İran seçimleri ve düşen maskeler!
Ahmedinecad oyların yüzde 65’ini alınca Batı’dan “Sivil itaatsizlik” kışkırtmaları yükselmeye başladı, meselâ Almanya, “Seçim sonuçlarını tanımayabiliriz” diyor, ABD’nin CIA’sı ile İsrail’in MOSSAD’ı seçim süresince zaten yoğun bir çalışma içersindeydi.
Önce dünya kamuoyuna Musavi’nin adını “Musevi” diye pazarladılar, ardından, masa başı anketler üretip, “Seçimin galibi Musevi olacak” propagandası yaptılar.
Ahmedinecad yüzde 65 gibi bir oyla yeniden İran Cumhurbaşkanı seçilince, “Tamam” dediler, İran’ı istikrarsızlaştırma planlarının ikinci aşamasını servise soktular.
İnsan hakları ve demokrasi ile alâkası olmayan Batı, bir anda insan hakları ve demokrasi havarisi kesilivermişti ve tam da bu noktada bizim aklımıza S. Yaşar’ın, “Batı, her şeyin aslını bedava alır, sahtesini pahalı satar” sözü geldi.
Evet, Batı, Doğu’nun “İstişare” kültürünü bedava almış, istişarenin sahtesi olan “Demokrasiyi” pahalıya, petrol ve doğalgaz rezervlerinin tamamına el koyacak ve çıkaracağı kaos ile damarlardaki kanı bile emecek, ABD’de yerlileri katlederek, Irak’ta bir buçuk milyon insanı kurşun ile, on milyonlarca bebeği, uyguladığı ambargo ile açlık ve ilaçsızlıktan ölüme mahkûm edip, Afganistan’ı kan gölüne çevirecek kadar “seçimde hile oldu” ambalajı ile bu sefer de İran’a çok pahalıya pazarlamaya başlamıştı.
İran halkı bu tuzağa inşallah düşmez ve Musavi ülkesinde, “Demokrasi aşkına” Turuncu Devrim kuklalarından biri konumuna gelmez.
Çünkü Batı için demokrasi değil, çıkar vardır.
Batı gerçekten demokrasi taraftarı olsa Filistin seçimlerinin sonuçlarına saygı gösterirdi. Batı gerçekten insan hakları taraftarı olsa meselâ Erdoğan hapiste iken Leyla Zana üzerine titrediklerinin hiç olmazsa yarısı kadar olsun onun üzerine de titrerlerdi. Batı gerçekten demokrat olsa idi bölücü terör örgütü PKK’nın partisi DTP için açılan kapatma davasında “Demokrasi elden gidiyor” diye çırpındığının yarısı kadar Erbakan’ın partisi kapatılmak için mahkemeye verildiğinde “Yapmayın, bu bir demokrasi ayıbıdır” derdi, demedi, demediği ile kalmadı, “İyi ki kapattınız, çünkü, her rejimin kendini koruma hakkı vardır” türünden mahkeme kararları verdi. Niye? Çünkü DTP, Batı’nın ekmeğine yağ sürüyordu, Erbakan, “Siyonizm’e ölüm” diyor, “Milli” vurgusu yapıyordu.
Batı gerçekten terör ve teröristle mücadelede samimi olsa, bir yandan kendi canını yakan bir terörist için Avrupa ve ABD’siyle tek vücut olup on binlerce kilometre öteden gelip Afganistan’ı işgal ederken öte yandan Türkiye’de cinayetler işlemiş Dursun Karataş ve onun tetikçisi Fehriye’yi himaye etmez, PKK’ya Çekiç Güç helikopterleri ile gıda ve teçhizat yardımlarında bulunmazdı.
Batı gerçekten fikir hürriyetine saygı gösterseydi hakkında hiçbir şey bilmediği, pardon, aslında kendi eseri olan tehcir için Ermeni soykırım iddialarını bir bir parlamentolarından geçirip Türkiye’yi jenositle suçlamaz, hadi suçladı diyelim, en azından, “Belgeler soykırım olmadığını söylüyor” diyen tarihçileri üniversitelerden uzaklaştırmaz, onlara cezaevi yolunu göstermez, yani en azından suçlanana kendini savunma hakkı tanırdı.
Batı gerçekten hak ve adalet peşinde koşan bir medeniyetin sahibi olsa her gelen, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un devlet içinde devlet kurma talebi olan ekümenik patrikliği ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için Türkiye’ye baskı yaptığı ve 30 bin kişinin katili olan Öcalan üzerine titrediği kadar Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol’u hiç olmazsa bir defa olsun cezaevi ziyaretinde bulunurdu.
Bartholomeos, Zana gibi muteber, niye, çünkü onların adamı, Erenerol niçin yok sayılıyor Batı’nın gözünde, çünkü o, bu toprakların çocuğu!
Daha söyleyecek çok şey var amma anlayana sivrisinek saz diyor, İran seçimlerinin, Batı ve onların içimizdeki uzantıları için bir turnusol kâğıdı görevi gördüğü. Kim bilir kaçıncı kez ibretle seyrediyoruz.