Irak'ta hata üstüne hata!
Dünkü çözümler bugün karşılaşılan birçok sorunun kaynağıdır. Türkiye’nin Irak’ta yaşadığı bugünkü sorunlar da dünkü çözümlerin ürünüdür. Ülke yönetiminden sorumlu olanlar, herkesten daha çok geçmişte yapılan doğrulardan olduğu kadar, yanlışlardan da ibret almalıdır. Tarihin amacı da budur. Yanlışları başka yanlışlarla düzeltmeye çalışma gayretleri ülkeyi yönetenlerin bu konudaki duyarsızlığını gösterir.
Halkın kaderini etkileyecek görevlerde bulunanların, ülke çıkarları konusunda tereddüt içinde olma hakları yoktur. Bunun için milli devletin korunması, milli çıkarların izlenmesi ve Türk dünyası ile ilişkiler milli bir hedef konsepti içinde açıkça ortaya konulmalıdır. Bunun yolu da bugünkü olguları üreten dünkü şartların çok iyi irdelenmesinden geçmektedir. Bu yapıldığında geçmişte doğru gibi görünen birçok olgunun, sonradan ülke için nasıl bir felaket doğurduğu görülmüş olur.
Türkiye’yi yönetenler bugün karşılaşılan sorunların tarihi, kültürel ve coğrafi kaynaklarını irdelememektedir. Yetkililer karşılaşılan sorunlar lehine iyimser yorumlar yaparak, ondan kurtulacağını sanmaktadır. Ortaya çıkan ya da var olan sorun lehine karar alma stratejisi, Türkiye’de bir gelenek haline gelmiştir. İrade, kararlılık, basiret ve feraset zayıflığının ürünü olan bu stratejinin onca sakıncası görülmesine rağmen hâlâ ısrarla savunucuları ve uygulayıcıları Türkiye’de iktidar olabilmektedir. Tarihte bu stratejiye çok fazla sayıda örnek bulmak mümkündür. Biz bir tanesini hatırlatmakla yetineceğiz: 11 Mart 1913 tarihinde Sadrazam Mahmut Şevket Paşa: “Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden, İngiltere ile ihtilaf çıkarmayınız. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi faydamız olabilir. Kuveyt ve Katar’ı, İngiltere’ye bırakmaya ve zengin Irak Vilayetimizle uğraşmaya karar verdim” demiştir. Paşanın önemsiz gördüğü hususun ne denli önemli olduğunu yaşanan olaylar göstermiştir. Bu lakayd tutumun sonuçlarını tarih okuyanlar çok iyi bilmektedir.
Diğer yandan, Türkiye/Irak sınırı belirlenirken yapılan bir değerlendirme Yeni Aktüel dergisinde Sedat Laçiner tarafından ortaya atılmış bulunmaktadır. Bu iddiaya göre Türkiye/Irak sınırı belirlenirken, yapılan bir değerlendirmenin bugünkü kontrol edilemez sınırları meydana getirdiğini göstermektedir.
İddia, Tevfik Bey’in 7 Haziran 1926 günü (İçtima: 115, Celse: 2) TBMM’de yaptığı konuşmada söylediği şu sözlere dayandırılmaktadır: “Şurasını da derhal arz etmeye mecburum ki hudut üzerinde bile bin kilometre murabbaı (kare) miktarında lehimize tashihat ilavesini teklif ettiler, esas davamızın böyle bin ve yahut iki bin kilometrekarelik arazi davası olmadığını söyleyerek bu teklif olunan araziden de sarfı nazarla bütün Musul vilayetinden müstakil Irak devleti lehine feragati prensiplerimize daha uygun bulduk.” Bu sözler, Kültür Bakanlığı tarafından 1981’de yayımlanan “Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele dönemine ait 100 Belge)” kitabında yer alıyor.
Bugün sınır ötesi operasyon yapılması düşünülen bölge burasıdır. Kerkük ve Musul bölgesinde Türkmen’den, petrolden ve tarihi haklarından o dönem için fedakârlık yapan Türkiye, bir de 1000 kilometrelik araziyi İngilizlere jest olarak vererek, bugünkü güvenliğinden taviz vermiştir. Bugün karşılaşılan sorunlar o günkü basiretsizliğin bedelidir.
Ülkenin siyasetini yönlendirenlerin yanlışları bununla da bitmemiştir. Daha sonra, yıllar boyunca Irak tarafında yaşayan Türkmenlerin geleceğiyle ilgili olarak takınılan lakayt tutum, onların orada katliamlara uğramalarının ve ezilmelerinin başlıca nedeni olmuştur.
12 Eylül sonrası Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne, zamanın Devlet Başkanı Kenan Evren’in iradesiyle izin verilerek Türkiye, Ege’de elinde tuttuğu önemli bir imkânı kaybetmiştir. Daha sonra Saddam’ın karşı harekâtı sonucunda sınırlara yığılan Kürt mülteciler ve onların ortaya çıkardığı sorunları Türkiye, ABD’nin “Çekiç Güç” konuşlandırmasına izin vererek çözmeye çalışmıştır. Çekiç Güç ile bölgeye yerleşen 80’i aşkın -NGO denilen- yabancı istihbarat servisleri, bölgede Türkiye aleyhine her türlü hıyanet sayılacak faaliyetlerine serbestçe devam etmiştir. Barzani ve Talabani’ye verilen diplomatik destek, Türkmenlerin ihmal ve inkârı, Türkiye’nin etkinliğinin bölgede dibe vurmasına neden olmuştur. Bugünkü kukla Kürt yönetimin temelleri de o günlerde atılmıştır. Aynı gaflet, Kıbrıs’ta yaşanmıştır. Yaşanmaya da devam etmektedir.