İşgal nasıl önlenir?
Galatasaray’ın Avustralyalı oyuncusu Harry Kewell, “Evim bir caminin yanında” diyor ve ilave ediyor:
“-Bütün camileri nefes kesici buluyorum. Ezan sesi bana huzur veriyor. Dua etmek beni sakinleştiriyor.”
Avustralyalı Kewell’ın bu sözleri beni tâ 1989’a götürdü. Şu anda AKP’nin en etkili isimlerinden biri olan bir milletvekili ile o dönemde çıkaracağımız haftalık bir dergi için işyeri arıyorduk. Yolumuz Kocatepe Camii’nin çevresine düştü. Penceresine “Satılık” ilânı yapıştırılmış bir kapının zilini çaldık. Bizi ağzında pipo ile karşılayan ev sahibi idi. Alışkanlık gereği ayakkabılarımızı çıkarmak üzereyken, buna gerek olmadığını söyledi. Burası şahsın işyeri değil, eviydi. Doğrusunu söylemek gerekirse bizim işimizi görecek niteliklere de sahipti, söz döndü dolaştı, evin niçin satılığa çıkartıldığına geldi.
Beyefendinin verdiği cevap hâlâ kulaklarımdadır:
“- Evimden hiçbir şikâyetim yok. Beni rahatsız eden, ezan sesidir!”
Hıristiyan Kewell’a huzur veren camiler ve ezan sesi nüfus cüzdanının “Dini” bölümünde “İslâm” yazan Türk vatandaşına niye rahatsızlık verebilir?
Bu konuda çok şey söylenebilir.
Ama mesele tek kelimeyle özetlenmek istendiğinde işte o kelimenin adı “önyargı” olur, başka bir şey olmaz. Belli ki Galatasaray’da top oynamak için Türkiye’ye gelen ve bir caminin yanında ev kiralayan Kewell’ın hayatı, İslâm dini hakkında olumsuz yargılara saplanacak mahallelere uğramamış ve belli ki, kimliğinde “İslâm” yazan Türk vatandaşının çocukluğu da kara sakallı, sarı ve seyrek dişli imam karikatürleri yayımlayan mizah dergileri okumak, gençliği, bir Siyonizm ürünü olan Komünizm bataklıklarında debelenmekle geçmiş, orta yaşlılığında da, her şey laiklikten ibaret hale gelivermişti..
Şu günlerde zaman zaman depreşen bir hastalık yeniden nüksetmeye başladı, o da, “Türkçe ibadet” tir. Adamın ne apdeste ne namazla ilgisi vardır, ama “Türkçe ibadet” yahut “Türkçe ezan” diye tutturur. Nitekim büyük bir gazetenin bir yazarı da bu minvalde şeyler çiziktirdi. Kardeşim sen namazını istediğin, içini rahatlatacak dilde okuyacağın ayetlerle kıl, sana karışan mı var? Yok. Peki sen niye Kur’an diliyle yapılan ibadet ve namaz çağrısına müdahale ediyorsun?
Sahi niye?
Sözün burasına bir virgül atıyor başka bir konuya geçiyoruz.
Pazar günü İstanbul’da yüz binlerce kişi yağmur ve soğuğa aldırmadan, Siyonizm’in Gazze’de döktüğü kanları telin eden muhteşem bir miting gerçekleştirdi. Aynı saatlerde Diyarbakır’da da 50 bin kişi aynı amaç için meydanları doldurmuş, “Kahrolsun Siyonizm” diye haykırıyordu.
Böyle bir Türkiye’de siz tutar ibadet dilini ve ezanı Türkçeleştirirseniz başkaları da önce “Türkler dinden çıktı” propagandası yapar, sonra da, “Sizin de Kürtçe ibadet hakkınız” havucu uzatır. Sen o saatten sonra Türkiye’yi bir arada tutabilir misin?
İnsan ister istemez kuşkulanıyor:
“- Yoksa niyet bu mu?”
Denecektir ki, Arap kültürünün etkisinden kurtulma, falan, filan.. İyi de beyefendi senin Yahudi kültüründen, İngiliz, Alman, Fransız kültüründen, mason kültüründen niye şikâyetin yok? 22 milyon kilometrekarelik Osmanlı’yı onlar dağıtmadı mı? Anadolu’yu o kültürün insanları işgal edip, hamile annelerimizin karnını onlar süngülemedi mi? Ve hâlâ onlar değil mi sana Sevr’i allayıp pullayıp yutturmak, olmamış bir Ermeni soykırımını dayatmak isteyenler? Onlar değil mi Türk-Kürt, onlar değil mi, Alevi-Sünni kavgası hortlatmak isteyenler ve onlar değil miydi Sağ-Sol çatışması ile bu toprakları kardeş kanının döküldüğü bir göle çevirenler?
Onlar değil miydi Bosna’da Müslüman safarisine çıkan ve şu günlerde onlar değil mi Gazze’yi Müslümanlar için bir “avlak” haline getirenler?
Dememiz şu...
Bu topraklarda son zamanlarda olumlu bir gelişme varsa, o da, sağcısı solcusuyla vatanın her türlü işgalden kurtarılması için oluşan fikir birliği, bir bakıma Kuvayı Milliye ruhudur. Bu güzel niyet ve iyi duygunun millet tarafından sahiplenilerek zaferle sonuçlanabilmesi için zihinlerin müstevli kültürlerin işgalinden kurtarılması, sırtların değil, gönül ve yüzlerin milletin değerlerine dönmesi gerekmez mi?