İşbirlikçilerin CHP’yi yönlendirme gayretleri
CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nun gelmesi, AB’ci ve ABD’ci ekibi hem kaygılandırdı hem de heyecanlandırdı. CHP’deki değişimin ürettiği sinerji ve ivme iktidar getirebilir mi sorusu, bu ekibin bilinç altını giderek rahatsız etmeye başladı. Çünkü onlar sekiz yıllık AKP iktidarı sürecinde kurdukları ilişkilerin geleceğinin buna bağlı olduğunu çok iyi biliyorlar. Her ihtimale karşı bu nedenle CHP’nin AKP’leşmesi hatta DTP’leşmesi için öneri üzerine öneri geliştirmeye başladılar. İktidara endeksli bu kalemler bir yandan CHP’yi yanlış yapmaya zorlarken, diğer yandan da kamuoyuna “umutlanmayın, bu CHP adam olmaz” türünden bir yargıyı yerleştirmeye çalışmaktadırlar.
Yeni bir şey yok!
Bu nedenle CHP’de değişen bir şey olmadığını, dolayısıyla seçmenin yeni bir heyecan duyması için de bir neden bulunmadığını vurgulamaya başladılar. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun kurultayda
yaptığı konuşmaya üç boyutlu bir anlam yüklediler: Birincisi Kılıçdaroğu’nun kimlik üzerine vurgu yapmamasını, sosyal ve ekonomik konuları gündeme almasını “motor eski, kaporta yeni” olarak değerlendirdiler. Kimlik taleplerinin ekonomik politikalar kadar önemli olduğunu söyleyerek Kılıçdaroğlu’nu adeta kimlik kışkırtıcılığı yapmadığından dolayı eleştirdiler.
Ulusal ile küresel!
CHP’nin yeni genel başkanının konuşmasının eleştirilen diğer bir boyutu ise konuşmada “ulusal vardı, küresel yoktu” denilerek eleştirildi. Kılıçdaroğlu’nun, “küreselleşme” gerçeğini görememekle suçlandı. Üçüncü olarak da Kılıçdaroğlu, Baykal dönemindeki gibi “Ergenekon avukatlığı” ve askerin siyasete “doğrudan ya da dolaylı müdahalesi” konusundaki tavrının aynen devam edip-etmeyeceği hususunun belirsiz kaldığı ifade edildi. Bütün bunların yanı sıra Kılıçdaroğlu’nun kurultayda giydiği gömlek, taktığı kasket ve takmadığı kravat da eleştirilerden yeterince nasibini aldı. Anlaşılan birileri AKP’nin türban üzerinden yaptığı siyasetin benzerini CHP’nin kasket ve kravat üzerinden yapmasını istiyor.
Gerçekte yapılması gerekenler!
Kılıçdaroğlu ekibi, işbirlikçi medyanın, yönlendirici sermayenin ve uluslararası kuruluşların tuzağına düşmemelidir. Mezhepçi, etnikçi, küreselci, aşırı kamucu, AB’ci, ABD’ci etkilerden kendisini uzak tutmalıdır. CHP daha fazla halkla bütünleşmeli ve halkın değerlerinin yanında olduğunu somut olarak göstermelidir. Karşıtlıkların siyasetinin bölücülük anlamına geldiğinin farkına varmalıdır. İnsan merkezli, Türkiye odaklı ve bütüncül bir siyaseti esas almalıdır. CHP, etnikçilere, mezhepçilere, küreselcilere kurban edilmemelidir. Bütün bunlar yokluk, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele ekseni üzerine oturtulmalıdır. Kimlik ve değer üzerinden soyut tartışmalar yapmak yerine halkı yoksullaştıran ve soyan somut olgular üzerinden siyaset CHP’yi iktidara daha çok yaklaştıracaktır. Bunun yolu da işbirlikçi ve yandaşların önerdiklerinin tersini yapmaktan geçmektedir.