İşin içinde iş var...
“Bu ortamda dahi dinlenebiliyorlarsa, devleti yönetenlerin saflığın da ötesinde aptal olmaları lazım”
Geleneği bozmuyor ve Ankara’ya dönmeden önceki son molasını Pozantı’da veriyor MHP lideri. Ve yine gelenek olduğu üzere, kendisi için özel olarak hazırlanan halka tatlısından yiyor, nazara karşı yakılan üzerklik otunun üzerinden atlıyor. Gece yarısı, yorgunluğumuz tavan yapmış ama seçime iki kala “son mesajları” almadan olmaz.
Savaş mı çıkaracaklar
Sıcak konu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler arasında geçtiği iddia edilen ve Suriye ile savaş planı olduğu öne sürülen “çok gizli” görüşmenin sızdırılması.
Oldukça “ihtiyatlı” MHP lideri. Önce “seyahatler dolayısıyla ayrıntılı inceleyemediği için konuşmasının yanlış olacağını” belirtip, “Suriye politikasında üstlendikleri rol gereği, savaş çıkarmak gibi düşünceleri mi var” demekle yetiniyor. Ama sonra, cevap vermek istememesinin asıl nedenini açıklıyor:
“İhtiyaç halinde mahkeme kararıyla dinlemeler olabilir. Bu her devlette var. Ama hükümet, bazı olaylarla muhatap olmuşsa, bunların doğruluk payı yüksekse, bunu sulandırabilmek için yeni tapeler ileri sürdüğü zaman; hangisi gerçek? Bu iş oraya gidiyor gibi geliyor bana. Satranç gibi. Sen bir hamle yapıyorsun. Onun tesirini azaltabilmek için birisi de başka bir şey ortaya koyuyor. AKP’nin payı, Erdoğan’ın payı, servislerin payı veya karşısındakiler kimse, bilmiyoruz... Sabırlı, ihtiyatlı olmak lazım. Bu konularda bilgi olmadan tahmine dayalı yorum yaparsan, bir gün gelir seni de bulur. Her gün yeni bir olay, yeni bir kaset... Son kayıtta biri Dışişleri Bakanı, biri Müsteşar; bulundukları yerde musluk açsalar dinlenemezler... Ama dinleniyor. Ya da veriliyor. O zaman devleti yönetenlerin çok saf, saflığın ötesinde aptal olması lazım...”
Türkiye açısından çok feci...
İşin içinde iş olması ihtimaline karşı, kimsenin değirmenine su taşımamak için Bilal Erdoğan’la ilgili bir iki tanesi dışında tapeler konusuna hiç girmediklerini hatırlatıyor:
“Sonuçta bunun ne kadarı doğru, ne kadarı servis işidir, ne kadarı başka bir amaçla kullanılıyor bilemiyoruz...”
Peki ya “satranç hamlesi” değilse, bu derece üst düzey isimler, hem de en çok tedbir almaları gereken dönemde dinlenebilmişse...
“O zaman Türkiye açısından çok feci bir durum” oluyor MHP liderinin cevabı; “Türkiye’de kurumların, görüşmelerin gizliliği dosya ve zarfların üzerine kırmızı boyayla yazılan ‘gizlidir’den ibaret demektir. Bunu bütün siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, devleti yönetenler düşünmeli. Bu dinlemeler ne maksatla yapılıyor, bilgiler nereye akıyor, ne zaman kullanılıyor?”
Devletsen ayıklayacaksın
Bahçeli, RTÜK’ün koyduğu yayın yasağına da karşı:
“Serbest bırakacaksın, yasakla olmaz bu...”
Mevzu bahis “yasaklar”a geldi madem, “twitter kuşu”nu da anmalı:
“Bu konuları bir, devlet güvenliği açısından, iki, özgürlük açısından yorumlayacaksın. Tweet atıyor, facebook’a bakıyor, bırak sabaha kadar türkü mü çığıracak, ne yapacaksa yapsın. Adamın özgürlüğünü niye kısıtlıyorsun? Ama bu teknoloji, devletin milli güvenliğine karşı kullanılıyorsa o zaman önlemek lazım. Bunların hangisi özgürlük kapsamı içindedir, hangisi milli güvenlik, hangisi de organize suç örgütü? Devletsin sen, tabii ki bu konularda dikkatli olacaksın, takipçi olacaksın, Türkiye’ye zarar veren noktaları ayıklayabilme kabiliyetin olacak. Erdoğan’ın yanlışı, bunları kategorize etmemesi...”
“MHP bir şey yapmıyor” diyenlere sert cevap:
30 Mart’ta göstereceğim ne yapıp, yapmadığımızı!
Seçim meydanları “ayakkabı kutusu”nun gölgesinde kaldı ama Bahçeli’ye göre Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike başka:
“Kürdistan!”
Resimli roman gibi çizeceğim...
BDP’nin alan çalışmasını aksatmadan sürdürdüğünün altını çizen Bahçeli medyadan yakınıyor:
“Bu büyük tuzak topluma anlatılmıyor. Biz anlatmaya çalışıyoruz, konuşmalarımızda bunlar paragraf paragraf verildi fakat yayınlanmadı. MHP’yle ilgili ’bunlar bir şey yapmıyor’diyorlar. Ayın 30’unda görüşeceğiz o kardeşlerimizle. Ne yapıp yapmadığımızı bir anlatacağız. Resimli roman gibi çizeceğim onlara.”
Kürdistan’dan vazgeçse İmralı’da çürürdü
30 Mart’tan sonra yaşanabilecekleri sıralarken tekrar tekrar altını çiziyor:
“PKK diyor ki, ’Biz bağımsız bir Kürt devleti kuracağız.’Soru şu: Bundan vaz mı geçtiler? Böyle bir mutabakat mı oldu; ’Biz bağımsız yapıda olmak istemiyoruz, bize özerklik kafi geliyor’mu diyorlar? Yoksa ’Dün bölücü terördük, bugün siyasallaştık, meclisteyiz. Yolumuzu alıyoruz...’mu diyorlar? Önce özerklik, sonra federal sistem, sonra da bağımsızlık stratejisinin parçası olarak mı görüyorlar? Alın Nagehan bilmem neyi, bir başkasını, hâlâ diyor ki ’Bunlar özgürlük meselesi’. Ama adam özgürlük demiyor ki, ’Ben bağımsız devlet kuracağım’diyor. O kararlılığı olmasa İmralı’da çürürdü kendi kendine...
Oslo, İmralı, Ankara, Kandil’e kadar yaptıkları görüşmelerde, ’demokratik özerklik’diye Öcalan’ın çizdiği rota var. O kapsam içinde ilerliyorlar. Self determinasyon denilen olayın sosyolojik ve siyasi zemini oluştu. Kürtçe propaganda yapıyorsun, afiş asıyorsun, beşinci paketle ikinci dil serbest, köy isimleri değişti...”
HDP süzgeç rolünde
Bu senaryoda HDP’nin işlevine özellikle dikkat çekiyor MHP lideri:
“30 Mart’ta, 2014’ü özerklik yılı ilan edeceğiz diyorlar. Niye 30 Mart? HDP niye kuruldu? Muğla’nın x ilçesinde niye teşkilatlanıyor? Orada aldığı oy neyle eşdeğer olacak? Muğla’da diyelim 500 oy çıktı HDP’ye. Onun yorumu farklı, BDP’ninki farklı. HDP oradaki süzgeç. Muhtelif unsurlarla beraber Batı’da ne kadarı var? Adam Didim’de yaşıyor, denizin kenarında bir lokanta sahibi olmuş; dağda yaşayanla arasındaki farkı koymakta korkuyor. Onları süzecek veya meşgul edecek bir kuruluş... Ama esas çalışma alanı 8 milyon nüfusa, 144 bin kilometrekare toprağa sahip Güneydoğu... Orada 15 kantonlu bir Kuzey Kürdistan özerk yönetimi oluşturmak.”
“Urfa stratejisi” ne anlama geliyor?
Bahçeli Büyükşehir Yasası sırasındaki itirazlarını hatırlatarak, ’bölünmenin yasal zeminiydi’diyor:
“Büyükşehri yaparken, tuzak dedik. Bu bizim her şeyden şüphe etmemizle ilgili değil. Satranç oynuyorsan, kale yerine başka bir taşı sürmenin bir manası olmalı. Urfa’da niye hiç alakası olmayan bir valiyle, Diyarbakır Belediye Başkanı’nın yarışmasından elde edilen nedir? Belediye Başkanlığı mı? Alabiliyorsa alsın. Alamıyorsa, Baydemir’in aldığı oy, onların siyasi yönden nüfusu anlamını taşır. Diyecek ki ben bu bölgede şu kadar nüfusa sahibim. Egemenlik hakkı almak için toprak ile nüfusu üst üste getirecek.”
Beşir Atalay’ı duyan var mı?
Ali Fuat Yılmazer’in MİT’i hedef göstererek yönelttiği benzer suçlamalar hatırlatıldığında ’psikolojik operasyon’uyarısı yapıyor:
“Hiçbirisini ciddiye almıyorum. Bunlar kontrollü istikrarsızlığın elemanlarıdır. Diyorlar ki, sen şu alanı işleyeceksin, sen bu alanı işleyeceksin. Ama alt zeminde başka bir şeyler oluyor. Benim dikkat çekmek istediğim konu o alt zeminde olanları fark etmek. 30 Mart’tan sonra nasıl gelişmeler olacak; beni düşündüren o. 15 ilde yapılan çalışmaların sonucu ne olacak, nasıl yorumlanacak. Bu arada Beşir Atalay hiç konuşuyor mu?”
Öcalan’ı başbakan mı yapacaksın?
Atalay’ın ’O kadar mesafeden sonra geri dönüş olmaz’yaklaşımına karşılık “Ne demek geri dönülmez. Öyle değil işte... En son söz farklı söylenir” diyen Bahçeli, Öcalan’a atfedilen “üçüncü adamlığa” eş makamın “Başbakanlık” olduğuna dikkat çekiyor:
“Sen üçüncü adam olacaksın’demiş. Cumhurbaşkanı 1, Meclis Başkanı 2, Başbakan 3... O zaman Öcalan’a üçüncü adam rolünü vermekle ne kast edilir? Paralel devlet çok güzel seçilmiş bir kavram. Öcalan’ın inşa ettiği, Recep Tayyip Erdoğan’ın da rıza gösterdiği bir devlet var. Bunlar kesişmiyor; paraleller...”
Kırım referandumunun Güneydoğu’daki olası etkileri konusunda da uyarıda bulundu Bahçeli:
“Siyaset yapılırken bazı çevrelere hoş görünmek için şu şöyle olsun, bu böyle olsun denmez. Orada yap, buna yapma olur mu? Uluslararası alanı nasıl ikna edeceksiniz? Onun için dikkat etmek lazım...”
Her belediyede bir balkon var
Kendisi kürsüden söyleyeceğini söyledi. Ya meydanlar; onlar Bahçeli’ye ne dedi?
“Halkın mesajı çok net: Sevgi öfkeye dönüşmüş. Akılları varsa bu öfkeyi indirmeleri lazım. Yoksa patlama olur. Bu görülüyor. Konuşurken hissediyorsunuz. Siz, kürsüde bir şeyler anlatıyorsunuz. Onu dinlemiyor. ‘Hırsız var’ diyor. Ayakkabı kutusunu çıkarıyor. Hem hukukun üstünlüğünden söz edip hem de yargının söylemesi gerekeni sen söylersen kendi kendinle çelişkiye düşersin. Onun için zaman zaman ‘sen hakim misin’ diye uyardıklarımız oldu. Yoksa orada atılan sloganları siyaseten istismar etmek isteseniz size çok malzeme veriyor ama doğru değil.”
Ufukta bir balkon konuşması var mı? Esprili oluyor cevabı:
“Her belediyede balkon var.”
Eskisi kadar bağırmıyorum
Peki MHP ne yapar?
“Bizden rakam istiyorlar; kendi kafamızda bir şeyler var tabii ama asıl hedefimiz oyumuzu en çoklaştırma. Seçim akşamı göreceğiz...”
Erdoğan’ın “helyum lobisi”ne bağlanan ses kısılmasına da geliyor söz. Bu seçimde Bahçeli sesini nasıl korudu acaba?
“Pastiller alıyoruz. Bazı arkadaşlarımız tavsiyelerde bulunuyor... Suvs... Biraz da eskisi kadar bağırmıyoruz...”
Suikast araçları kozmik odada kaldı
Ve “suikast” iddiaları:
“Bu eskiden beri söylenir. Bülent Arınç’ın suikast olayı netleşti mi? Tüm suikastçılar, suikast araçlarını kozmik odada unutmuşlar! Sahi o hakim de terfiler arasında var mı acaba?”
Yeşil bayrak avı
MHP mitinglerinin en renkli görüntülerindendi; teşkilat mensupları alanlarda “yeşil bayrak” uçurtmadı. Niye diye sorduk Bahçeli’ye;
“Osmanlı’da sancak olarak yeri var. Mehteran kullanabilir. Oraya uyar. Ama bizim parti bayrağımız kırmızı üzerine beyaz üç hilal. Bazı arkadaşlarımız herkes kırmızı benimki farklı olsun diye, alıp sallıyorlar. Siyasi simgemiz değil, mitingde ne işi var. Yasakladım.”