İngiliz avcılar Ankara'da ne arıyor?
Avcı ne arar, tabii ki av arıyor!
Bu sefer hedefte Türk çocukları var, “üstün zekâlı Türk çocukları”.
İnkâr edilemez bir gerçek ki, Türk Milli Eğitimi, milli olmadığı gibi, “eğitim-öğretim” bakımından da, kelimenin tam anlamıyla, bir “felâket” !
Amerika böyle istedi, böyle oldu.
Siz deyin çocuklar yarış atı, ben diyeyim dolap beygiri. Cümlesi iyi bir üniversite kazanmak için sınav sistemine kilitlenmiş, dönüp durmakta. “Tarih” yok, “muhakeme” yok, hep “artı” - “eksi” hep “ezber”. Algıları “bozulmuş” hatta “gece” ile “gündüzü” bile fark edemez hale gelmişler; daha bunlar “iyi çocuklar”.
Yani kendini okul ve dershane demirbaşı haline getirmiş olanları. Bir de elden avuçtan kaymış, internet, uyuşturucu ve misyonerlere paçayı kaptırmış olanlar var ki, Rabbim akıbetlerini ve akıbetimizi hayreylesin.
Bu sisteme bir çocuk acemi “er” gibi ancak “teslim olarak” tahammül edebilir. Oysa eğitim ve öğretimin amacı bir yandan disipline ederek bilgi emzirmekken diğer yandan da “sorgulatmak” değil midir? Tarihin başlangıcından bu yana öğrenciler yalnızca öğretmenlerinin öğrettiğini tekrarlasalardı bugün insanlık cilalı taş devrinden öteye geçebilir miydi?
Amerika’nın Türk Milli Eğitimi’ne dayattığı işte bu, gayeleri Türk çocuğunun elinden “mucit olma” hakkını gasp etmek.
Sistem “yaratıcı zekâları” katlediyor.
Derdimizi daha iyi anlatabilmek için Taha Aslanlı’nın Sabah’taki haberini birlikte okuyalım isterseniz:
“Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde bir genç tren yoluna yatarak intihar etti. İki yıl önce Uludağ Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olan 22 yaşındaki Yakup Bilmedi, Veliköy beldesinde tren yoluna yatıp trenin gelişini bekledi. Edirne-İstanbul seferini yapan tren gencin üzerinden geçti. Talihsiz genç feci şekilde can verirken bir süre sonra durabilen makinist durumu jandarmaya bildirdi.”
Peki derdi neydi Yakup’un?
Bilmiyoruz, ancak Yakup’un bir “süper zekâ” olduğunu haberin devamından anlıyoruz:
“Bilmedi’nin çok başarılı bir genç olduğu, çevresinde ’süper zekâ’ olarak anıldığı öğrenildi. Tekirdağ Fen Lisesi’nde okurken TÜBİTAK’ın açtığı Fizik Olimpiyatları’na seçilen gencin, fizik alanında kendine ait iki teorisi de bulunuyordu.”
Yazık değil mi Yakup’a?
Türk Milli Eğitimi ve Devlet niye Yakup’u fark etmedi?
Baktı ki Yakup, anlaşılamayacak..
Hadi bana eyvallah dedi..
Size bir de Arran Fernandez’den bahsedeyim isterseniz. 1995 doğumlu Arran Fernandez, 2003 yılında, ortaokulu dışardan bitirme sınavında ileri matematikte üstün başarı gösterince İngilizler ne yaptı, biliyor musunuz?
Tuttular 14 yaşındaki Fernandez’in elinden, Cambridge Üniversitesine götürüp, “Senin yerin burası, sağda solda heder olma!” dediler..
“Çünkü sen İngiltere’nin geleceğisin”
Biz, boynunu tren raylarına uzatıp kendine ait fizik teorileri ile birlikte ahirete giden Yakup’a ağlar, ağzında süt kokarken Cambridge Üniversitesinde krallar gibi karşılanan İngiliz Fernandez’e imrenirken, Anadolu Ajansı’ndan şu haber düştü gazete sayfalarına:
“Merkezi İngiltere’de olan uluslararası üstün zekâlılar ve yetenekliler kuruluşu ’Meensa”nın Türkiye ofisi ülkedeki ’üstün zekâlı yeteneklileri’belirlemek amacıyla ilk kez sınav yapacak.
Yani İngiltere Türkiye’de “üstün zekâlı Türk” avına çıkmış bulunuyor.
Söyleyecek o kadar çok şey var ki..
Belki daha tesirli olur diye en iyisi susmak mı dersiniz!