İnsan Hakları Raporu ve iktidar
AKP, yabancıların özellikle de AB ve ABD’nin övgüsünü ve desteğini bir çeşit meşruiyet sorunu olarak görmektedir. “Süpürmeyin, kullanın!” diyen danışmanından, AB’yi hasta Türkiye’nin “diyetisyeni olarak gören” bakanına kadar AKP’nin içinde bu anlamda türlü çeşit zihniyet sahibi olanlar vardır. Bu yüzden iktidarın kadroları AB ya da ABD’den gelen hemen her öneriyi ve eleştiriyi büyük bir şevkle sahiplenmişlerdir. Bu nedenle de her adımı AB ne der, ABD ne düşünür kaygısı içinde atmışlardır. Ancak ABD’nin İnsan Hakları Raporu konusunda aynı şeyin yapıldığını söylemek mümkün değildir.
İktidarın gururla “Stratejik müttefik” olarak tanımladığı ABD’nin Dışişleri Bakanlığı geçtiğimiz günlerde bir İnsan Hakları Raporu yayınladı. Raporun Türkiye bölümü 62 sayfadır. Rapor, ağzına kadar Türkiye’ye yönelik eleştirilerle doludur. Rapor açıkça Türkiye’de insan haklarının her boyutta çiğnendiğinden söz etmektedir. İçinde gayrimüslim azınlıklardan Aleviler üzerindeki baskılara; yolsuzluklardan, basına yönelik uygulamalara kadar her şey var. Raporda, basın mensuplarının savcılarca sürekli taciz edildiklerine, haklarında yüklü tazminat davaları açıldığına yönelik iddialar da var. Karikatüristlere açılan davalar ve Başbakanlık tarafından iptal edilen akreditasyonlar da eleştirilen hususlar arasındadır.
Başbakan, özellikle Doğan Grubu’nun kampanyası sonucunda bu eleştirilerin raporda yer aldığını düşünüyormuş. Başbakan Erdoğan’ın, bu eleştirilere tepki göstererek yakında Türkiye’yi ziyaret edecek olan Hilary Clinton’a “Bu nasıl rapor?” diye soru soracağı da basına yansıdı.
Aslında AB komisyonu ile AP’nin de Türkiye raporlarında, basın özgürlüğüne yönelik baskılar da ABD’nin raporunda yer alan konuların bir çoğu konusunda eleştiri getirmişti. AB, AKP iktidarının milli/ulusalcılar üzerindeki baskılarını, aynı zamanda Türkiye’deki AB karşıtlığına yönelik baskılar olarak değerlendirdiğinden “Ergenekon” kapsamında yapılan inanılmaz hukuksuzlukları görmezlikten gelmişti. Ancak AB komisyonu da raporlarında Başbakanın, iktidarın uygulamalarını eleştiren “gazeteleri almayın” söylemleri isim verilmeden eleştirilmişti.
Elbette Türkiye’de yaşayan her insanın ihlal edilen haklarından iktidar sorumludur. Bu sorumluluk bilinci içinde hukuk devletinin ve imzalanan uluslararası anlaşmaların gereği yapılmalıdır. İnsan hakları konusu günümüzde devletlerin egemenlik sınırları dışındadır. Bir ülkenin insan haklarını ihlal etmesi bütün uluslararası toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle de başka ülkelerin yaptığı insan hakları ihlalleri diğer bir ülkenin insan haklarını ihlal etmesine meşruiyet gerekçesi olarak gösterilemez. ABD dahil hiçbir ülkenin insan hakları konusunda sicili temiz değildir. Güçlü ülkelerin öteden beri insan haklarını, emperyalist bir baskı aracı olarak kullandığı da bilinmektedir. Ancak insan haklarının ihlal edilmesi konusunda bugün hiçbir ülke diğerine “herkes kendi işine baksın!” deme lüksüne sahip değildir.
Bu bağlamda yapılan bir işkence dolayısıyla “özür dileyenlerin”, örneğin bir insanın somut olarak “ne ile suçlandığını bilemeden” aylarca tutuklu kalmasının ne anlama geldiği konusunda bir açıklama yapmaları gerekir. Soyut bir suç örgütünün somut üyeliğinin nasıl olabildiğini de aynı yetkililer bu topluma anlatmalıdır.
İnsan hakları konusunda Türkiye sicilini bir an önce temizlemelidir. Bunu dışarıdan gelen ya da gelecek olan baskıları beklemeden yapmalıdır.