İntihar eylemcisine niye otopsi yapılmıyor?

Hemen, yapılmıyor olur mu, yapılıyor ya, demeyin, sabredin lütfen.
Taksim’de 15’i polis 17’si sivil 32 kişinin yaralanmasına sebep olan intihar bombacısı elbette neşterin altına yatırılacak, milim milim doğranıp, et, kemik, damar, yağ ve sinirlerinden işlediği suçu aydınlatmak için ipuçları aranacak. Bu hep yapılıyor, yapılacak..
Yapılıyor, yapılacak da...
İnsanoğlu et, kemik, damar, kas ve sinirden ibaret bir varlık değil ki, sonu kendi ölümüyle biten kötü bir iş neticesinde, onu bıçakla parçalara ayırarak işlediği suçun gerçek sebebi ortaya çıkarılabilsin!.. Bıçakla yetinmek, ona dana muamelesi yapmaktır. Kızma beyefendi, dinle lütfen. Sana şimdi ben “Nasılsın?” desem yüksek bir ihtimalle, “İyiyim!” diyeceksin. Şayet “İyiyim” demeyip de, “93 kilo geliyorum, bir 80 boyundayım, uzun saçlı, sakallıyım, ayaklarım 44 numara” deseydin, sen de kendine dana, bana da kasap muamelesi yapmış olurdun.
“İyiyim” diyorsun ve ben zatıâlinin bu “İyiyim” cevabından, asgariden sağlık sorununun olmadığını, psikolojinin düzgün olduğunu, çok önemli maddî bir sorununun bulunmadığını anlıyorum ve mutlu oluyorum. Çünkü sen karşımdaki et ve kemik yığını değil, “İyiyim” diyen kişisin aslında! Allah ruhunu alsa, cesedin olduğu gibi kalacak, ne ben sana “Nasılsın?” diyeceğim ne de sen bana “İyiyim” diyebileceksin!
Şimdi asıl meseleye dönelim.
Canlı bomba hedefine ulaştığında artık ne“canlı” dır ne de “bomba” dır. O bir cesettir, üstelik paramparça bir cesettir ve bugüne kadar bütün otopsiler işte o cesede, cesedin parçalarına yapılır. Kimlik böyle tespit edilir, suç delillerine böyle ulaşılır. Ama yetmez, yetmemeli. Nitekim yetmiyor işte. Taksim’deki o meşum hadisenin ardından gazete ve televizyonlar, devlet büyükleri ve siyasetçiler “Hain saldırı” dediler, “Alçakça eylem!” dediler, “Barışa darbe” dediler, “Dış güçler” dediler, yani kim bilir kaçıncı defa aynı şeyi yaptılar, kendilerini tekrar ettiler. Biz toplum olarak kendimizi tekrar ettikçe canlı bombalar da kendilerini tekrarlıyor, bir gün Ankara’da bir gün İstanbul’da infilak edip duruyorlar.
Bir defa olsun farklı bir şey yapmalı değil miyiz? Mahir Kaynak Hoca toplumu sarsacak hadiseleri çözmek için, “Bundan kim kârlı çıkar” sorusunun peşine düşer, düşülmesini ister. Biz, intihar eylemleri karşısında, Mahir Hoca metodunun tam tersini öneriyor, “Bu eylemden en zararlı kim çıkar?” sorusuna cevap aranılmasını öneriyoruz.
Sahi, Taksim’deki intihar eyleminin zararı kime olmuştur? Elbette yaralananlara ve toplum olarak hepimiz kademe kademe zarar gördük, görüyoruz. Ama insaf buyurun, en büyük zararı bizzat eylemci görmüştür. Paramparça olmuştur, canı gitmiştir. Toplumdan küfür yemiştir, beddua almıştır, almaktadır. İnancımıza göre de hem intihar ettiği, hem masum insanlara kıydığı için de, kabri cehennem çukurlarından bir çukur, nihai durağı Cehennemdir.
İşte otopsi yapılması gereken, kişiyi, kendisine bu kadar zarar verecek duruma düşüren, dünyada canından edip ukbada ebedî Cehennemlik olmaya sürükleyen o ruhtur. O cesedi o hale düşüren o cesedi bir zaman taşıyan o ruhtur. Evet, ruhu ceset taşımaz, ruh cesedi taşır. Ruh Allah’ın emanetidir. Amacının dışında kullanıla kullanıla, yaratılış gayesinin aksine kirletile kirletile canlı bombaya dönüşmüştür. Cesede otopsi yapıp, cesedi o hale getiren ruh hallerini ıskalarsak altında ezilmekte olduğumuz problemi, görmezin fili tarif ettiği gibi tarif etmeye devam eder dururuz.
Bu tür hadiselerde yalnızca cesetten sebep ve sonuca ulaşmaya çalışmak obeziteyi mideye vurulan kelepçelerle tedavi edeceğim diye uğraşmak, problemin beyinde çözüleceğini idrak edememek gibidir.

Yazarın Diğer Yazıları