İngiliz casus diyor ki!
Hempher’den bahsedeceğiz.
1700’lü yıllarda, Büyük Britanya’mız çok geniştir. Güneş bizim denizlerin üzerinde doğduğu gibi yine bizim denizlerimiz üzerinde batar, diyor ve itiraflarına şu cümlelerle başlıyor Hempher:
“- Devletimiz, Hindistan, Çin ve Orta Doğu’daki sömürgelerine göre çok zayıftır. Bu memleketler tam manası ile idaremiz altında değildir. Fakat buralarda çok faal ve başarılı bir siyaset izliyoruz. Hepsi elimize geçmek üzeredir. Bu siyasetimizin iki unsuru vardır.
1. Elimize geçmiş yerleri elimizde tutmaya çalışmak.
2. Elimize geçmemiş yerleri ele geçirmeğe çalışmak.
Sömürgeler Bakanlığı bu iki hedefe ulaşmak amacıyla, bu devletlerin her biri için, birer komisyon teşkil etmiştir. Sömürgeler Bakanlığı’nda işe başlayınca Bakan bana itimat etti ve Doğu Hindistan Şirketi’nde bir vazife verdi. Bu, görünürde bir ticaret şirketi idi. Fakat asıl vazifesi, Hindistan’ın büyük ve geniş topraklarına hâkim olmanın yollarını aramaktı.”
Hempher, daha sonra İstanbul’a gönderilir. İstanbul’da Türkçe ve ortalama bir İslâm âlimi kadar İslam dinini öğrenir. Bir gün Samanyolu televizyonunun “Ayna” programında Vatikan’ın Afrika’nın en uç noktalarına gönderdiği misyonerlere o ülkenin dilini öğrettiğini ve bir kişi bile Hıristiyan olsa, o bir kişi için, o küçücük ülkede mutlaka bir kilise açtıklarını, buna program sunucusunun şahit olduğunu kendisinden dinlemiştim. Demek ki, İngiltere ve Vatikan’ın ülkeleri ele geçirmedeki stratejileri birebir aynı. Gelelim ABD’ye... Irak’ı işgal ettiklerinde 60’a yakın sivil toplum örgütü ve pek çok şirket değişik amaçların sütresi altında, ellerinde İncillerle Irak’a girdi. Önce Irak halkını aç bıraktılar, sonra İncillerin arasına dolar koyarak ve açtıkları kilise kapılarında sıcak yemekler dağıtarak, Müslüman Irak halkını, Hıristiyanlaştırmak için çalıştılar, çalışıyorlar. Aynı stratejiyi Afganistan’da uygulamaya çalıştıklarını bilmeyen yok...
Emperyalizmin hedefinde niye İslâm var?
Sözü yine Hempher’a bırakalım:
“- Hükümetimizin Hindistan için endişesi yoktu. Zira Hindistan, değişik milletlere, ayrı dillere ve zıt çıkarlara sahip bir ülke idi.”
Yani?
Yani diyor, biz etnik yaraları kaşıyarak hedefimize ulaşırız. Bu dün Hindistan olur, bugün Türkiye, Suriye olur..
Devam ediyor Hempher:
“- Çin’den de pek korkumuz yoktu. Çünkü Çin’e hâkim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasından korkulmuyordu. Zira bunlar hayatla hiç alakası olmayan, iki ölü din idi. Binaenaleyh, bu iki ülke halkında vatan sevgisinin olması çok uzak bir ihtimaldi. Ama yine de boş durmuyorduk. Bu iki ülkede fakirliği, bulaşıcı hastalıkları yaymak için uzun vadeli planlar yapıyorduk. Bu iki ülke halkının âdetlerini taklit ederek gerçek niyetlerimizi rahatça gizleyebiliyorduk.”
Bunlar Kızılderilileri de böyle yok etmediler mi?
Şu anda Türkiye dâhil kaç ülkede uyguladıkları gıda ve ilâç stratejileri ile ne tür hastalıklar yayıyorlar, tahmin edebilir miyiz?
Hempher devam ediyor:
“- İslâm âlimlerinden son derece rahatsızdık. Çünkü İstanbul ve el-Ezher âlimleri, Irak âlimleri, Şam âlimleri emellerimizin önünde aşılmaz engellerdi(...) Zira onlar dünyanın geçici zevk ve ziynetlerine karşı, Kur’ân-ı Kerim’in vaat ettiği cennete girmeye hazırlanan ve kendi prensiplerinden taviz vermeyen kimselerdi.(...) Bu hal karşısında birçok toplantılar yaptık. Fakat maalesef her seferinde önümüzde yolun kapalı olduğunu gördük. Casuslarımızdan gelen raporlar hep hayal kırıcı, konferansların sonucu hep sıfır idi. Lâkin yine de ümitsizliğe kapılmıyorduk. Çünkü biz, derin nefes almayı ve sabretmeyi âdet edinmişizdir.”
İngiltere’sinden Amerika ve Vatikan’ına kadar Hempher dönemindeki strateji hiç değişmedi. Ben şahsen Kur’an’ı pek çok müftüden iyi bilen, hafız ve tefsirde hayli ilerlemiş misyonerlerle karşılaştım. İslâm’a göre, “Vatan sevgisi imandandır” amma bugün Türkiye’de “vatan sevgisi” ayıplanır, ırkçılık sayılır olmuştur. Atatürk’ün, “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” sözünü söyleyip söylemediği, söyledi ise bile bunun çok yanlış olduğu anlatılmaktadır. Oysa bir Müslüman o sözü, “Vatan sevgisi imandandır, söz konusu imansa gerisi teferruattır” olarak anlamalı değil mi?
Bugün böyle olmadığına göre...
Bugün, “Ankara’nın şerrinden, Brüksel’in şefaatine sığınmak” revaçta olduğuna göre, zamane Hempherları hayli mesafe almış diyebilir miyiz?