İşgalin tehdidi büyüyor...
Orta Doğu'da bitmeyen savaşların dehşet verici iki yüzü var; biri rant, biri eziyet...
Ranta dayalı kirli savaş emperyalizmin bölgesel çıkarlarına hizmet ediyor ve ezilenlerle ezenler arasındaki bu savaşta, bir yandan petrol yağmacılığı sürerken, bir yandan da işgal esaretinin ortasında ezilen savunmasız, çaresiz ve masum insanların sayısı artıyor...
ABD Başkanı Trump'ın geçtiğimiz aylarda, "Beni Suriye'deki petrol ilgilendiriyor" diye itiraf ettiği Arap Baharı, yağmacılığı Orta Doğu'da, Körfez Savaşı'ndan bu yana yaşanan kaosun ardındaki çıkarlara katkı sunuyor...
Irak'ın işgal edilerek Saddam'ın asılması nasıl emperyalistlerin petrol açlığına hizmet ettiyse, Kaddafi'nin Libyası'nın, Kuzey Afrika'nın en büyük yeraltı enerji kaynakları uğruna karıştırılması da aynı beklentilere dayanıyor...
Bu köşede defalarca vurguladığımız gibi; Türkiye başta olmak üzere, Irak, Libya ve Suriye'nin yanıbaşındaki ülkeler, ABD'nin, Avrupa'nın ve diğer işgalci stratejilerin kurbanı oldular...
Çünkü petrolü Amerika ve Avrupa paylaşırken, dayatılan kirli savaşın olumsuz yansımalarında en çok zararı bazı Orta Doğu ülkeleriyle en başta da Türkiye görmeye devam ediyor...
Kimi kaynakların 100 milyar dolar diye açıkladığı Suriye kaosunun zararı her geçen gün artarken, ortada yine savaş var...
Bu kez hedef İdlib... Bir taraftan aşiretler, bir taraftan terör örgütleri, bir yandan Suriye, diğer yandan İran, Rusya ve Türkiye'nin de içinde debelendiği kargaşa ne yazık ki büyüyor... Hem de Türkiye'nin, iki hafta içinde 15 şehit vermesi pahasına...
İdlib'de egemen olmaya çalışan ABD ile Rus askerlerinin, zırhlı araçlarını birbirlerinin üzerine sürdüğü bir dönemde, Türkiye ile Moskova arasında da gerginlik büyürken, İdlib'ten sonra Esad'ın Halep'i yeniden kontrol altına alma çabaları Suriye'nin bu önemli kentinin çevresinde yeni bir ateş yaktı...
9 yıldır süren Suriye iç savaşını kışkırtma çabalarının yeni versiyonlarıyla, sınırımızın yanıbaşındaki ateşi körüklemekten ileri gidilmezken, yazının başında dikkat çektiğimiz "insan" unsurunun çevresinde de iki yüzlü bir sömürü ve dayatma sürüyor...
Sığınmacı baskısı zirvede...
Suriye kargaşasının sosyo-ekonomik, politik ve askeri yansımalarını Türkiye bir esaret olarak çekti dedik ya; işte bu kapsamda, resmi rakamlara göre sayıları üç buçuk milyonu aşan, kimi kaynaklara göre de (gayri resmi olarak en az 5 milyon) sığınmacının barındığı Türkiye yeni bir göç dalgasının tehdidi altında...
Çünkü Halep-İdlib hattındaki gerginlik yeni bir sığınmacı akınını gündeme getirdi...
Haberlere ve görüntülere bakılırsa, sınırımızın yakınında yüz binlerce Suriyeli, kışkırtılan savaşın yeni cephelerinden canlarını kurtarmak için Türkiye sınırını aşmaya çalışıyor...
Alman yardım kuruluşu Welthungerhilfe'ye göre, İdlib'de 1 Aralık-29 Ocak tarihleri arasında toplam 520 bin kişi yerlerinden edilmiş... Bunların çoğu ise Türkiye sınırına ilerliyormuş...
Birleşmiş Millletler verilerine göre, Suriye'den kaçmak zorunda kalan sivillerin sayısı en yüksek seviyeye ulaşmış...
İşte yabancı medyaya yansıdı; Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) yetkilisi Jens Laerke ile ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Aralık ayından bu yana yaklaşık 700 bin sivilin evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirtmişler...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasına göre de, 1 milyon kişi Türkiye sınırlarına doğru hareket ediyormuş...
Avrupa ve Amerika nasılsa uzak ya, Orta Doğu'nun diğer ülkeleri Irak, Libya ve İran'da karmaşa sürüyor ya, sanki Türkiye çok huzurlu, refah içinde bir ülkeymiş gibi, bu yeni göç dalgasının da tek hedefi Anadolu...
Baksanıza; Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Türkiye'ye Suriye'den daha fazla sığınmacı kabul etmesi için çağrıda bulunmuş!!!
Yeni sığınmacı dalgası ile ilgili baskılar yoğunlaşırken, Alman medya kuruluşu DW'ye konuşan İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır ise
Türkiye'nin İdlib'den olası bir mülteci akınını artık tek başına göğüsleyemeyeceğine dikkat çekmiş.
Türkiye niçin eziliyor?..
Evet; ABD ve müttefikleri Arap Baharı kışkırtıcılığı ile iç savaşa sürüklenen Orta Doğu'da petrol rantı ile uğraşırken, Türkiye sanki tüm sıkıntıların sebebiymiş gibi sosyo- ekonomik, politik ve askeri eziyet çekmeye devam ediyor...
Bu sırada sığınmacıların Avrupa'ya açılan kapı olarak kullandıkları Yunanistan ise bir yandan yeni sığınmacıların girişini engellemek için önlemleri artırırken, diğer yandan kamplara gelen Suriyelileri gruplar halinde Türkiye'ye iade etmeye devam ediyor...
Çünkü Yunan Adaları'nda bulunan kamplarda yaşayan sığınmacıların sayısı 40 bini geçince Yunan hükümeti çok öfkelenmiş...
1 Ocak'tan itibaren sığınmacıları Türkiye'ye daha hızlı iade etmeye başlayan Atina yönetimi, Türkiye üzerinden mülteci akınını engellemek için denetimi de sıkılaştırıyormuş... Yunanistan geçişleri önlemek üzere 1200 yeni sınır polisi görevlendirmiş...
Evet; Orta Doğu'da bitmeyen savaşların dehşet verici iki yüzünün rant ve eziyet olduğuna dikkat çektik ya; işte bu çelişki, uçurum ve paradoksun sarsıcı yansımaları nedense (!) Türkiye'yi ezmeye devam ediyor...
AKP ve yandaş medyası, Suriye devleti sanki Türkiye'de bir yerleri işgal etmiş gibi savaş çığırtkanlığı ile İdlib ve Halep'i gerekçe göstererek, Esad rejiminin yıkılması çağrısı yaparken, aklı selim düşünebilecek hiç kimse şu soruları soramıyor;
- Suriye iç savaşından kaçan dinci teröristler ve IŞİD cellatları Türkiye içerisinde cirit atarken,
- Suriye'de devlet peşindeki PKK etkinlik alanını genişletmeye çalışırken,
- ABD ve müttefikleri, Irak ve Libya'dan sonra biraz daha petrol açgözlülüğü için savaşın büyümesini kışkırtırken,
- Türkiye; tüm bu rant kavgası içerisinde her geçen gün daha fazla kaybederken,
AKP iktidarı, Arap Baharı tuzağının içerisinde hangi görevi-niçin üstleniyor, bu kadar eziyeti neden çekiyor ve ülkemiz ne uğruna, giderek daha çok batağa saplanıyor?..
Kim yanıt verecek acaba bu sorulara?..