İnsanlığın derin iflası!
İktidarlar gelir, iktidarlar gider. Kalıcı olan insanlardır. Toplumlar insanlarının var olan ya da yok olan çalışkanlığı, girişimciliği ve erdemleri üzerinden yükselir ya da alçalırlar. İlmen, ahlaken, fikren ve vicdanen tükenmiş olan insanlardan meydana gelen toplumların geleceği olmaz.
Son zamanlarda Türkiye insanlığın derin iflasının yaşandığı bir ülke haline gelmiştir. Bu durumu sıradan bir günlük gazetenin herhangi bir baskısına bakıldığında görmek mümkündür. İşte bir gazetede bir günlük insani kalitenin envanterini gösteren döküm: Birinci sayfa haberleri: “Skandal arsaya bonus”, “Bir vurgun daha”, “Arsenikli suda kavga büyüyor”, “Çürük, yıkılması gereken okula kayıt yapıldığını yazdık, Bakan bizi ‘Felaket tellallığı’yla suçladı.” Devamında da: “Sevip kaçtı, bebeğiyle ortada kaldı”. “Onu boşanmam deyince öldürdük”. “Sefacı başkanın hamam sefasına savcı el koydu!”. Cinayetin, rüşvetin, suiistimalin, tecavüzün, yolsuzluğun, hırsızlığın akla gelmeyecek çeşitleri var.
Ölü soyucusu!
“Hatta bu kadarı da olmaz” dedirten türünden olanları da var. Okuyanın tüylerini diken diken edecek cinsten şu haberde olduğu gibi: “İşte ölü soyucusu”. Olay da şu: Bir trafik kazası oluyor. Kazada iki kişi ölmüş yolun üzerinde boylu boyunca yatıyor. Yolun üzerinde yatan iki cenazenin üzerinde gazete kâğıdı örtülü. Cenazeler için ambulanstan tabutlar indiriliyor. Sağlık personeli onları tabuta yerleştirirken yanlarına birisi yardım ediyor görüntüsü içinde yaklaşıyor ve biraz önce ölmüş olan kişilerin cesetlerinin yanı başındaki telefonunu alıyor. Sonra da onun cenazesinin tabuta yerleştirilmesine yardımcı oluyor. Telefonu cebine koyup olay yerinden ayrılırken de polis tarafından gözaltına alınıyor.
Ölü soyucusu bu adam gibi yüzlercesi bu ülkede yaşıyor. Ölümün sıcaklığını duya duya ölüye ait bir eşyayı çalmak, öyle her değme hırsızın yapacağı bir iş değildir. Bu ülkede bir zamanlar nefsini kutsallaştıranlara “Ölüm var, unutmayın” diye bilgece nasihat edilirdi. Soyut ölüm nasihatinin bile nefsi kontrol aracı olarak kullanıldığı bir yerden somut ölünün soyulmasına uzanan vicdansız bir noktaya insanlık gelmiş. Bu durum ülkede insani değer yoksunluğunun alarm boyutuna geldiğini göstermektedir.
Kurumsallaşan anormallik!
Elbette istisnai olaylardan yasa çıkarmak doğru değildir. Ancak Türkiye’de bu tür olaylar istisna hüviyetini çoktan kaybetmiştir. Bu ülkede hırsızlık, kapkaç ve yankesicilik gibi işleri yapan mahalleler var. Uyuşturucu ve fuhşun kurumsallaştığı bölgeler var. Onlarca insanın katili teröristlerin kahraman gibi karşılandığı kentler var. Var da var...
Bilinmelidir ki, insanlığın soysuzlaşması terörden de büyük bir tehdittir. Bu tehdit ülkeyi yönetenler tarafından görülmemektedir.
Gündem belirleyiciler “derin devlet”, “derin siyaset” ve “gölge iktidar” gibi esrarengiz içi boş ve ucu açık kavramlarla uğraşmaktadır. Tabii bu arada da ülkede insani değerler dibe vurmaya devam ediyor. İnsan kalitesi ise giderek düşmeye devam ediyor. Devlet ve millet soyuculuğu giderek ölü soyuculuğuna dönüşüyor. Bütün bu gelişmelerden her şeyi siyaset olarak gören sığ anlayış sorumludur.
Derin insani iflas!
Siyasetin içinden çıkamadığı her sorunu “derin” bir şeylerle açıklaması Türkiye’de gelenek halini aldı. Bu bağlamda iktidarların cinayeti “derin devlete”, ekonomiyi “derin müdahaleye”, istikrarı “gizli gündeme” bağlaması vakayı adiyeden olaylar halini almıştır. Bu ülkenin binalarından önce insanlığının çöktüğünü yöneticiler görmezlikten gelmeye devam etmektedir. İnsanın çöktüğü, insanlığın tükendiği bir yerde siyasetin ya da devletin derininin ya da yüzeyselinin ne anlamı olabilir ki? Elbette doğal kaynak, su, hayvan, enerji ya da bitki rezervleri önemlidir. Ancak bütün bunlar insanlar içindir. Türkiye doğal rezervlerinden önce ahlaki rezervlerini tüketmiştir. Birilerinin önce bunu görmesi gerekir. Türkiye’de derin bir insani iflas yaşanmaktadır. Maddi konulardaki eksiklikler bir biçimde telafi edilebilir, ancak insanlık kaybının telafisi yoktur.