Işıklı gelecek demokrasidir
Memleketimizde ağır bir karamsarlık havası var. Hemen çoğunlukta aynı soru: "Memleket nereye gidiyor?" İşsizlik toplumun sırtında her gün ağırlaşan bir yük olmuş. 16 milyon yoksulu olan bir ülke 3 milyon mülteciyi besliyor. Dünyanın yaşamakta olduğu ekonomik krizden nasibimize düşenden fazlasını almış durumdayız. Sanayi ve ticaret geriliyor. Turizm bu yıl geçen yıllara göre %30 azalan turist sayısıyla kapanmış. İnşaat sektörünün dışında hemen hiç bir iş kolunda ümit ve heyecan yok. Memleket her gün Sayın Cumhurbaşkanının yeni bir askeri taarruz hedefini öğreniyor. Ne için? Nereye? Ne maksatla girdiğimizi/gireceğimizi, gittiğimizi bilmiyoruz. Ancak bilmemiz gereken bir acı gerçek var. "Savaş yığınak hattında kaybedilir." Suriye'ye girdiğimizden beri kazanan Barzani'nin etrafındaki Kürtler. Kaybeden ise biziz. Türkmen varlığıdır. İşin başında Kerkük, Musul ve Telafer'de yaşayan Türk varlığını düşünüp tedbir almadık. İyi eğitilmiş güçlü ordularla onları bulundukları yerde caydırıcı gücümüzle korumamız mümkündü. Biz bunu yapmadık.
Yanlış ve sınırlarını aşan uygulama
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çarklar tersine dönmeye başladı. Ancak büyük kahır ve çileler pahasına... Askeri liseler kapatıldı. 676 sayılı KHK ile Harp Okullarına öğrenci alınacak. Askeri hastaneler sivillere devredildi. Kendi bünyesindeki maceraperestlerin darbe teşebbüsünü önleyen silahlı kuvvetler akıl almaz bir mantıkla cezalandırıldı. Gariptir en ağır zulmü şimdi de Hava Kuvvetleri görüyor. Cumhuriyet Anayasa hakimiyetine dayanıyordu. Bugün memleketimizin aklı başında çok değerli kadroları, Türkiye'de yeni bir rejim inşasının hız kazandığını ifade ediyor. Bu rejimin dayanakları devlet hayatında dinin ağırlığının artması, otoritenin yoğunlaşması ve rejimin kudret sahiplerinin elinde yeni bir piyasa düzeninin oluşmasıdır. Darbe girişimi nedeniyle ilan edilen OHAL, yanlış ve sınırlarını aşan uygulamalarla hem Anayasa hem de parlamenter rejimi askıya alır hale geliyor.
Ekonomide liberal, toplum hayatında dindar ve siyaset alanında gücünü dindarlıktan alan otoriter bir rejim özlemi söz konusudur. "Gücün tek bir merkezde yani mutlak yetkilerle donatılmış başkanda olduğu, kuvvetler ayrılığının son bulduğu, yürütmenin hem yasamayı hem yargıyı kontrol ettiği fiilî bir parti devleti rejiminin gayretlerin hedefi olduğu" şeklindeki yorumlar yaygınlaşıyor.
Türkiye'nin dış gelişmeler sebebiyle kamp değiştireceği iddiaları yayılıyor. Bunu şimdilik mümkün görmüyorum. AB aday üyeliği, NATO üyeliği, IMF ile ve Dünya Bankası'yla kurulu ilişkiler, göz önüne alınırsa Türkiye bütünüyle kapitalist sistemin içine gömülü durumdadır.
Bu çizgide komplo teorilerinin hızla Türkiye gündemini işgal ettiğini görüyoruz. Komplo teorileri fazla düşünmeyi gerektirmez, analitik çözümler yapılmasına ihtiyaç duymaz, gerçeği görmenizi gerektirmez. Bir başka ifadeyle içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların, yoksulluğun, sefaletin kaynağını araştırmamızı engeller. Çünkü komplo teorileri düşünce ve pratikte kolaycı yaklaşımlar sunar.
Mesele; güven, huzur, iş, ekmek...
Cumhuriyetin kuruluş iradesi laik, bağımsız, her türlü emperyalizme karşı sosyal siyaset ve sosyal adaleti esas alan gelişmeci, çağdaş bir zihniyeti ülkede hakim kılmayı amaç edinmiştir. Aziz Atatürk'e "Hanedanınızı kurunuz Şeyh-ül İslam olunuz" teklifleri ısrarla yapıldığı zaman O, hepsini reddetmiştir. "Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti" diyerek yeni rejimi kişisel ihtirasların üstüne çıkarmıştır. "En büyük iftiharım Türk yaratılmamdır" diyen bu büyük insan "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır" diyerek kendisinin her türlü putlaştırılmasına karşı çıkmıştır.
Şu an Türkiye'nin bir Başkanlık meselesi yok. Temel meselelerimiz; güven, huzur, iş, ekmektir. Bütün bunların önüne bir şal gerilmiş, memleket Başkanlık sistemini tartışmaktan öte hiç bir işi görüşemez hale gelmiştir.
Türkiye ülke içinde terör, Güneydoğu sınırını güvenliğe kavuşturmak amacıyla sınır ötesi askeri harekat ve ağırlaşan sosyal, ekonomik şartlarla boğuşma durumundadır. Bunların çözümü millî birliği sağlayacak millî bütünlüğü güçlendirecek diyalog ve karşılıklı sevgi ve saygıyla mümkündür. Demokrasinin gücü ve zaafı buradadır.
Darbe girişiminin cumhuriyetimizi, demokrasimizi hedef aldığı konusunda bütün vatanseverler hemfikiriz. Ancak darbelere karşı en etkili mücadele onların yok etmek istediği cumhuriyetin ve demokrasinin değerlerine sonuna kadar bağlı olmakla, Anayasa ve hukuk kurallarının içinde kalmaya itina etmekle verilir. İntikam, öfke gibi duygular devlet yönetiminde yer alamaz. Demokratik bir hukuk devletinde her zaman hukuk ve akıl hakim olmak durumundadır.