İskender Öksüz’den Mehmet Doğan’a “milliyetçilik” dersi

Bugün için düşüncem, “Eeeeh yeter” deyip, Karar yazarı Mehmet Doğan’ın fişteklemeye çalıştığı “Millet’le ‘ulus’un kavgası”na dalmak ve gelişine, Doğan’ın “millet”ten anladığı şeyin Türk Milleti’nin başına ne büyük fenalıklar, belalar getirdiğini sıralamaktı.

Tam bilgisayarın başına oturup, “Türk’ün, Türklüğün isyanı”nı yazacağım, baktım Prof. Dr. İskender Öksüz hocam döktürmüş zaten lazım olanı.

Hem de Doğan’ın yazdığı gazetede; organik tekzip bir nevi.

***

Doğan, itinayla, hemen her paragrafına, Cumhuriyet’i ve kurucu ideolojisini hedef alan ayrı bir itham gizlemeyi başardığı yazısında, “ulus devlet”in, “Sentetik bir millet ve milliyetçilik meydana getirmek isteyen cumhuriyet yönetiminin” tercihi olduğunu ve “milli” olmadığını savunuyordu.

“Türk kimliği”nin, “Orta Asya Türklüğü” temelinde tanımlanmasına karşı çıkan Doğan, Türkiye’de batı tipi milliyetçilik veya ulusçuluk, organik milliliğe bir alternatif olarak ortaya konulmuş, gücü ele geçiren komitacı unsurlar yeni bir Türk kimliği, yeni bir “ulus” inşa etmek için baskıcı metodlar uygulamışlardır” diyerek adını anmadan Cumhuriyet’i hedef alıyordu.

Doğan’a göre, Türkiye’nin gerçek milliliği “İttihad-ı İslâm” idi; “Osmanlı toplumu, müslümanlar, türkler böye yükselmiş”, “İttihatçılar ve onların varisi olan cumhuriyetçiler” ise “yeniden sentetik milliyetçiliğe, devlet tarafından inşa edilen millet/ulus fikrine dönmüş” ve "milletine düşman, milletinin değerlerine karşı zümrelere bölünük bir ülke tablosu meydana getirmiş”ti.

***

Ve işte bu da Millî devletten sıkıldınız mı? Çağı çoktan mı geçti? O halde kendinize bir manda beğenin” diyen Prof.Dr. Öksüz’ün mini “milliyetçilik” dersi:

Hoş, İskender Öksüz bu satırları Mehmet Doğan’a “cevap” olarak yazmamış ama tam yerine denk gelmiş.

İşte, “ulus” öyleydi, “ulusalcılık” böyleydi, “millet”, “din”di, “şeriat”tı diye geveleye geveye aslen “Cumhuriyet ideoloji”siyle olan sıkıntılarını ve “eski rejim”e özlemlerini dile getirenlere, Öksüz’ün ders niteliğindeki “alternatifleri”:

“Tarihin bize gösterdiği şu: Millî devleti bırakıp başka bir yere göç etmek niyetindeyseniz, tutabileceğiniz iki rota var:

BİR: Ya egemenliği aşiretler, etnisiteler, kabileler, feodal otoriteler arasında bölüşeceksiniz;

Veya daha yumuşak bir tarza, Türklerin 15. asırdan önceki boyların eşitliğine döneceksiniz: Hani Osmanlı’nın başlangıcı için, “Osmanlı, eşitler arasında birinciydi” derler ya… Bu boylar, aşiretler rekabeti düzeni zaman zaman güçlü bir boy veya aşiret etrafında birleşse de bu birleşme ancak birkaç nesil sürüyor. Sonra hâkimiyet başka bir güçlüye geçiyor. Bu düzene isterseniz “fetret ~ anarşi” diyelim.

İKİ: Yahut da bir imparatorluğun emir-kumandasına gireceksiniz. Adı ister imparatorluk olsun ister AB veya Yeni Dünya Düzeni veya başka bir şey. Ama millî egemenlikten vaz geçeceksiniz.

Ya anarşi ya imparatorluk. Seçenekler bunlar.

Yukardakilerin ikisi birden de olabilir. Önce bölünürsünüz… Sonra parçalarınızı toplarlar.”

***

İskender Hoca’nın altını kalın kalın çizdiği gibi, “Milliyetçilik Osmanlı İmparatorluğu için ve bütün imparatorluklar için bölücüydü ama aynı milliyetçilik Almanya ve İtalya için birleştiriciydi. Bunların parça bölük şehir devletleri, feodal siyasî devletçikleri, kontlar, dükler, prenslikler, milliyetçilik sayesinde, millî egemenlik anlayışı sayesinde, millet devletler hâlinde birleşti.”

Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluk olmadığına göre, yahut bütün eyaletleştirme, federatifleştirme, özerkleştirme çabalarına rağmen hâlâ “üniter” olduğuna göre, nasıl bölebilir ki “milliyetçilik”, “milli bir devleti”

Yazarın Diğer Yazıları