İnsaf imanın yarısı değil mi
Seyfi Oktay suç işlediyse, buyurursunuz özel yetkili savcılara, işin içine Ergenekon örgütünü de sokup hakkından gelirler... Oruçlu ağızla Alevileri kışkırtırken hiç içiniz titremiyor mu Sayın Erdoğan
Önce Türkiye’nin 36 etnik parçadan oluştuğunu söyledin. Sonra da bu etnik parçaların sorunu olduğunu iddia ettin.
Halbuki Avrupa’da bile her ülkede pek çok etnik yapı vardır. Oralarda, büyük devletler, etnik yapıları ortak paydaya entegre ederek (bağlayarak) kurulmuştur. Bugün Almanya’da hiçbir terör eylemine karışmayan Türkleri bile entegre edecek programlar uygulanıyor; siz ise Türkiye’deki Kürtleri, Arapları, Çerkezleri vb... ayrıştıracak projeler imal ediyorsunuz.
Ülkenin çivisi sökülüyor
Sayın Erdoğan, birkaç yıl daha iktidarda kalmak uğruna, ülkenin çivisini sökmeyin. Türkiye Cumhuriyeti’ne gönülden bağlı kitleleri kışkırtmaya, onları kötülemeye son verin.
Size soruyorum: Bu ülkedeki Aleviler, bu devlete karşı hangi suçu işlediler ki onları düşman gibi görüyorsunuz?
Bu ülkenin Alevileri Kürtçüler gibi isyanlar mı çıkardılar? Bu ülkenin Alevileri ayaklanıp insanların kellelerini mi kestiler?
Atatürk’e, cumhuriyete bağlı kalmaları mıdır suçları?
MHP Lideri Devlet Bahçeli iki kez açıkladı: TBMM’de bu anayasa değişikliği görüşülürken sizin partilileriniz gidiyor; MHP il ve ilçe teşkilatlarında şöyle diyorlar:
’Biz bu anayasa değişikliği ile HSYK’daki Alevi yargıçları ayıklayacağız. O yüzden parti yönetimine baskı yapın; TBMM’de evet oyu kullansınlar!’
Bu rezalet yetmemiş. Şimdi de Anadolu’da dolaşıp MHP tabanından evet oyu almak için yine ’HSYK’daki Alevileri temizleyeceğiz, evet oyu verin!’ diyormuş adamlarınız.
Ayıp değil mi Sayın Başbakan?
Devlet kurumlarındaki Alevileri fişleyip onları yok etmeye kalkışmayı, demokratlığınızın neresine yakıştırıyorsunuz?
Çocuklar bile güler
Sincan’da konuşurken eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ı kastederek ’Dedelerden talimatlar alarak atama yapma dönemi bitti!’ diyorsunuz. Böylece; adalet teşkilatının bir Alevi dedesinin elinde olduğu gibi inanılamayacak bir iddiada bulunuyorsunuz. Buna çocuklar bile güler ama siz cahil yığınların din duygusunu kışkırtıp evet oyu almak için Alevi toplumuna iftira ediyorsunuz.
Sayın Başbakan, eğer Seyfi Oktay bir suç işledi ise, işaret buyurunuz özel yetkili savcılara, onlar hemen işin içine Ergenekon örgütünü sokup hakkından gelsinler. Yok ise; neden işe dedeliği, Aleviliği karıştırıyorsunuz? Biz de tutup sizin hatalarınızı Sünniliğe bağlasak bütün Sünnilere ayıp etmiş olmaz mıyız?
Sayın Başbakan! İnsaf, imanın yarısıdır; demişlerdir. Şu mübarek günde, oruçlu ağzınızla bunları söylerken hiç içiniz titremiyor mu?
* Rıza Zelyut / Güneş
+++++
Patron vesayeti
Feriştahı olsa vesayete gelmem ikliminden bildiren yandaş medya yine kendi kazdığı kuyuya düştü...
Akşam’dan İsmail Küçükkaya’nın yazdığına göre, Star gazetesiyle birlikte Kanal 24’ün de sahibi olan Ethem Sancak, Kanal 24’ün resepsiyonunda şöyle buyurmuş:
“Akif’i de (Beki) arayıp söyleyeceğim. Kılıçdaroğlu’nu ekrana çıkarsınlar ve neden ’evet’ demiyor diye perişan etsinler!..” Sanki tamirci çırağına “iki çay kap da gel” diyor...
Söz konusu patron vesayetiyse gerisi teferruattır diyen “demokrat yandaş basıncı” ya da ayrıca bravo...
Ve asıl Sancak’ın şu sözlerine dikkat:
“Kemal Bey benim çok eski arkadaşımdır. Solculuk günlerimden. Milletvekili olmasında da payım vardır. Bir solcunun ’evet’ demekten başka şansı yoktur.”
Akıllı işadamı böyle olur; “karasevdalı” olduğu iktidarın yolun sonuna geldiğini sezdiği an; “ilk aşk”ını anımsar...
Da bakalım “akıllı siyasetçi” nasıl olur...
Onu da Kılıçdaroğlu’nun, Sancak’ın “milletvekili olmasında payım vardır” sözlerini yutup-yutmadığını gördüğümüzde anlayacağız!
+++++
Siz Seyfi Oktay’ın “dede” kimliğiyle yüksek yargıyı etkileme çabasını, miting meydanlarında, “Dedelerden talimat alma dönemi sona eriyor” diye dile getirirseniz.
Mesela... Kılıçdaroğlu Kemal Bey de... Miting meydanlarına çıkıp, “Poliste ve yargıda cemaatlerden talimat alma dönemi ne zaman sona erecek?” diye sorabilir.
Denklik bunu gerektirir.
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
İtiraf etti: Kendimi hıyar gibi hissediyorum
Kendimi, vatandaş değil, “Hıyar” gibi hissediyorum. Çünkü hâlâ her gece, bu referandumu bize “demokratikleşme” diye yutturmaya kalkan “konuşan kafaları” dinlemeye, seyretmeye devam ediyorum.
- Kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum.
Çünkü meydanlarda bu referandumun “gizli” değil, “aleni” ajandası olan “Yüksek yargıya el koyma” niyetinden üç kelime bile bahsetmeyip, bunu bize 12 Eylül’ün rövanşı gibi sunmaya kalkan siyasetçilerin konuşmalarını hâlâ okumaya, hâlâ seyretmeye devam ediyorum.
- Kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum.
Çünkü, “demokratikleşme” diye yola çıkıp, gazetelerinde “Bu paketin içinde 2B bile var” diye oy toplamaya çalışanları görüp de bir türlü çıldıramıyorum.
- Kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum.
Çünkü, bir taraftan her türlü cemaatin adalete, emniyete, devletin her kademesine sızması ile ilgili iddialara burun kıvırırken, “Dedeler artık hâkim tayin edemeyecek” sözleriyle Alevilere hakarete bigâne kalan aydınları bile hâlâ okumaya devam ediyorum.
İşin kötüsü artık sinirlenemiyorum bile...
- Kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum.
Çünkü, herkesi birleştirecek anayasa, Türkiye’yi ortasından bölen bir “nifak tohumu” haline getirildi. Kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum. Çünkü 30 yıl boyunca gele gele, 12 Eylül Anayasası gibi berbat bir metinden, siyasi iktidarın demir elini hâkim ve savcının kellesi üzerine bastıracak bir “Nifak Anayasası”na geldik. Ve etrafa “mühim bir iş başarıyormuşuz” gibi hava atıyoruz.
.....
Bütün bunlara rağmen 12 Eylül günü gidip oy kullanacağım. Vatandaşlık görevimi yerine getireceğim. Bundan dolayı da kendimi “Hıyar” gibi hissediyorum. Düşündükçe de kendime kızıyor ve mırıldanıyorum: “Oğlum senden cacık bile olmaz...”
Tabii sonra da kendime geliyorum.
“Bu referandumu bize demokratikleşme diye yutturmaya kalkanlardan cacık oluyor da, senden niye olmasın.”
.....
Diyeceğim, kendinizi “Hıyar” yerine konmuş hissetseniz de, mutlaka gidip oy kullanın.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet
+++++
Dinleneni olmayan dinleme iddiası
Şu Ergenekon olayı ortaya çıktığından bu yana ısrarla sorduğum bir soru var. Diyorum ki; “Ergenekon üyesi denilen kişiler herkesi fişlemiş, dinlemiş, izlemiş, raporlar tutmuş. Ama bunların hiçbiri ortada yok. Sadece Ergenekoncu denilen kişilerin kendi aralarında yaptıkları konuşmaların kayıtları yayınlanıyor. Peki bunların kimleri dinledikleri ve bu dinlemelerde tutulan kayıtlar nerede?”
Bugüne kadar bu konuda tek satır bilgi bile alamadık.
Bir gazete dün PKK’yi dinlemek için alınan cihazlarla “bazı kişilerin” dinlendiğini iddia etti yine.
Ama haberi okuduğunuzda, yine kimlerin dinlendiği bilgisi yok. Ayrıca bunların kayıtları da ortada yok. Buna karşı, söz konusu haber gerek diğer gazetelerin internet sayfalarında gerekse haber portallarında anında yer buldu.
Yani “Asker herkesi izlemiş, fişlemiş, dinlemiş” haberleri yine manşette ama dinlenenlerin listesi ve kayıtları yine “unutulmuş!”
Herkesin sersem yerine konulmasından artık sıkılmadınız mı?
* Can Ataklı / Vatan
+++++
TRT üzerinden hileli savaş
Okurumuz Okan Öztürk, referandum öncesi TRT’nin yayın ilkelerine uymadığını bildirerek Yüksek Seçim Kurulu’na şikâyette bulunmuş. YSK şu yanıtı vermişti:
“Bugüne kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan TRT’nin yayın ihlalinin tespitine ilişkin
herhangi bir bildirimde bulunulmamıştır.”
TRT bize bir açıklama gönderdi. Dedi ki:
“Radyo ve Televizyon Üst Kurulu... Ülkemizde yayın yapan ’özel’ radyo ve
televizyon kuruluşlarının yayınlarını düzenlemekte ve denetlemektedir. Kamu yayıncısı olan TRT’nin yayınları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenmemektedir.”
Yüksek Seçim Kurulu’nun bundan da haberi yok anlaşılan....
Tam kara mizah...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Kahrol düşman(!)
CNN TÜRK’ün ‘Kendin pişir, kendin ye tanıtımları’ ilginç. Pınar Esen’in ’Seksi’yi söyleyişinden çok Cüneyt Özdemir’e takıldık. Pahalı, marka elbisesiyle ‘Molotofçuluk yapanı’ ilk kez gördük. Yerinde olsak, kıyafeti değiştirir, sırtımıza kaban geçirirdik. Tabii, ayakkabıları da.
Bu nasıl militan?
Zeki Müren’in ‘Kahrol düşman’ deyip fırlattığı el bombasını anımsatıyor.
* Burhan Ayeri / Akşam
+++++
Saçların olmasa da lüle lüle, primat yine de sana güle güle...
Sakın sıkma canını...
Hırpalama bünyeni...
Meseleye “pozitif bilim”in penceresinden bak;
Tekaütlük de “evrim”in bir parçası nihayetinde...
İnsan doğar, büyür, yaşlanır ve postalanır; önce işinden, sonra da “en hakiki hakikat(!) ki” hayattan!
Bugüne kadar ekip olarak gazetecilik mesleğinin tadını tuzunu kaçırdığınız her bir günün intikamı niyetine, ben de “Düşmüş Genel Yayın Yönetmenleri Kulübü”ndeki ilk gününe kekremsi bir ifadeyle başlamanı sağlamak, veda yazındaki;
“Gazete gibi gazete” olmak gibi...
“Bu ülkenin tarihinin akışında çok radikal roller üstlenmek” gibi...
Büyük iddialarını bir bir çürütüp, hiç de “gitme, bizi sensiz bırakma” feryatlarını haketmediğini yazmak isterdim aslında...
Yırttın; çünkü içimde, gelenin gideni aratacağına dair “makul bir şüphe” büyümekte...
Veda mektubunda;
“Gazete nedir, gazeteci kimdir, gazeteci okuyucusuna bir görüşü, bir haberi, bir önceliği bildirirken ehliyetini nereden alır?” diye sormuşsun...
Keşke daha önce ve daha sık yapsaydın bu sorgulamaları be Primat!
Şimdi olmasa da saçların lüle lüle, iktidarca uzattığın sakalların namına; haydi bakalım Primat sana güle güle!
Korkma;
Kalmadıysa dünya Sultan Süleyman’a...
Radikal hiç kalmaz Eyüp Can’a!..
Hatta, belki “Radikal” bile kalmaz...
+++++
MİNİ YORUM
Ponpon paketi..
Kıvırmalara doyamayan bir toplum için fazla “teknik” kalıyorlardı... E zaten sallanan bütün ponponları da ambalajlanmış “ramazan paketi”ne dönüştürülmüş... Dostlar işte görsün diye, bir iki salınıp, bir kaç uçan tekme savuruyorlardı... Ki o dakikalarda da Jimnastik Şampiyonasıyla, Karete Kid seyirciliği arasında sıkışıp kalmış bir kimliksizlik hali çöküyordu üzerimize... Halbuki çıkarın medya takımının “dönek oğlanları”nı; dünya “kıvırma” görsün, Başbakan ayakta alkışlasın...