İnsan ve Uygarlık
İnsan var olduğu günden bu yana, kendiyle, evrenle, maddeyle ve diğer insanlarla savaşım halindedir. Bu savaşımın en önemli getirisi uygarlıktır. Öyle önemli ve değerlidir ki uygarlık, bir zaman geçtikten sonra insanı yoğurmaya, değiştirmeye, hatta ona ruh ve yön vermeye başlamıştır. Bu ilişkinin nereye varacağı ise ciddi bir merak konusudur.
Yukarıda yaptığım bu uygarlık ve insan özetinin ayrıntısı, çok çekici ve kapsamlıdır, uzundur da. İnceleme ister, araştırma ister, sorgulama ister, sağlam yargılar gerektirir.
Cafer Tiryaki, bunu yapmış işte, Berfin Yayınları tarafından yayımlanan 510 sayfalık “Uygarlık ve İnsan” adlı kitabında.
Kitaptaki her görüşe katılmam ya da her okuyanın katılması söz konusu olamaz elbette. İnsan ve uygarsak bu böyle olmalı. Gelgelelim, emeğe, hele hele böyle çetin düşünce çileleri çekilerek ortaya çıkan yapıtlara, saygı duymak da insanlık ve uygarlık gereğidir. Bunu belirterek Cafer Tiryaki’yi kutluyorum, kitaptan önemli bulduğum kimi yerleri başlıklar halinde aşağıya alıyorum, merakınızı kışkırtmasını diliyorum.
-Evrende her şey bir ilk halinden bir son haline doğru sürekli gelişme izler.
-Ekonominin tabiatı politikanın tabiatını belirler.
-Tarihle olan davamız nereden geliyor? İnsan nereye gidiyor?
-Aslına dönüş sürecinin sın kategorisi: Ulus.
-21. Yüzyılda sosyalizm ne anlama gelir?
Urfa’dan Harran’a
Prof. Dr. Coşkun Özdemir’i iki yıl önce Azerbaycan’a yaptığım gezide tanıdım. Yaşı seksene varmış, güler yüzlü, nüktedan, sempatik bir tıp adamıydı. Cumhuriyet gazetesinde yazarlık da yapan bu değerli aydın, ülkemizin gidişatı hakkında kaygılıydı ve karamsardı, tartıştık biraz “Çok umutsuzsunuz, konuşmayalım o zaman, sohbetini dahi etmeyin” dedim, kızdı “Umutsuz adamın, bu yaşta Azerbaycan’da ne işi var?” diye tepki gösterdi.
İşte bu Coşkun Özdemir, anılarını “Urfa’dan Harran’a” adıyla kitaplaştırmış, Kaynak Yayınları da protokol kitap olarak göndermiş bana, her zaman olduğu gibi.
Çok görmüş, çok geçirmiş bir insan Coşkun Hoca, tanıdığı ünlüler yığınla, bu yığından bir anılar sağanağı çıkmış elbette. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çağcıllığı, ulusallığı, hoşgörüyü, aydınlığı da pek güzel anlatmış, fotoğraflarla da desteklemiş. O fotoğraflardaki o aydınlık insanların, bugünün Urfa’sında kelaynak kuşlarına dönmesine ise doğduğu yer adına çok üzülüyor.
Bu değerli bilim insanı, birikimli aydın, işi Kürtçü bölücülüğe desteğe vardıranlara çeşitli tarihlerde yazdıklarını da bu kitaba almış. Kim onlar? Başta Yaşar Kemal, araları çok iyiymiş, iyiliğini de görmüş bu büyük yazarın, fakat ne zaman ki Kürt sorununa yaklaşımını bir yazı ile eleştirmiş, işte o zaman ipler kopmuş.
“Anadolu Müslümanlığı” anlayışının korunması ve yaygınlaştırılmasını, yobazlık ve Allah ile aldatmaya karşı en önemli araç olarak görüyor Coşkun Hoca, Cumhuriyet Gazetesi’nde yetişip sonra dönekler kervanına katılanları, Halkevleri’nin etkinliklerinde bu kuruluşun kurucusu Atatürk’ün adını anmayanları ise üzülerek, içi yanarak kınıyor.
Kazım Karabekir, Coşkun Hoca’nın “Paşa Eniştesi”, annesinin teyze kızı ile evliymiş. Çocukken tanımış, evlerine gidip gelmiş. Atatürk-Karabekir uyuşmazlığını son derece nesnel ve yansız olarak yorumluyor.
Yakın tarih yolculuğunu sevenlere tavsiye ederim bu kitabı.