İnfaz basını şimdi nerede?
Medyanın, dava başlamadan hüküm verdiği Ümraniye sanıklarının savunmalarını görmemesine bir
tepki de Behiç Gürcihan’ın babası Ali İhsan Gürcihan’dan geldi: Çiğnediğiniz gazetecilik ilkelerini ne zaman tamir edeceksiniz?
Ergenekon davası tutuklusu Behiç Gürcihan’ın babası Emekli general Ali İhsan Gürcihan bir açıklama yaptı. Behiç Gürcihan hakkında gözaltına alınmasından sonra gazetelerde çok sayıda haber yayımlanmıştı. Ali İhsan Gürcihan soruyor:
- O basın şimdi nerede?
... Hürriyet gazetesi bir haberinde Behiç’in yazdığı bir kitabı ve film senaryosunu, “Yeni Darbe Günlükleri” diye haber yapmış, sözlü ve yazılı taleplerimize rağmen muhatap olup tekzip dahi etmemişti.
... Yeni Şafak gazetesi, Hrant Dink saldırısı sonrası konu ile ilgili yazı yazmak için basında geçen haberlere ve duyduklarına göre Behiç’in günlük defterine tuttuğu notları, cinayet öncesi tutulan notlar gibi saptırarak iftira bir haber yapmıştı. Tekziplerimize kulak asmadı.
... Doğru haber ve gerçekler peşinde olduğunu iddia eden Taraf gazetesi, tamamen bilgilendirme amaçlı teknik bir konu hakkında, hassasiyeti nedeni ile yapılan basit bir şifreleme işini, gerçekle ilgisi olmayan bir şekilde “Ergenekon şifreleri” diye haber yaptı.
Ali İhsan Gürcihan, Zaman ve Vakit’in hedef göstermelerini söz konusu bile yapmadan soruyor:
- Şimdi oğlumun savunmasında yaptığı açıklamalarla ortaya koyduğu doğruları neden yayımlamıyorsunuz?
Çamur attığınız insanların savunması sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Savunmada ortaya konan açıklamaları dikkate alarak, yanlış haberiniz yüzünden çiğnediğiniz gazetecilik ilkelerini ne zaman tamir edip dürüst ve samimi olduğunuzu göstereceksiniz?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
O, şimdi de yargıç!..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Başbakanlık muhabirlerinin akreditasyonlarının iptal edilmesiyle ilgili olarak konuşmuş... Demiş ki:
“Muhabirler yalan yanlış haber yapıyorsa, akreditasyonları iptal edilebilir. O medya organı veya grubu bir başkasını göndersin. Yalan yanlış haber yapanlarla biz yola devam etmeyiz. Bizim ölçümüz o. Yalan yanlış haber yapmayacak...”
Bu sözler, siyasette tüm kavramları altüst eden Başbakan’ı, şimdi de dünya medya tarihine geçirecek... Çünkü çağdaş demokrasilerde, bir haberin “yalan-yanlış” olduğuna, haberin muhatabı değil mahkemeler karar verir.
Eğer hakkında haber yapılan kişi ya da kurum, haberde gerçeklerin saptırıldığını düşünüyorsa, önce tekzip gönderir, sonra da dava açar! Başbakanlık da bugüne kadar bu yasal yolları fazlasıyla kullandı... Yüzlerce gazeteci hakkında, milyonlarca YTL’lik tazminat davası açtı. Bir bölümünü kazandı, önemli bir bölümünü de kaybetti! Başbakan, bazı muhabirlere uyguladığı “yasağı” savunurken, düpedüz basın özgürlüğü kavramını ayaklar altına alıyor. Güdümlü, bağımlı, uysal gazeteciler istiyor. “Böyle olmayanlar, Başbakanlık binasının kapısından içeri bile giremez” diyor... Ne diyelim, onun “demokrasi” anlayışı da bu kadar...
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
“Sadık’ul va’d” olasın!
Engin Ardıç’ın Seyir Defteri... 29 Kasım 2008, 25. Gün: Hâlâ anırmadı! Ama suç bizde. Biz lafı Türkçe anlatıyoruz, o ‘ben aydınım Osmanlıca’dan anlarım(!)’ diyor.
Anadolu Ajansı Apollo 9 astronotu Schweickart’ı “dünyayı fücceten hak ile yeksan edecek” diye konuşturunca nasıl mutlu olmuş anlatamam.
Böyle dolambaçlı mesajlar yollayacağına, en başından ‘siz ne diyorrr ben anlamıyoorrr’ deseydin ya Engin. Hemen anlayacağın dilden anlatırdık meseleyi:
‘Hulf-ül va’d eylemen bed oldu, isterüz ki incaz-i va’d eyleyesun da sadık-ul va’d olasın bre Engin!!!’
İRAN’DA EŞEK YASAĞI BAŞLAMIŞ
Bu arada, Irak sınırından, at ve eşeklerle geçirilen yasadışı silah ve mühimmatla başa çıkamayan İran yönetimi, çareyi eşek yasağında bulmuş. Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın haberine göre ülkede ‘eşeğini dövmeyen semerini döver’ felsefesi hakimmiş. İki hafta içinde eşek ve atlarını satmayanlar para ve hapis cezasına çarptırılacakmış.
İstermisin, İran’ın bütün eşekleri ‘yasal olmayan yollardan’ Türkiye’ye sızsın! İran’la ilişkileri bozma ihtimali zayıf olan iktidarımızın eşekleri sınırdışı edeceğine ihtimal vermem. Bizimkiler hem ‘İran eşeğidir’ deyip onure etmek, hem de sözünde durmayan bir yazara motivasyon ortamı yaratmak için ‘eşeği saldım Taksim Meydanı’na’ girişimi başlatabilir. Olur mu olur!
Hem belki, Farsça taktik verirler sana anırma konusunda.
İran’daki eşek satışı için iki hafta var... Tam Kurban Bayramı’na denk geliyor. Yani sucuk olmaktan yırtıyorlar.
Bayram sonu Taksim pek bir şenleneceğe benzer, ne dersin!
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Para babası George Soros, Türkiye’de zeytinyağı işine giriyormuş. Bizdeki Sorosçu çocukların yağ ihtiyacını yerinde karşılayacak demek...
* Haldun Ertem
++++++
‘Atatürk hepimizi affetsin’
‘İhanet hep vardı’ diyen Türenç’ten itiraf: Mütareke basınının işbirlikçi kalemleri ihaneti sürdürüyor. Türkiye karşıtlarıyla birlikte hareket edenlere karşı sessiz kaldık
Mustafa Kemal Güney Cephesi’nden İstanbul’a ayak bastığı gün işgal devletlerinin 55 gemiden oluşan donanması da Boğaz’a giriyordu.
Tarih 13 Kasım 1918...
Boğaz kapatılmıştı. Mustafa Kemal, Haydarpaşa’dan İstanbul’a geçmek için saatlerce beklemek zorunda kaldı. Askeri motorla karşıya çelik zırhlıların arasından geçerken ruhunda duyduğu isyanı şöyle dile getirdi: “Geldikleri gibi giderler”
Ve dediği gibi tam 5 yıl sonra, 6 Ekim 1923’te, geldikleri gibi defolup gittiler.
İstanbul, 5 yıl işgalcilerin yönetiminde kaldı. Bu dönem mütareke İstanbul’u olarak adlandırılır.
Mütareke İstanbul’u denen utanç döneminin en rezil sayfası ’mütareke basını’dır. İstanbul’daki ’Peyam-i Sabah’, ’Alemdar’, ’Türkçe İstanbul’zaman zaman da ’Vakit’ ve ’İkdam’ adlı gazeteler işgalcilere şakşakçılık yapıyor, Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu’da başlatılan başkaldırı hareketini haydutluk olarak tanımlıyorlardır. Bu gazetelerin işbirlikçi kalemleri Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Rumlar’dan, Ermeniler’den daha tehlikeli düşmanlar olarak tanımlıyorlardı.
Onlar İngiliz yönetimi veya Amerikan mandası istiyorlar, onun için halkı Mustafa Kemal ve çevresindekilere karşı kışkırtıyorlardı. Ancak Anadolu’da verilen ölüm kalım savaşı başarıya ulaşmış, zafer kazanılmış ve ülke düşman işgalinden kurtarılmıştı.
Türkiye’yi parçalamak isteyen işgalciler Atatürk’ün dediği gibi tanklarıyla, toplarıyla, gemileriyle geldikleri gibi gittiler...
O günlerden bugünlere gelirsek, hep aynı ihanetlerin sürüp gittiğini görürürüz. Bugün Atatürk’e, laik cumhuriyete karşı bir anlayışı iktidara getirdik.
Bugün Mustafa Kemal’i karalayanlara, cumhuriyete ve değerlerine dudak bükenlere, Türkiye karşıtlarıyla birlikte hareket edenlere sessiz kaldık... Atatürk hepimizi affetsin...
* Tufan Türenç / Hürriyet
Mütareke İstanbul’unda işgal gemilerinin Boğaz’ı kapattığını gören Mustafa Kemal, Haydarpaşa’dan karşıya geçmek için saatlerce beklemişti...
++++++
Liberaller susuyor
Altemur Kılıç’ı iyi tanıyor muyuz? Gelin, önceki gün Radikal’de Hakkı Devrim’in onun hakkında yazdığı şu zarif satırları okuyalım: “Babıâli’nin en sevimli simalarından biriydi. Babası Ali Kılıç, Kurtuluş Savaşı kahramanı subaylarımızdan ve Atatürk’ün yakın dostlarından biriydi. (...) Benim zamanımda dünya görmüş, İngilizce’yi sahiden iyi bilen nadir gazetecilerdendi. Yazar ve yönetmen olarak çalıştı. Yabancı ülkelerde ve Ankara’da resmî görevlerde bulundu. Basın Yayın Genel Müdürlüğü yaptı.”
Günümüz gazetecilerinde eşine pek rastlanmıyor. Ben Kılıç’ı şahsen tanımam. Medyadaki konuşmalarından, katıldığı tartışma programlarından ve köşe yazılarından takip ederim. Bir de zaman zaman bana sert ve eleştirel mail’ler yollar, onları bilirim. Ama doğrusu onun düşünce hayatımız için son derece renkli bir sima olduğunu düşünürüm. Zaman zaman kızarım, öfke duyarım, bazen beni güldürür ama bir zenginlik olduğunu da kabul ederim. Ama hiçbir zaman onunla aynı şeyleri düşüneceğimi zannetmem, onunla aynı eksende yer almamız imkânsız gibidir.
Ancak Türk düşünce hayatında renklilik ve çeşitlilik eksikliği olduğu için Altemur Kılıç’ın da korunması gereken varlıklardan biri olması gerektiğine inanırım.
Keşke daha fazla Altemur Kılıç’ımız olsa... Keşke Türkiye şu son birkaç yılda birkaç tane daha Yalçın Küçük yaratabilseydi; birkaç tane Sibel Can yerine.
Türk entelijansiyasında son yıllarda kötü bir hastalık oluştu: Liberaller sadece kendileri gibi düşünenleri “kulüplerine” davet ediyorlar ve işlerine gelmeyen bütün düşünceleri reddediyorlar. Sadece reddetmek de değil, entelektüel tavra hiç yakışmayacak şekilde küçümsemek, aşağılamak da yaygın tavırlara dahil.
Oysa ki gerçek demokrasi herkesin kendini ifade edebildiği bir özgür alan değil midir? Murat Belge konuşacaksa, elbette Altemur Kılıç da düşüncelerini ifade edecek. Mehmet Altan kadar Yalçın Küçük’ün de kendini ifade etme hakkı var, Mehmet Şevket Eygi’nin de.
Tek bir kriter var elbette: Hakaret etmemek ve bel altı vurmamak. Onun dışındaki her şey kabul edilebilir, her söz söylenebilir.
Gelelim, Altemur Kılıç’la neden giriş yaptığıma.
Altemur Kılıç, Başbakan Erdoğan’a “pervasız kabadayı” dediği için Kılıç’ı 10 bin YTL tazminata mahkum etti. Karar daha sonra Yargıtay tarafından bozuldu ve “pervasız kabadayı” nın hakaret olmadığı kararı çıktı. Ancak Antalya’da yaşayan Kılıç’ın vekaletnamesindeki bir teknik hatadan dolayı bu karardan Kılıç’ı muaf tuttular. Başbakan’ın avukatları bu şekil hatasından faydalanıp cezanın uygulanması için davayı sürdürdüler ve Kılıç’ın cezası faizlerle beraber 20 bin YTL’ye çıktı.
Sonuç Kılıç bu cezayı ödemeye mahkum edildi. 1923 doğumlu bir yazardan bahsediyoruz, onu da ekleyeyim. Pek de eşi benzeri olan bir figür değil.
Ortada teknik bir sorun olduğu da ortada. Altemur Kılıç’a karşı haksızlık yapılıyor.
Liberallerden bu yönde bir itiraz yükselmiyor, kimse Kılıç’ı sahiplenmiyor.
Bu işi Cemil Sait Barlas’ın oğlu Mehmet Barlas’ın çözeceğini düşünüyorum. Barlas’ın Başbakan’a bir telefonu çok önemli bir diyaloğun başlamasına neden olur... Sadece bir telefon... Ve ben eminim tek bir telefondan sonra Başbakan’ın etrafına, muhalefete, mizaha bakış açısı değişecektir.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Akman istifa et
Devletin kurumları adına mı, AKP adına mı kaygılanıyorsun?
Alman mahkemesinin Deniz Feneri’ne ilişkin gerekçeli kararı açıklandı. Bu kararda, RTÜK Başkanı Zahid Akman da zanlılar arasında gösteriliyor. Ayrıca Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu, Akman hakkında araştırma başlattı. Akman’ın hükûmetle bir ilgisi yok ama, AKP kontenjanından seçilmiş olması ve hâlâ istifa etmemekte direnmesi, iktidarı da yaralıyor. Hiçbir medeni ülkede bu tarz suçlamalara muhatap olan bir kişi görevinin başında kalmaz. Akman istifa ederse, hem RTÜK, hem de AK Parti rahatlayacaktır.
* Nazlı Ilıcak / Sabah
++++++
MİNİ YORUM
Olasılıksızlık!
Delinin biri kuyuya taş attı, kırk akıllı çıkaramıyor türünden bir manzara var medyada... Malum dünün ve günün konusu Tuncay Güney... Varlığı, kimliği, dünü, bugünü, iddiaları, bağlantıları üst üste konduğunda ortaya çıkan sonuç: Baştan sona tam bir olsasılıksızlık!
O’nun için taşı çıkarayım derken kuyuya düşmek üzere olan gazetecilerin satırları da halüsinasyon kardeşliğinden öte gidemiyor! Özellikle Sabah’a tavsiyem daha fazla çırpınmasın, böyle durumlarda önerilen davranış, işi oluruna bırakmaktır!
* Selcan TAŞÇI