‘tecrübeli’
isimleri “yolsuzluk çok” itirafına mecbur kaldı. Bakalım ’muhafazakâr kesimin aydınları’nın İslam’ı referans göstererek yaptığı sert uyarıların, iktidarın kılını kıpırdatmasına katkısı olacak mı?


++++++


Parayla saadet
Valiz dolusu götürdüler

Profesör M. Esad Coşan’ın müritlerine Erbakan ile gerginliklerinin nedenini anlattığı konuşmayı dinleyenler için Kayıp Trilyon da, Deniz Feneri de sürpriz olmamıştır.
“Şimdi (Erbakan) birçok insan hesap sormadığı için şımarıyor. Mercedeslere kurulup saltanat sürüyorsun. ‘Bana biat etmeyen kendine din arasın’ diyor. Böyle saçma şey olur mu? Kırk yıldır desteklediğimiz insan. Kardeşlerimizin parasıyla bütçesi kabarmış, şişmiş insan, Almanya’dan valizlerle gelen paralarla zenginleşmiş insan, Suud’dan, Kuveyt’ten gelen paralarla şey yapmış insan. Sen bu tekkenin mensubu değil miydin? Sen “Bizim yolumuz tekke adabıdır” demiyor muydun?”


++++++


BULAÇ : YOLSUZLUK VAR DEDİĞİM İÇİN TEHDİT EDİLDİM
Suçu örtbas ediyoruz
Eğer bizim camiadan birisi yanlış bir şey yapmışsa onun üstünü örtmeye çalışıyoruz. Bu suç teşkil eden fiili örtbas ediyoruz. 1994’ten beri benim müşahede ettiğim şudur belediyelerde ve 2003 seçimlerinden beride merkezi yönetimde bu muhafazakâr mütedeyyin kesimin iktidarda bulunuyor. Maalesef çok sayıda yolsuzluk var. Ben bunu 2006 yılında dile getirmeye çalıştım ve bunu dile getiren insanlar çok ağır baskı altında kaldı. Beni tehdit ettiler hem de bizim camiadan insanlar, ‘Şimdi bunları söylemenin sırası mı?’ diye. Bu deniz feneri olayı hepimize öğretici olmalı. Ben Alman mahkemesi kararını verinceye kadar bu konuda hüküm yürütmemek gerektiğini düşünüyordum. Fakat mahkeme oradaki insanları suçlu buldu. Şimdi Yeni Şafak’ın bazı yazarlarının yaptığı gibi ‘Alman mahkemeleri suiistimal etti, Türkiye’nin iç siyasetine karışıyor, aslında böyle bir şey yok’ demek kimseye inandırıcı gelmiyor. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ artık bunu bırakmamız lazım. Hırsızın savunması olmaz. Çünkü bizim bu ülkede en büyük sermayemiz dürüstlüğümüzdür. Ama bizim kabilendir, bizim camiadandır, bizim siyasi görüştendir, bizim tarikatımızdandır, bizim cemaatimizdendir dersek bu yanlış olur ve Allah mutlaka bir sille vurur. Ben Allah’ın şu anda bize mühlet verdiğini düşünüyorum. Öyle ağır sille yiyeceğiz ki, benim en korktuğum şey.
* Ali Bulaç/Zaman


++++++

İçimizdeki beyinsizler
Allah (cc) kendi adına ve kendi dinini kullanarak ahlaksızca yollara sapanların foyalarını çabuk çıkartır. Kol kırılıp yen içinde kalınca kollar kangren oluyor, çolak kalıyor. Şimdi şu soruyu sormanın tam zamanı: İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin?
* Abdurrahman Dilipak /Vakit

Başörtüsü takmanın ve namaz kılmak dışında İslam şartı yokmuş gibi hava var. Bu mevzuda İslami camiayı yeniden düşünmeye çağırıyorum. Diğerinin hakkına aldırmayanı, yetimin hakkını cebine indireni Allah’ın affetmesi mümkün değildir.
* İhsan Eliaçık/ Gerçek Hayat

“Hepimiz pir u pak”ız demek yerine, “kim olursa olsun yanlış yapanın yanında yer almayız” diyebilseydik, bu kampanya böylesi boyutlara varamazdı.
* Suavi Kemal Yazgıç / Gerçek Hayat


++++++

Günün tavsiyesi
Zahid Akman, hakkındaki tüm iddiaları bir anda sıfıra indirebilmek için yarından tezi yok uçağa atlasın Almanya’ya gitsin. Biz,“Almanya’ya girişimin yasak olduğu yalan” dediğini anımsıyoruz ve kendisine inanıyoruz. Bakalım “çıkması” yasak mı değil mi, bir de onu görelim.
* Oktay Ekşi


++++++

MİNİ YORUM
İnsan duygusal olmaya görsün...
‘Hocanın dediğini yap yaptığını yapma’ felsefesini erken kavramışlar. Tarikat mantığıyla yetişmişler ama ‘biat etmeyi’ değil, ‘biat ettirmeyi’ öğrenmişler. Kendilerinin kime biat edeceğini, “duygusal” iniş çıkışlar borsası belirlemiş hep. Tamamen duygusal nedenlerle Türk basınının çetin cevizi, yengelik mazeretiyle, günün adamına soru boğmacası yapamaz olmuş, kersen kafalı yazar AB’ci kankalarına, şeyhe adaş olup ilk transfer teklifine balıklama atlayanlar fener ışığına tahvillemiş geleceklerini. Bu ‘dinci’ler ne duygusal insanlarmış be kardeşim!
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları